Hedef turnuva olarak belirlenmişti ülkemizde düzenlenecek olan 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası. Bu turnuva için 2004 yılında Bogdan Tanyeviç Türkiye Milli Basketbol Takımı‘nın başına getirildi. Tanyeviç’li dönemin başlaması ve Türkiye’nin 2010 Dünya Basketbol Şampiyonasına ev sahipliği yapacağının belirlenmesi ile 2001’de Avrupa ikinciliği ciddi bir atılım içinde olan ve iyi bir jenerasyon yakalayan Türkiye basketbolunun çok daha başarılı sonuçlar elde etmesi beklentisi doğdu. Fakat Türkiye 2004’ten sonra katıldığı turnuvalarda beklentileri boşa çıkartarak hayal kırıklıkları yaşadı ve yaşattı. Çünkü bu turnuvalardaki kadro açısından en iyi 4-5 takımdan biri olmasına rağmen ilk sekize dahi giremiyordu Türkiye. Dahası, oynadığı, daha doğrusu oyna(ya)madığı basketbolu ile basketbolseverlerin oyun zevkini yok ediyordu. Aslında Tanyeviç’in oynatmaya çalıştığı basketbolu ve basketbol anlayışını oldukça iyi bulurdum: genç oyuncularla ve çok rotasyonla oynamayı sevmesi, yıldız oyuncu yerine takım oyunu oynatmayı sevmesi, mücadeleci, zaman zaman fantastik bir beş ile sahada yer alması….
Her turnuva öncesi Türkiye Basketbol Milli Takımı iki aya yakın oldukça uzun hazırlık dönemi geçirir. Bu uygulama uzun yıllardır devam eden bir uygulama. Oyuncuların önemli bir kesimi aynı takımlarda oynayan oyuncular olmasına rağmen, hazırlık dönemlerinde her zaman bir sıkıntı olur. Oyun planının oturmadığı, daha çok kondisyon yüklenmekle uğraşıldığı vb. Açıkçası yıllardır bir arada olan ve koca bir sezonun geride kalmasının sonrasında kondisyon yükleme ile ve taktik ve uyum için uğraşılmasında bir gariplik söz konusu. Bu yılki hazırlık döneminde de benzer sıkıntılar yaşandı. Türkiye katıldığı iki mini turnuvada çok kötü sonuçlar aldı ve turnuva için hiç iyi sinyal vermedi. Dün Efes Cup başladı ve Türkiye kendi liginde olmayan Lübnan ile karşılaştı. Lübnan’ı 20 sayılık fark ile yenerek biraz moral buldu. Maça baktığımızda Dünya Şampiyonasına daha hazır bir takım görüntüsü vardı. Pota altına top inmeye başlamış, top oyuncular arasında dönüyor. Bazen çok iyi top dolaştırıldığı oluyor. Yeteri kadar olmasa da topun dolaşması içeriye girip çıkması oldukça iyi bir gelişme.
Tanyeviç’in takıntısı olan ve Türkiye’nin en zayıf tarafı olan uzun beşli rotasyonun dün daha gelişmiş versiyonunu gördük: Semih Erden-Kerem Gönlüm-Oğuz Savaş’ın 3-4-5 pozisyonlarında oynaması. Ersan’ın üç numarada oynaması ile kıyaslandığında bu Oğuz’un ya da Kerem’in üç numarada oynaması oldukça fantastik bir durum. Bu beşin iki temel sıkıntısı var: 1. Rakibin üç numarası karşısında bir savunma zaafının ortaya çıkması; 2. Hücumda şutu olan oyuncu eksikliği, ne Ömer Aşık, ne Kerem Gönlüm ne de Semih Erden iyi bir şutör değil. Eğer uzun beşli bir rotasyonla oynamak takıma bir avantaj sağlıyorsa, bu uygulanabilir; fakat rakip hücumda daha hızlı hareket ediyor ise ve takım olarak hücuma çıktığında topu potaya yaklaştıramıyorsan böyle bir rotasyondan vazgeçilmesi gerekir. Tabii ki Lübnan maçı uzun beşin nasıl bir performans sergilediğini görmek için ideal bir maç değil. Bugün ve yarın oynanacak olan Kanada ve Arjantin maçlarında uzun beşin nasıl bir performans sergileyeceğini göreceğiz. Ben uzun beş fantezisini daha geliştirerek Tanyeviç’e farklı bir beş öneriyorum. Kesinlikle çok keyif verecek bir beş: Hidayet-Ersan-Kerem Gönlüm-Oğuz Savaş-Ömer Aşık.
Zafer Çelik
– Haber Lotus –
HLotus