Geçmişte Rüzgar Ekenler bugün Fırtına Biçiyor
Geçmişi zulümle dolu Batı Halkları, yıllarca işgal ederek sömürdükleri çoğunluğu Müslüman olan az gelişmiş coğrafyalarda irtikâp ettikleri zulümlere onay vermek ve en azından sessiz kalmakla, diri diri gömüldükleri mezarlarından doğrulmakta olan mazlumların ruhlarının nefretine muhatap oluyor. Batı, mazlumların kanı üzerine inşa ettiği medeniyetinin bedelini ödüyor ne yazık ki. Özellikle milyonlarca Cezayirliyi katlederek Ortadoğu’nun kanını sömüren Fransa böyle bir nefretin gün gelip kendisinden hesap soracağını düşünmemiş olamaz. Öyleyse ortada bir sürpriz yok.
Batı, zaman zaman Müslüman azınlığın oylarına talip siyasetçilerin parlak sözleri hariç, geçmişte yaptıklarından pişmanlık duymuyor gibi görünüyor. Çünkü, tarihte silahlarla yaptığı aşağılama ve zulümlere bugün medya aracılığıyla devam ediyor. Nihayet, Cezayir kökenli oldukları açıklanan kişiler, Batı’nın hiç vazgeçmediği şekilde İslamı ve Kutsallarını aşağılayan bir “KARA MİZAH” dergisini basarak öfkelerini kusuyorlar.
Asla tasvip etmeyeceğimiz ve terör olarak nitelemek zorunda kaldığımız bir tazda ve tasarlanmış bir proje görünümünde yapılan bu katliam ne yazık ki “geçmişte rüzgar ekenlerin bugün fırtına biçmesidir”.
Olay Bir Terör Saldırısı Olsa da Aslında Kimin Yaptığının Önemi Yok
Her ne kadar saldırıyı terör olarak niteliyor olsam da aslında saldırıyı kimin yaptığının önemli olmadığının da farkındayım. Zira, yıllardan beri “cami duvarına işemeyi adet haline getirmiş” bir cahil mizah dergisinin tahriklerine, sokaktaki herhangi bir Müslümanın da kapılma ihtimali mevcuttu. Burada asıl önemli olan, kanun koruması altındaki bir kara propaganda yayınının aymazca Müslümanları tahrik ettiği gerçeğidir. Bütün Müslümanlar bu kara mizahtan rahatsızdı ve başarabileceğine inansa, herhangi bir inançlı Müslüman genç de bu haddini bilmez yapıya bu şiddette olmasa bile bir şekilde haddini bildirmek isteyebilirdi.
Avrupa’da İslam Düşmanlığının Planlı Olarak Yükseltilmesi
İslam’ın hak ve adalet dağıtmaya başladığı ilk günden, hatta Habil ve Kabil’den bu yana süregelen İslam Düşmanlığı, son olarak Samuel Huntington’un 1990’larda yayınladığı, “Müslüman ülkelerin asla Batı Medeniyeti ile uzlaşamayacağını ve 21. Yüzyıl çatışmalarının ana kaynağının farklı ve uzlaşması mümkün olmayan medeniyetler olacağı” tezini işleyen “Medeniyetler Çatışması” adlı eserinden sonra sistematik bir İslam Düşmanlığına dönüştü. Bu dönüşüm önce 11 Eylül – İkiz Kuleler provokasyonu ile parlatıldı şimdi de Avrupa’da farklı eylemlerle genişletiliyor. Bu planı körükleyenler, bir yandan da “IŞİD, Boko Haram, Taliban” gibi unsurları “korkuluk” olarak besliyor. Amaca ulaşmak için, yüksek bütçeli senaryo ve tiyatrolarla yükseltilen “İslami Terörizm” algısına bağlı olarak; ülkeler işgal ediliyor, Müslümanların serbest dolaşımı engelleniyor, yeni devletçikler oluşturuluyor, yeni sınırlar çiziliyor ve en önemlisi her şeyin baş aktörü İsrail’in güvenliği biraz daha güçlendiriliyor.
Bu anlamda, Amerikalı PEW Araştırma Merkezi’nin, din temelli olarak yaptığı dünya nüfus analizine göre, “Küresel Müslüman Nüfusun Geleceği: 2030 Öngörüsü” Raporu’nda işaret ettiği “20 yıl sonra Dünyadaki her dört kişiden biri Müslüman olacak” tespiti de, Batı’nın niçin “İslamofobi”ye sarıldığını açıklaması açısından manidardır.
Başkalarının Kutsalına Küfür Etmek İfade Özgürlüğü müdür?
İlginç bir ayrıntıyı da Batı’da İslam’a karşı işlenen suçların hiçbir şekilde cezalandırılmayışında görebiliriz. İfade özgürlüğü asla başkasının değerlerine küfretme özgürlüğü olarak savunulamaz. Bunu yapanlar bir şekilde bedelini öder. Bu anlamda tarafların tümüne düşen görevler olduğu gibi özellikle olayı ilk olarak başlatan ve tahrik eden tarafın daha büyük sorumluluğu mevcuttur. İlk küfreden her zaman için suçludur.
İbretlik Bir Hadis; “Burnu Yerlerde Sürünsün”
Peygamberimiz, Efendimiz Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem) “Başkalarının atalarına sövmeyin ki sizin de atanıza sövülmesin” diye nasihat eder sahabelerine. Bu şu demek oluyor; “başkasına sövdüğünüzde aslında kendi atanıza sövmüş oluyorsunuz”. Bir gün peygamberimiz üç kez arka arkaya şöyle söylüyor “burnu yerlerde sürünsün”. Sahabe “kimin ya Resulallah?” diye sorduğunda “Kim ki kendi anne babasına küfür eder onun burnu yerlerde sürünsün” diye buyuruyor. “Kim anne babasına küfredebilir ki” diye sual eden sahabeye Efendimiz şu anlamlı dersi veriyor. “Bir insan başkasının anne babasına küfreder, buna karşılık karşısındaki de onun anne babasına küfreder. Dolayısıyla kişi, sebep olduğu üzere kendi anne babasına küfretmiş olur.” Yani bir başka yerde Peygamberimizin (S.A.V) buyurduğu gibi “sebep olan irtikap eden gibidir”. Bu açıdan bakıldığında manzara şudur; Ha Charlie ha ona saldıran terörist. Biri kalemle teröre davetiye yazıyor diğeri silahla davete icabet ediyor.
Pişkin Açıklama: Fransız Yasaları İslama Küfretmeye İzin Veriyor
Dergi çalışanları kendilerini şöyle savunmuş. “Fransız yasalarında Yahudilik aleyhinde yayın yapmak konusunda engelleyici maddeler mevcut olmasına karşılık İslam aleyhinde yayın yapma konusunda sınırlayıcı hiçbir kanun maddesi mevcut değildir. Dolayısıyla biz kanunlar çerçevesinde hareket ediyoruz. Kısaca dergi çalışanları şöyle demiş oluyor. “Bizim Devletimiz izin verdiği ve hatta bunu teşvik etmek için kanun engeli getirmediği için size küfür ediyoruz”.
Bu kadar pişkince bir açıklamaya karşılık söylenebilecek entelektüel bir kelime bulamıyorum. Batılı yönetimlerin yanlı, aşağılayıcı ve çifte standartlı politikaları her yerde olduğu gibi burada da sırıtıyor. Daha önce de Fransa 2001 yılında Ermeni Soykırımını kabul kararı almış arkasından 2006 yılıda da Soykırımı kabul etmediğini açıklayanların hapis cezası almasını meclisinde onaylamıştı. Batı; hukuk, medya, ekonomik yaptırım gibi soğuk savaş enstrümanlarını zaman zaman Müslüman dünyayı sıkıştırma amaçlı kullanmaktan asla vazgeçmedi. Halbuki yaşanan saldırı olayının Fransa yönetimine verdiği mesaj çok açık; “Kutsallarımıza karşı haddini aşanları siz cezalandırmazsanız bunu biz yapmak zorunda kalırız.”
Türk yargısından Fransız Yargısına Ders Niteliğinde bir Karar
Daha bugünlerde bir akademisyen, Berkin Elvan’ı anma gösterilerinde atılan “Hırsız Tayyip Erdoğan” sloganına eşlik ettiği için bir yıla yakın hapis cezası aldı. Bana göre de doğru bir ceza aldı. Bunun Charlie’nin yaptığından çok da bir farkı yok. Birilerinin değerli gördüğüne alenen hakaret ediliyor. Cezayı veren Mahkeme, Fransa Yargısına ders olacak nitelikte bir açıklama ile gerekçeyi şöyle açıkladı; “düşünce açıklaması vasfında görülmeyen sövme niteliğindeki fiillerin ifade özgürlüğünden yararlanmayacağı açıktır”. Demek ki başkalarına sövmek ifade özgürlüğü değildir. Hele ki yapılan eleştirinin sövme niteliğinde olması, ifade etmek istediğin konu açısından zorunlu değilse, söveni tamamen suçlu ve saldırgan bir pozisyona sokar. Mahkeme kararında bu durum şöyle ifade ediliyor; “Ayrıca eleştiri ve sitem açıklamasında zorunluluk bulunmayan, kişilerin şeref, onur, namus ve toplum içindeki itibar ve saygınlığını zedelemeye yönelik olarak hakaret içeren sözcükler kullanılmak suretiyle yapılamaz”. Aynen katılıyorum. Aynı eleştiri küfür etmeden, aşağılamadan, onur kırmadan da yapılabilir.
Bizim Charlie Kafalılara : “Je Suis Charlie”, “Ben de İslam’a Küfreden’in Yanındayım” Demek mi?
Bizim siyasetçi ve aydınlarımız da büyük oranda yine sadece tahrik olanı suçlama yoluna giderek olayın ana temasını gözden kaçırmaktadır. Küfür ederek tahkir ve tahrik suçunu işleyeni görmezden gelerek, tek suçlunun tahrike kapılan ya da tamamen tasarlayarak eylemini gerçekleştiren taraf olduğunu iddia etmekte, bununla da yetinmeyip “bizde Charlie’yiz” deme cehaletinde bulunmakta. Bunun anlamı şu “biz de peygamberimize hakaret eden, İslamı aşağılayan Charlie ile beraberiz, ona ortağız”. Bu kendini aydın sananlar ne dediklerinin farkında mı? Hadi bu kendini yayıncı sanan cahil kara mizahçılar yaptıklarının ifade özgürlüğü olduğunu iddia ededursunlar da siz neyin iddiasındasınız. Başkasına küfür etmek ifade özgürlüğü müdür. Söylemek istenen şey küfür olmadan daha entelektüel bir şekilde ifade edilemez mi?
Charlie Hebdo ve Bizim Charlie’lere Soruyorum!
Müslümanların kutsal değerlerine hakaret niteliğindeki çizim ve makaleleri gün gibi aşikâr olan dergiye açıkça sormak gerekmez mi? “İslama hakaret etmeye mecbur musunuz? Eleştirilerinizi saygınlık sınırları çerçevesinde hakaret ve küfür etmeden de yapamaz mıydınız? Bu konuyla alakalı olarak tehdit ve uyarılara maruz kalmanıza ve sırf bu sebeple özel koruma altına alınmış olmanıza rağmen İslam küfürbazlığına devam ediyor olmanızın sebebi nedir? Sizi buna zorlayan bir güç mü mevcuttur? Sürekli olarak küfreden herhangi biri gibi bir gün bunun hesabını verebileceğinizi hiç mi düşünmediniz? Her gün sokakta karşılaştığınız birisi size ve ailenize sürekli küfürler etse, resimlerinizi montajlayarak orangutanlara becertse ve bunları yayınlasa siz sessiz mi kalırsınız? Yaptığınız insanlık dışı ve utanç vericidir. Buna ifade özgürlüğü demek insanlık onurundan nasibini almamışlıktır. Sizin anladığınız ifade özgürlüğü buysa bende size ve tüm ceddinize saydırayım mı? Haydi saydırıyorum. Lütfen incinmeyin, sizin anladığınız türden ifade hürriyetimi kullanıyorum;
………………… …………………. ………………………… …………………………… …………………… ……………….. ………………… …………..…………… ………………….. ………………. …………………. ………………….. ………………. …………………
Boşlukları isteyen istediği gibi doldursun. Hatta Charlie Hebdo çalışanları ve dahi hatta “Biz de Charlie’yiz diyen cahil müslüMANKAFAlar” siz de doldurun. Ben dolduramam. Çünkü dağarcığımda sizin lağım edebiyatınızın kırıntısı bile bulunmaz. Sizde onlardan bolca var. Basın kendi kendinize küfürü benden çıkmışcasına ve gönlünüzce. “Niçin sen küfretmiyorsun açıktan?” diye soracak olanlara, Peygamberimiz Hz. İsa’nın (Aleyhisselam) bir dersini hatırlatarak;
Bir Yahudinin kendisine dakikalarca küfür ve hakaret etmesine rağmen ona sadece hikmetli ve güzel sözlerle cevap veren Hz. İsa’nın, “o size hakaretler etti siz ise niçin sadece hayırlı şeyler söylediniz” diye soran sahabelerine verdiği cevap gibi bende derim “Herkes yanındakini verir, onun yanındakinden bende yoktu ki vereyim”.
Tahrik Devam Ediyor.
Küfürbaz dergi, uslanacağa benzemiyor. Zira “bir adam dünyaya amuda kalkarak bakarsa aslında doğru olan her şeyi ters görür” kaidesi gereğince kapağına yine Peygamberimizi güya tasvir eden bir karikatür oturtmuş. Kapaktaki kişi gözyaşları içerisinde elinde bir kağıt tutuyor ve kağıtta da “Ben de Charlie’yim” diye yazıyor. Cehaletin bu kadar katmerlisine dilim tutuluyor diyecek bir şey bulamıyorum. Tahrik etmeye devam mı?
Öyleyse ben de tekrar hatırlatayım; Batı bu güne kadar İslam aleyhine ve sair dinlere mensup az gelişmişler aleyhine rüzgar ekti ve artık fırtına biçmesinin vakti gelmiş gibi görünüyor. Bu durumun farkında olan Francois Hollande’de kehanette bulunmuyor. Sadece kaderin bir kanunu olan “eden bulur” prensibini doğruluyor ve diyor ki; “Maalesef saldırılar devam edecek”.
Akıllı adam netekim. Darısı tüm Batı aydını ve Batı goygoycularının başına.
CanMardini, 13 Ocak 2015
– Haber Lotus –
HLotus