Çay ocağında işe başladığına hiç de pişman değildi, hem arkadaşlıklar ediniyor, hem her şeyden haberi oluyor hem de para kazanabiliyordu. “Her şeyden haberim oluyor” diyordu çünkü o yaşlarda bildiği, bilebildiği şeyler ona “her şey” gibi geliyordu, çünkü yetiyordu …
İş başvurusunda usta (ki o zaman için sadece “abi” idi) çok soru sormadan onu işe kabul etti. Sadece yaz tatilinde çalışacağını duyduğunda biraz duraksadı ama acil elemana ihtiyaç olduğundan olacak ki fazla düşünmeden hangi katlarda çalışacağını söyledi ve işini ayaküstü özetleyiverdi.
İlk günler çok zordu; yorucu ve çekimser. Alışık olmadığı, başkalarının büro, oda,mağaza ve atölyelerine girmek, konuşmalarının arasına dalmak, onları kimi zaman serinletmek kimi zaman ısıtmak, yanlarına sokulup çıktığında sanki varlığından haberleri yokmuş gibi davranmaları, çay fişlerini patronsu bir alacaklı edasıyla koparıp alışı ve tüm bu yorgunlukla akşam otobüslerde ayakta yolculuk ederken tutacağın elinden kayıp başkalarının üzerine düşmesi ve de onların acır-mütebessim bakışlarına maruz kalmakla beraber daha birçok şeye alışması epey zaman aldı.
Dünyada her şeye alışırdı ya nasıl olsa. Madem alışarak geçecek bu dünya, bari iyi bir şeylere alışmalıydı. O iş hanında birçok alışkanlıkla karşılaştı. Evet insanların uzun zamandır yapa geldiği ve zevk aldığı veya yapmaya mecbur olduğu şeyler olurdu. Bunların kavramsal tanımlarının O’nun gibi bir ocak garsonuna ağır geleceğini ustası söylemişti de kabul etmek istememişti ilk başlarda. Sonra buna da alıştı. Herkesin kendine göre alışkanlıkları vardı tabii ki. Yine tüm insanların alışkanlıklarını yaşadığı bir gündü.
“Çayın var mı abi?” diyerek gelmişti ocağın sadık müşterisi. Çırak, müşteri ile ustasının kısa süreli konuşmasını defalarca izlediği gibi seyre daldı….
“Çayın var mı abi?”
‘Usta çokomel kutusuna doğru uzandı.’
– Bi de karışık tost alayım…
‘Çokomel kutusuna bakmadığını gören usta bir gariplik olduğunu fark etti’
*- Çokomel almıyor musunuz?
– Alalııım
*- Yok efendim, almıyorsanız …
– Yok yok, giderken alırım demiştim, şimdi alayım.
*- Kaç tane?
– 6 olsun, yuvarlak olsun, bozuk para taşımak istemiyorum.
*- Tost yanında çay da ister misiniz efendim?
– Olur… Hepsini şuradan alalım..
*- Tam 5 lira ediyor hepsi..
Uzattığı 5 lirayı alan usta, çekmeceden başka 5 lira uzatır.
– Abi 5 vermiştim zaten.
*- Ahh, pardon efendim. Ehehe..
– Eheh.. Ben geçiyorum şöyle..
*- Tamam abicim, siz geçin, ben getiririm.
– Sağol abi.
Hem “abi” hem “siz” diyorlardı ya, bayılıyordu çırak bu konuşmalara. Ocaktan 3 senedir çokomel alıyordu bu müşteri. Haliyle ne zaman ocağın önünde belirse, hatta dün akşam saatlerinde olduğu gibi dalgın olduğunda ne söylerse söylesin, eli çokomel kutusuna gidiyordu ustanın ve “kaç tane?” diye soruyordu.
*- Afiyet olsun abi..
– Sağ ol abi.
…………..
Aslında, hemen hemen tüm saçmalıklar benzemeye çalışıp ta başaramadığımız insanları taklit etmeye çalışırken çıkar fakat alışkanlıklar öyle değildir, onlar biraz bizden biraz da bizim gibidir …
Ali Sadık
– Haber Lotus –
HLotus