8 Ekim sabahı 3.30’da Houston’dan ayrılmak üzere hava alanına geçiyoruz. Gerekli işlemleri yaptırdıktan sonra biraz dolaşıyorum. Bir de baktım ebeveyn lavabosu yazıyor, bu ne şimdi deyince, epey muziplik geliyor aklımıza, ama arkadaşımız, erkekler de bebek bakar ve alt değiştirir, dolayısıyla buralar ailecek bu işlem ve çocukların tuvaletini yaptırmak için dedi. O zaman erkekler tuvaletinde bebek değiştirme yerinin ne aradığının cevabını bulmuş oluyoruz.
Saat on sularında New York’dayız, Hasan diye bir genç bizi alıyor. Otele geçmeden gezmek istiyoruz. Önce Brooklyn de kahvaltıya geçiyoruz. Masal kafe diye nehir kenarında harika bir yer burası. Bildiğiniz bir Türk kafesi, Bayazıt’dakilere benziyor. Duvarda duvara bir Topkapı ve boğaz resmi var. Çeşit çeşit gözlemeler, iki tür omlet, birkaç çeşit peynir, yeşillik vs. bir gün önce milletvekilleri varmış, bizi de öyle sandı ama siyaset bizi bozar, akademisyeniz deyince daha samimi olduk. Lavaboda musluğu görünce çocukluğum aklıma geldi, tulumba şeklinde. Çocukluğum kademeli olarak ona yetişmek, su basmak ve havuzu doldurmaya çalışmak ile geçmişti. Kahvaltıdan sonra Emety Türk okuluna geçiyoruz, çünkü orada bir öğretmen arkadaşı ziyaret edeceğiz.
İyi trafik yok, deyince, colombus day tatili imiş. Yani Amerikay’ı keşfeden adamı hatırlatınız değil mi? Ardından dünyanın ekonomi merkezine gidiyoruz.
MANHATTAN: İKİZ KULELER
Dünyanın ekonomi merkezi, birleşmiş milletler binasının olduğu yere doğru hareket ediyoruz. İkiz kulelere yakın yere gelince, duruyor ve iniyoruz. Park yeri imkansız çünkü, Hasan dolaşıp gelecek. İkiz kulenin yerine yapılan ve “Grand Zero” denilen binaların resmini çekiyoruz. Birinin ucu görünmüyor bulutlar yüzünden. Hava hafii yağmurlu çünkü. Binanın karşısında duvarda iki büyük levha var, birinde asla unutmayacağız ve ölenlerin isimleri var. Diğerinde ise bilim özgürlük güzellik, sevgi ve heyecan içinde geçen hayatımızı karartı, sevdiklerine sahip çık mealinde bir şeyler yazıyor. Buraya dair rivayet çok, beş bin Musevi kökenlinin o gün işe gelmediğini söyledi biri onu geç, biliyoruz dedim. Binanın artık bakımının geldiği, bunun zor olduğunu, yıkıp yapmanın gerektiğini, 15 gün önce sigortasının yenilendiğini, ama yıkılmasıyla hem tek teknik hem de siyasi dini birçok kuşun birden vurulduğunu söyledi. Yani dinledik tabii ki. Ardından kilise var büyükçe onu gezdik.
Manhattan bölgesi ilk zamanlar aslında çok da bakımsızmış ama meşhur Rocfeller buradan bina alıp, bölgeye el atınca, etrafı otellerle donatmış. Sırf bu yüzden Birleşmiş milletler binası buraya yapılmış dediler. Toplantı yapılırken kesilen yolu ve sivil itaatsizlik eylemlerin yapıldığı parkı gördüm. Wall Street de burada. Vahşi kapitalizm karşıtı bu gösterilerin önemini buraları görünce biraz daha önemsedim.
Pırıl pırıl yanan meşhur Times meydanına geçiyoruz. Filmlerde gördüğümüz yer, essahtan öyle, ışıl ışıl her yer, bütün duvarlar rengarenk ilanlar ile dolu. Akşam üzeri insanlar oluk oluk geziyor. Kamil hah şimdi Amerika da olduğumuzu daha iyi anladım dedi. İki kişi dikkatimizi çekti birisi özgürlük heykeli olmuş, diğeri altın rengine boyanmış, pandomim yapan iki aktör. Biri para atınca bir hareket yapıyor. Diğeri ile resim çektiriyorsunuz. Epey eğleniyoruz burada. İnsanlar bir komik, yani biz, duvarda yansımalarımızı görüyoruz, el kol sallıyoruz ve kendimizi duvarda görüp resim çektiriyoruz iyi mi? Meşhur Wall Street de burada.
Biraz yürüyoruz 44 cadde civarında arabamıza biniyoruz. Akşam yemeğine sınıf arkadaşımıza Ahmet beye davetliyiz, geç kalmamız ayıp olur. Önce Güloğlu şubesine uğruyoruz. Hepsi uçakla gelen tatlılar, çay kahve ve tatlı yedikten sonra yola revan oluyoruz.
Ahmet kardeşim, New Jersey de oturuyormuş, otel de oradaymış. Peterson denilen ve çoğunluğunu Türk ve Arapların oturduğu semte geliyoruz. Evler iki katlı, müstakil. Hafif yağmur yağıyor, her taraf yemyeşil. Erzurum kesme, bizim erişte dediğimiz çorba, yaprak sarması, mantı, çeşit çeşit salatalar ve et sote harika bir sofra hazırlanmış. Yemeğin üstüne de sütlaç, insan kendini hiç gurbette hissetmiyor birde 27 yıl sonra yeniden böyle samimi bir ortam olunca, insan öğrencilik yıllarını hatırlıyor. Eskiden 30 yıllık arkadaşım deyince, yok artık derdim, ama biz de öyle olmuşuz. Çay, baklava, okul yılları derken vakit geç oldu, biz de kalkalım deyince, anladık ertesi gün Türkiye’ye gideceğini, çok da mahcup olduk ama bir o kadar da memnunuz, arkadaşlık böyle olsa gerek.
Otele geçip dinleniyoruz. Sabah kahvaltıdan sonra özgürlük meydanına gitmek için yola koyuluyoruz. Burası simge yerlerden biri. Kami kardeşim, yahu aslnda Osmanlı eseri deyince, bilgilerimizi yeniliyoruz.
ÖZGÜRLÜK HEYKELİ
Mısır’da Suveyş kanalına yaptırılmak için Fransız mimarlara ödeme yapılmış aslında mısırlı bir hatunmuş. Ama vazgeçilince, depoya konulmuş. Amerika’dan sipariş gelince, yeniden düzenlemişler, mısırlı hatunu grekleştirmişler, elindeki kitaba roma rakamları ile Amerika’nın 4 en önemli tarihini temmuz 1776 yazmışlar. Elindeki meşaleyi adalet ve hukukun simgesi saymışlar. Heykelin ayağındaki zincir parçaları da tiranlığın yok oluşu demişler. Ve olmuş Osmanlı heykeli, Amerika’nın özgürlük simgesi.
Neyse New Jersey Liberty State limanından çıkıyoruz, on dakika sonra Ellis Island’a geçiyoruz. Burada göçmenler müzesi var ama tam olarak gezecek zaman yok. Ardından özgürlük adasına geçiyoruz ayrıntılı olarak geziyor ve resimler çektiriyoruz. Sonra yağmurlu bir havada geri dönüyoruz. Bu sefer meydanda uzun bir paralel ki duvar var, duvar önünde ikiz kulelerden kalma iki büyük çelik parçası var. Oradan ikiz kuleler tam olarak gözüküyormuş bir zamanlar.
Buradaki duvarlarda menfur saldırıda ölenlerin isimleri var. Artık ikiz kuleler yok ya bunun için Empty Sky yani boş gökyüzü konulmuş buranın ismi. Duvardaki yazıda, Özgürlük, hoşgörü ve mutluluk burada saldırıya uğradı diyor. Valla bunlar doğru, ama dünyanın her yerinde özellikle Ortadoğu’da insanların çoğunun özgürlüğü ve mutluluğu elinden alındı, o saldırıdan sonra. İkindi vakti olmak üzereydi. Tekrar su altındaki uzun tünelden gidip Manhattan geçiyoruz. Dünkü bilgileri yeniden alıyoruz, şurası Wall Street, şurası ikiz kule ve. 44. Caddeye geliyoruz. Türk Kurumları Federasyonuna geçiyoruz. İkindileri kıldıktan sonra yapılan etkinlikler hakkında bilgiler alıyoruz. Çünkü önceden bahsetmiştim üç farklı kültürel etkinlik düzenleniyor geçen yıl burada olmuş.
Doğu bölgesi denilen ve 66-7 vilayetten oluşan Türk sivil toplum kuruluşların çatı kuruluşuna geldik. Cezaevleri hakkında aldığım bilgiyi önce vereyim, çünkü Meryem haftada bir gidiyor vaize olarak, her hafta yaşanan travmaları müzakere ettiğimiz için unutmadan yazmam lazım. Burada dini hizmetleri vermek şartmış, müslümanlar için ağırlık Araplardan oluşuyormuş. Bizim Türk arkadaşlar yavaş yavaş başlamışlar buna dair özel kurslar almaya, cezaevlerine gitmeye. Müslüman veya gayri müslim mahkumların evlerini ziyaret ediyorlarmış. Bu ilgiyi görenlerden müslüman olanlar varmış, bunlar cezaevlerinden çıkınca hıristiyanlardan örnek alıp, özel evler oluşturmuşlar. Sivil hayata uyum sağlamaları için bir nevi terapi merkezleri gibi. Ama zorlanıyorlarmış. Çünkü müslüman mahkumlar yoğun olarak arap ve zenci imamların etkisi altındaymış. Bu da doğal, çünkü çok önceden başlamışlar ve çoğu da zenci, Araplarda varmış, ama Türk azmış. Etkilerini göstermek için haftada üç haftadan fazla Cuma kıldırılmasını temin etmezse yönetim aleyhine mahkemeye başvuruyorlarmış ve kazanıyorlarmış.
Yahu özgürlüğü olmayanın Cuma namazımı olurmuş demeyin de, sahihliği tartışmalı olan bir hadisin ne derece etkin olduğunu düşünün. Güvenlik nedeniyle 30 kişilik gruplar halinde kılındığı için çok sayıda imama ihtiyaç varmış. İsteyen mahkum istediği din adamı grubuna katılabilirmiş. Bunun için bir ay önceden söylemesi gerekiyormuş. Sonrasında en az bir ay bu toplantılara katılması gerekiyormuş.
Bizim arkadaşlar da gerekli yetkiyi alıp müracaat ediyorlarmış ama çok çalışmamız gerek. Bende ilgili arkadaşa söyledim, M.Focuault ağanın Hapishanelerin Tarihi isimli kitabına bir baksanız çok faydalı olabilir diye. Böyle lafları hazzetmem ama ne yapayım, süre kısa ve baktım arkadaşın hiç haberi yok bu felsefeciden, tam çıkarken haa bu adamın b kitabı daha var, cinselliğin tarihi diye, hapishanelerdeki hayatı kaymış insanları iyi tanımak için size yardımcı olabilecek bilgiler olabilir.
TÜRK KÜLTÜR DERNEKLERİ KONSEYİ
Turkish American Assocation.
Peace Island Institue, Turkish Cultural Center’in Manhattan, Boroklyn, Quinns ve daha bir çok şubesi Türk Amerikan iş adamları derneği ve okullardan oluşuyor. Houston’ daki yeni ama burası epey eski ve bir çok etkinlik yapıyorlar. 11 Eylül hakkında yapılan seminerler, ünlü siyasiler yaptığı konuşmalar, büyükelçi ve konsoloslara verilen yemekler, Türkçe ve Türk kültürünü öğrenmek isteyenlere verilen İngilizce öğrenmek için “work and travel” adı altında kölelik yapmalarına, en ağır işlerde çalıştırılmalarına karşın bizimkilerin “teach and travel” programı düzenlemeleri. Türkiye’ye gidip öğleye kadar pratik adlı İngilizce kursu vermeleri, öğleden sonra da gezmeleri sağlanıyormuş. Böylece hal diliyle Türkiye ve güzellikleri tanıtılırmış.
2011 yılında manhattan 41 caddenin kapatılıp bir nevi kapalı Pazar yapılıp Türk günü düzenlenmiş. Times meydanında mehter marşı ve diğer etkinliklere izin verilmiş. İslam sanatı: Görülmeyen gizemli dünyaya ayna isimli gösterim, önemli müzelerle işbirliği yapılarak düzenlenmiş. Türkiye turlarına dair güzel bir broşür basılmış, Türkiye ve kültürüne dair her türlü etkinlik yapılmaya çalışılıyor burada. Hemen Birleşmiş Milletler binasın karşısında sefarete ait olan merkez ile irtibat var mı deyince, bazen yapıyoruz diye cevap aldım. Ama sanıyorum engel olunmaması bile yeterli görülüyor, çünkü yapacakları işleri başından aşkın buradaki arkadaşların.
Güzel ve yoğun geçen bir günün daha ardından akşam yemeği için bir Türk arkadaşın evine gidiyoruz. Orada pey sohbet ediliyor. Geç vakitte otele dönüyoruz. Son gün sadece alışverişte tabiri caizse vakit öldürmekle geçiyor. Ve Türkiye’ye dönüyoruz. Ne kadar güzel ve heyecanlı verimli geçse de süre biraz uzayınca memleket hasreti ağır basıyor. Gördüğümüz düzen ve intizamın, gelişmişliğin ülkemiz ve insanı içinde olması tek dileğimiz, bunun içinde daha çok çalışmamız gerekiyor.
10.10. 12. Newyork. USA
Prof. Dr. Mevlüt Uyanık
– Haber Lotus –
HLotus