Son zamanlarda “Atatürk” ve “Tasavvuf” üzerine yürütülen tartışmalara bir katkı da Hilmi Yavuz’dan geldi. Hilmi Yavuz, Zaman’daki sütununda Atatürk’ün tasavvufi terimlere aşina olduğunu vurguluyor. O yazıyı dikkatlerinize sunuyoruz:
Hilmi Yavuz’un makalesi:
Yunanistanlı bir tarihçinin, Christos Retoulas’ın, ‘Atatürk’ün Alevî-Bektaşî kökenlerinden gelen bir Melamî olduğu ve tarikatları Nakşîleri durdurmak için
kapattığı’ yolundaki iddialarını bazı yorumcuların onayladıklarını okuduk.
Mesela, tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı dostumuz, ‘Retoulas’ın saptamaları[nı] çok enteresan’ bulduğunu; ‘pek çok İttihadçının Bektaşî, Mevlevî, Melamî gibi özgün tarikatlara girdiği[nin] bilin[diğini] ifade ettikten sonra ‘Atatürk'[ün] de bir Jön Türk’ olduğunu, onun da girmiş olabileceğini bildiriyor.
Cem Vakfı Başkanı İzzeddin Doğan’ın bu konudaki öne-sürüşleri ise çok kışkırtıcıdır. Doğan, ‘Atatürk’ün Alevîliği-Bektaşîliği ile ilgili ipuçları[nın] zaten ‘Nutuk’ta bulunduğunu, ama kimsenin ‘bunu görmek istemediği[ğini]’ belirtiyor.
İzzeddin Doğan, ‘Nutuk’taki ‘ipuçları’nın neler olduğunu açıklamıyor, ama ‘ipucu’ olarak yorumlanabilecek bazı ifadelerin bulunduğu doğrudur. Mustafa
Kemal Paşa’nın 27/28 Eylül 1334 (1919) gecesi, Sivas’ta, ‘gece yarısına bir saat kala telgraf başında’, İstanbul’da bulunan Abdülkerim Paşa ile yaptığı
görüşmede, dikkat edilirse, ‘tarafeynin yekdiğerini [tarafların birbirlerini] şu sözlerle tanıdığı’ belirtilerek şu konuşma aktarılıyor:
Sivas: Mustafa Kemal Paşa telgraf başındadır. Kerim Paşa’ya söyleyiniz, buyursunlar, diyorlar.
İstanbul: Zât-ı Samîleri, Mustafa Kemal Paşa Hazretleri misiniz, ruhum?
Ben: Evet, muhterem Kerim Paşa hazretleri…
Kerim Paşa: Paşa’ya söyleyiniz anlar. Hazret-i Evvel karşınızdadır…
Gazi Mustafa Kemal Paşa, Nutuk’ta Kerim Paşa’nın ‘Hazret-i Evvel karşınızdadır’ sözünü, ‘bir nevi parola gibi ilave etti[ğini] belirtiyor.
Dahası, Kerim Paşa’ya verdiği cevap telgrafına Gazi Mustafa Kemal Paşa, “Kerim Paşa hazretlerine, Kutb’ül Aktâb’ deyiniz, anlar” sözleriyle başlıyor…
‘Hazret-i Evvel’ ve ‘Kutb’ül Aktâb’! Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın ifadesiyle, ‘bir nevi parola gibi’, telgraf başında birbirlerini tanıyabilmek için
kullandıkları bu kavramlar, tasavvufî kavramlardır. Abdülbâki Gölpınarlı, ‘Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri’nde, ‘Kutb’ kavramını şöyle
açıklar:
“[…] ‘Tasavvufta, âlemde Tanrı iradesini temsil eden ve erenlerin en ulusu olan: Tanrı adına kâinata tasarrufta bulunan zattır. Kutb ve kutuplar kutbu
anlamına ‘Kutb’ül Aktâb’ derler İmamîye’ye göre Kutb, on ikinci imam Mehdî’dir.”
‘Hazret’ de İslam Tasavvufunda son derece önemli bir kavramdır. Suad El Hakîm, İbnü’l Arabî Sözlüğü’nde ‘Hazret’i ‘Hakk’a ve oluşa mensup her hakikat[in] bütün âlemlerdeki mazharlarıyla birlikte bir hazret teşkil e[ttiğini]’ bildirir.
‘Hazarât-ı Hams’ [Beş Hazret], ‘Â’yan-ı Sabite’ kavramıyla birlikte, Tasavvuf doktrininin temel koyucu kavramlarından biridir.
Mustafa Kemal Paşa’nın bir parola olmak üzere tasavvufî terimleri seçmesinin anlamlı olduğunu düşünüyorum. Bununla birlikte, bu terimleri seçmesi, onun bizzat Melamî ya da Bektaşî bir ehl-i tarîk olduğu anlamına gelmez. Abdülkerim Paşa’nın bir intisabı olduğu, Mustafa Kemal Paşa’nın da bunu bilerek, ona bu kavramlarla kendisini tanıtmayı seçtiği akla daha uygun geliyor. Nutuk’taki bu ifadeler, başka hiçbir şeye işaret etmese bile, Mustafa Kemal Paşa’nın tasavvufî terimlere aşina olduğunu gösteriyor ve elbette aşina olmak, zorunlu olarak, intisap etmiş olmak anlamına gelmiyor…
9 Ekim 2011 – Zaman
kemal sufi ise yeryüzündeki her insânın evliyâ olması gerekir.