Ana Sayfa > Ekrem ÖZDEMİR (Page 2)

İmran Kızı Meryem

Kudüs... Süleyman mabedi... Güneş batıya doğru yol almaktadır. Etraf sakin, kalabalık dünyalık telaşıyla başbaşa. Yahudiye kralı Herod, gün geçmiyor ki vergileri artırmasın. Diğer yandan Yahudi din adamlarının esnafla anlaşıp insanlara yaptığı faiz zulmü. Halk perişan. Hahamlar ayinle meşguller. Derken mabedin kapısı açılır ve içeriye tarihin akışını değiştirecek bir insan girer. Yahudi tarihinde ilk kez

Tamamını Oku

Hüzün Kalbine Taht Kurmuş

“Müslümanın yüzü gülse de kalbi daima mahzundur.” O ne güzel bir makamdır öyle. “Ne yapsalar boş, göklerden gelen bir karar vardır.” diyor ya, Sezai Karakoç.Ruh, beden zindanına girdiğinden beri, ayrılık derdiyle muzdarip.Güldüğü görülmemişefendimin. Sadece tebessüm. En güzelinden, bir avuç kadar. Yaşadığım hayatı ne güzel tarif etmiş: “Dünyada bir garip yolcu

Tamamını Oku

Türkiye’de Yaşamak Zor

“İnsan geç kalmış yaratıktır” diyor İsmet özel. Ne de olsa, (şuurlu veya şuursuz) uyanmayı beklediğimiz bir rüya âleminde yaşıyoruz. Ve bu rüya âleminin iki yakasını biraraya getiren bir köprünün üstünde, vahiyle aklın, mânâ ile maddenin, dünya ile ahiretin, ruh ile bedenin, cevher ile arazın asırlarca huzurlu bir hayat sürdüğü Türkiye’de

Tamamını Oku

Tatmayan Bilmez

Cemil Meriç tespit yapıyor: “İnsan mağarasını terketti edeli kaderle boğaz boğazadır.” Fakat bugünün insanına gelince, farklı bir yoruma başvuruyor: “Kavga, insanla kader arasında değil artık, insanla kelime arasında.” Burada duralım ve Şahin Uçar’ı dinleyelim:“Efendi olan hangisi? İnsan mı kelimeler mi?” İnsanın ve de hayatın gerçeklerini anlatırken, günümüz dünyası, İsmet Özel’in

Tamamını Oku

Bilmek, Bulmak ve Olmak

BİLMEK Bütün servetim bir testi sudan ibaret. Hediye etsem kıymetini bilir misin? Hem bilmek dediğin şey nedir ki! Üstelik bir soru takılıp duruyor aklıma: “bilmek neyi halleder?” “Okudum bildim deme” diye uyarıyor Yunus. Bilenlerle bilmeyenlerin bir olmadığını bilen biri için endişe verici bir durum olsa gerek. Bilenlerin anlatmadığı,anlatanların bilmediği bir alemde, hayatı

Tamamını Oku

Der Beyân-ı Usul

Hikem-i Ataiyye sahibi der ki: “İnsan nevî üç kısımdır; Bir kısım insan vardır, ekmek gibidir. Ondan ayrı yaşamak kabil değildir. Bir kısım insan daha vardır, o da ilaç gibidir. Hastalık zamanında yetişir, dertlere derman olur. Arada bir lazımdır. Yine bir kısım insan daha vardır ki, hastalık gibidir. İnsanı beladan belaya

Tamamını Oku

Müzik Zevki Olan Radyo Dinlemez

Cemil Meriç, kendisiyle yapılan bir röportajda, konu “Bu Ülke”deki her alanda yaşanan yozlaşmanın medya kısmına gelince, aynen şöyle diyor: “Devletimizin radyosuna bakın. Bütün gün, necaset kusuyor.” Bunu ne zaman ve hangi şartlarda söylemektedir üstad? 1970’li yıllardayız. Ne arabesk, ne rock, ne de protest müzik, devletin kanallarında

Tamamını Oku

Aralık’ta Yaşamak Zor

Mevsimlerin de bir talihi olduğunu söylemek, pek de hayal olmasa gerek. Mesela, aşk derdiyle gönlü hoş Rûmî’nin dilinde kış, ölümü çağrıştırır. Bahar ise, yeniden dirilmenin, hayata yeniden doğmanın adıdır. Deyim yerindeyse ölüm, saltanatı için Aralık ayını seçmiş kendine. Kuşlar alıp başını nasıl giderlerse, iyi adamlar da, iyi atlara binip gitmişler

Tamamını Oku

Oğuz Atay: “Sessiz faziletlerin heykeli dikilmiyor”

“Kimse dinlemiyorsa beni –ya da istediğim gibi dinlemiyorsa- gönlük tutmaktan başka çare kalmıyor. Canım insanlar, sonunda bana bunu da yaptınız.” Günlüğünün ilk parağrafı böyle bitiyor Oğuz Atay’ın. 1934-1977 yılları arasındaki 43 yıllık hayatında, hep aceleci, hep sabırsız, biraz kırgın, biraz da münzevî bir adamdır “Tutunamayanlar”ın sahibi. “Söylenen sözler yaşanan olaylardan önemlidir”

Tamamını Oku

Köylü: Biraz Sessizlik

Beyin göçü vermeye başladığımız yıllardayız. Almanya’ya giden köylü, yıllar sonra, çalışıp biriktirdiği paralarla, altında Mercedes arabayla köyüne döner. Köylü o güne kadar hiç araba görmemiştir. Nasıl çalıştığını, ne işe yaradığını bilmeyen köylü, arabanın önüne saman koyar. Bu hikayeden iki sonuç çıkar. Birincisi ülke olarak zamanı ne kadar geriden takip ettiğimizi görüp,

Tamamını Oku

Ne Demokrasiler Sevdim Zaten Yoktular

Şahin Uçar’ın naklettiğine göre, Felsefe Ansiklopedisi’nin ‘Demokrasi’ maddesinde şöyle yazıyor: “Herkese göre değişen bir paradigma olduğu için bu kavramı tarif etmek güçtür.” Türkiye, hâlâ, Batı dünyasının ‘Bekledim de gelmedin’ cennetini arayadursun, Luther’in çocukları “Geç geldin erken gittin” demokrasinin, “İktidar, para ve seks” teslisindeki cennetinden sıkılmış görünüyor ki, Hristiyanlıkla Budizm’i sentezleyip,

Tamamını Oku

Ehline helaldir la ehle haram: Mevlânâ Müslüman mıydı?

Cahit Zarifoğlu, “Artık Evimize Dönüyoruz” başlıklı yazısında, şöyle bir tespitte bulunuyor: “Müslümanlar, iki yüz yıldır, evindeki bir huzursuzluktan dolayı sokaklarda dolaşan bir çocuk gibi.” İki yüz yıldır sokaklarda dolaşan çocuğun bu zaman zarfında yaşadığı halet-i ruhiyeyi Nurettin Topçu şu şekilde izah ediyor: “Ben seni uzaklarda ararken, sen kendi evimde idin.” Kimdir Mevlâna?

Tamamını Oku