ARDA CEVAHİR
Salangana ülkesi, üzerinde asla hayvan kıtlığının yaşanmadığı, geniş meraları, uçsuz bucaksız verimli toprağıyla bir yeryüzü cenneti sayılırdı. Denize kıyısı vardı ama halkı denize uzaktı, denize yabancıydı, topraktan beslenirdi. Salangana mahallelerinde salyangoz satılamazdı.

Belki de yerli halkın kısa boylu, göbekli ve bıyıklı doğası, karşı memleketten gelen zayıf, uzun boylu, bıyıksız balıkçılara duyduğu kuşkulu güvensizliği, pazara getirdikleri ürünlere de yansıtmıştı.
Bu kuşkulu güvensizlik, balıkçıların faklı kültürleri tanımış bilgili doğasına beslenen korkulu bir kızgınlıktı da. Salangana erkekleri, balıkçılara, istilacı uzaylılara gösterilen düşman yabancılığıyla bakıyordu. Çocuklarının ayartılmasından, kadınların asileşmesinden, dirlik düzenin bozulmasından korkuyordu.
Balıkçılar kentte geçirdikleri boş zamanlarında kitap okuyor, satranç oynuyor, kendi aralarında sanattan konuşuyordu. Modernite, kadın hakları, evrensel hukuk gibi sözleri kulaktan kulağa yayılır olmuştu. Giderek kıyıya yakın yerlerde arsa alıp bir iki yerli kadınla evlenmeleri ve birçok şey, bu gidişatı âdeta dişlerini sıkarak izleyen Salangana erkeklerini buna “dur” demeye zorlamıştı.

Bir cuma namazında başimam Şapan, minberden seslendi: “Dedelerimizden bize kalan mirası, torunlarımıza aktarmamıza engel olan bu töresizlere, bu hainlere geçit vermeyeceğiz! Mahallemizde salyangoz satarak gençlerimizi zehirlemelerine izin vermeyeceğiz!”
Şimdiye kadarki tüm imamlar kısa boylu, tıknaz ve bıyıklıyken Şapan, Balıkçılar gibi uzun boyluydu, bıyığı belli olmayacak denli incecikti, Salangana halkı uzun boylu zayıf, göbeksiz ve bıyıksız adamları benimsemezken Şapan’ın her sözüne inanıyordu, belki de Balıkçılar gibi okumuş bilgiç olmaması çekiyordu onları. Saf ve enayi görünüşü ardında duvarı arkadan oyan sinsi ve kurnaz doğası cezbediyordu. Balıkçıların bilgisizliğiyle alay edip küçümsediği Salanganalıların onurunu, sadece onun kurtarıp hadlerini bildireceğini düşünüyorlardı. Çünkü Şapan da kendileri gibi okumamıştı; onun bilgisiz ve kültürsüz oluşu yanında bilgili ve kültürlü Balıkçılara sövüp sayması kalabalıkları coşturuyordu. Salanganalılar ona yapılan her eleştiriyi kendilerine edilen hakaret sayar olmuştu, eğer Balıkçılardan biri çıkıp da onun yerli bir cahil olduğunu söylerse bu onun peygamber yaradılışlı oluşundandı.

İş o noktaya gelmişti ki önceleri çekingen bir saygıyla sıraya girip balık alan Salanganalılar, en ufak kibir belirtisinde Balıkçıları oracıkta yatırıp tekmeler olmuştu.
Balıkçılar bu duruma bir anlam veremiyordu. Şapan’ın, bir genel oylamayla İmamlarüstü Kutsal Ruhban ünvanı kazanmasını elleri kolları bağlı, çaresizlikle izlediler.
Salangana’nın ileri gelen yargıçları, kentin idaresini simgeleyen Büyülü Çubuk’u askerlerin ve eşrafın da katıldığı büyük bir törenle Şapan’a teslim etti. Artık kentin tüm sorunları, Şapan’ın çubuğu bir iki oynatışıyla hallolacaktı. Halk sevinç içinde sokaklara doluştu, kutlamalar üç gün üç gece sürdü.
Sihirli büyü çubuğunun bir özelliği, Şapan onu havaya tuttuğunda, her şeyin ve her yerin rengini değiştirmesiydi. Diyelim hava kararıp Salangana halkı kapkara gök altında karamsarlığa kapıldığında, Şapan’ın onu kürsüden bir iki sallaması bir bahar gününe döndürüyordu doğayı.
Arpa buğday yetişmediği, kuraklık halkın canına tak ettiğinde, Şapan’ın sihirli çubuğu, bu durumu kolayca minder güreşinde döndürüp buna Balıkçıların imansızlığının neden olduğunu gösterip boş karınları teselli edebiliyordu.

Boşanmalar arttı, yağma ve soygun, kaptı kaçtı boğazlaşmalar aldı yürüdü Salangana’da. Salangana erkekleri, karılarının ve çocuklarının açlığına Balıkçıların kente çöken lanetinin neden olduğunu düşünüyor, kudretli atalarının ecdat mirası Sihirli Çubuk’un Balıkçılara inat yere düşmemesine çabalıyordu.
Şapan, deniz kıyısında üç konak yaptırdı kendine. Gemiler aldırdı, ne var ki her şeyden bir yarar yontmaya alışkın Salanganalılar, bunu “Balıkçılara yakın olmak ve düzenlerini alttan oymak için yapıyor” olarak yorumladı.
Şapan’ın balık yüklü gemileri kıyıya yanaştığında ellerini patlatırcasına alkışlıyor, sihirli büyü çubuğunu havada oynatışını coşkulu tezahüratlarla kutluyorlardı.
O Balıkçılardan biri değildi. Artık o, Balıksızlar Kralı’ydı.

Arda Cevahir
HLotus