Ana Sayfa > Gündem > Bedenin Ne Zamandır Senin?

Bedenin Ne Zamandır Senin?

beden

Türkiye’de devlet, insanların kaç çocuk doğurması gerektiğine ilk kez ne zaman karıştı?

Türkiye’de ilk kez aile planlaması (yani insanların kaç çocuk doğuracağı kararı) 1962’de yapılan Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’yla yapıldı. Devletin bütün yetkilileri doğum sayısını azaltma (insanların tek veya en fazla iki çocuk doğurması) yönünde karar aldılar. Bir tek kişiitiraz etti: Alparslan Türkeş.

O Türk nüfusunun azalmasını istemediği ve genç nüfusun (asker sayısı yeterli olsun diye) hep çoğunlukta olmasını istediği için buna karşı çıkmıştı. Kendine göre haklı bir gerekçesi vardı. Az doğuralım diyen teknokratlarımız da haklıydı. Nüfus hızla artıyordu ve talepler karşılanamıyordu. Bu da işsizlik ve kayıt dışı ekonomi demekti. Bu karar 90’lı yıllara kadar sistemli bir şekilde uygulandı. Bu karara paralel olarak 1979 ya da 1981 yılındaki Bielderberg toplantısında Türkiye hakkında şöyle bir karar alındı: “Türkiye’de, Batı bölgelerinde aile planlaması uygulanırken, Doğu ve Güneydoğu’da uygulanmayacak. Kürt bir kadın, sırtında bir, kucağında iki, eteğine yapışmış bir çocukla dolaşacak. Tabi bu arada karnında bir bebek de geliyor olacak.”

2000’li yıllara gelindiğinde, Türkiye’de ortalama doğum hızı 2.5’ten 1.9’a gerilediği için devlet bu kez, doğum hızını artırma yönünde karar almak istedi. Genelkurmay Başkanlığı’nın ve TÜİK’in bu konuda (sanırım 2007 yılında) yayınladığı nüfus politikaları içeren raporları vardır, dileyen bakabilir. Yine devletin bütün yetkilileri bir araya gelerek, azalan Türk nüfusuna çare bulmak istediler. Zira Genelkurmay, “böyle giderse 2023 yılında Türk ve Kürt nüfusu eşitlenecek.” diye uyarıyordu.

Başbakanın üç çocuk ısrarı maksat olarak devletin aldığı stratejik bir karardır. Bunun hükümetle bir ilgisi yoktur. Zaten nüfus, hükümetlere göre değişemeyecek kadar önemli bir devlet meselesidir. Fakat bu noktada Başbakan’ın bunu ifade ediş şekli eleştirilebilir. Özellikle Ege, Marmara ve Akdeniz bölgesi’ndeki tek çocuklu ailelerin artması, buna karşın Doğu ve Güneydoğu Bölgesi’ndeki hızla artan nüfus oranı devleti bu kararları almaya itmiştir. Kürtaj konusunda Türkiye’nin devlet olarak yaklaşımı az önceki sebeplerden dolayıdır. Ayrıca, yıllarca devlet eliyle prezervatif kullanımının teşvik edilmesi, evlilik dışı çok eşli hayatı özendirmiştir. Bunun sonucunda, hayatın tadını çıkarmak varken evlenmek istemeyen bir gençlik oluşmaya başlamıştır. Evlilik yaşının yükselmesiyle birlikte, doğum oranı azalmış, ülkemizin övündüğü genç nüfus düşüşe geçmiştir.

“Benim bedenim benim kararım” diye bağıran Ayşe Arman’a şu soruyu sorabiliriz: “Bu ülkede devlet eliyle, ‘çocuk yapmayın’ diye aile planlaması ağırlıklı teşvik programları uygulanırken, sağlık ocaklarında bedava prezervatif dağıtılırken, insanların bedeni kendine ait oluyor da, aynı devlet “en az 3 çocuk” deyince mi senin bedenine müdahale etmiş oluyor?

Üstelik, bu sadece bir teşvik programı. Hiçbir zorlama yok. “Bedenin ne zamandır senin?” sorusuna cevap verelim: Bedenin her zaman senin. Ama devlet politika geliştirirken, Ayşe Arman’ın alter egosuna göre davranacak değil herhalde.

Aynı yaklaşım alkol konusunda da geçerlidir.

İçki konusunda Dünya Sağlık Örgütü’nün uyardığı ülkelerden biriyiz. Avrupa Birliği ülkeleri ve ABD’de alkollü içki satışı konusunda, hükümetin uyguladığı düzenlemeye benzer sınırlamalar uygulanıyor. Burada amaç; alkollü içki satışına bir düzenleme getirmektir. 15 yaşındaki lise öğrencisinin, uzun yol şoförü kamyoncuların, istediği büfeden veya benzin istasyonundan içki alıp içmesi, sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada uygulanan bir yasaktır. Özdemir İnce’nin de, Mehmet Yılmaz’ın da, nerede, ne kadar içki içtiği kimsenin umurunda değil. Avrupa ülkelerindeki benzer uygulamalar, DSÖ’nün tavsiyeleri doğrultusunda alınmış alkol düzenlemesi kararı, Gülse Birsel’in akıl vermeye çalıştığı Ak Parti ekibinin mahareti değil, dünya sağlık otoritelerinin tavsiyeleri doğrultusunda yapılmış bir düzenlemedir.

Buna şöyle bir örnek vereyim: Bir röportaj amacıyla BM Türkiye AIDS temsilcisiyle görüştüm. Ona şunu sordum: “Hollanda uyuşturucuya izin veriyor. Bunu neden yapıyor? Özgürlük müdür bunun nedeni?” Dedi ki: “Hayır, Hollanda, zaten aşırı uyuşturucu kullanımına engel olamadığı için, bari kullananları kontrolüm altında tutayım diye izin veriyor.” dedi. “Geceleri belediyelerin özel ekipleri parklara temiz şırınga ve prezervatif götürüp koyuyor. Uyuşturucu çeken adam, çok eşli ve eşcinsel hayat yaşayan insan, hiç olmazsa temiz şırınga ile çeksin, prezervatif kullansın ki aids bulaşmasın. Yani devlet, aids hastalığını kontrol altında tutabilmek için uyuşturucu kullanımını kontrol etmek istiyor.”

İşte size devlet stratejisi. Fakat bu uygulama bizde “özgürlükler ülkesi” olarak anlaşılıyor.”

Devlet politikalarıyla hükümet politikalarını birbirinden ayırmak gerekir. Dikkat edersek, TBMM’de bütün partilerin bir araya gelip kabul ettiği yasalar vardır. Mesela kapalı alanlarda sigara içme yasağı gibi. Dumansız Hava Sahası gibi. Bazı konular siyasi partilerin tekeline bırakılmaz.

Bu ülkenin dil, din, mezhep, nüfus, ulusal sınırlar gibi milli politikaları Atatürk zamanında belirlenmiş esaslar üzerinde yürümektedir. Bunu değiştirmeye Ak Parti’nin gücü yetmez. Eğer Ak Parti’nin bunu yapabileceğine inanan varsa, Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini zayıf buluyor demektir.

İkide bir Ak Parti’ye yapılan “Cumhuriyet düşmanı”, “Atatürk düşmanı” gibi yaftalamaların ürettiği korkuların arka planını iyi okumak lazım.

Eğer bu ülkede bir parti, istediği takdirde Cumhuriyet’i yıkabilecek güce erişebilecekse, senin Cumhuriyet sevgin hiçbir işe yaramıyor demektir.

Ekrem Özdemir

– Haber Lotus –

HLotus

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.