İnsanoğlu, etrafında olup biteni anlamlandırmadan yaşayamaz. Vuku bulan her olayı belirli bir çerçevede değerlendirip, mutlaka onu kendisi için anlaşılır kılmak ister. Sosyal bir varlık olan insanın, anlama ve anlamlandırması tarihsel, toplumsal, ekonomik ve kişisel tarihten tamamen bağımsız değildir. Üretildiği toplumsal çevrenin, tarihin ve kültürün bir parçası olan düşünce, bireysel ve toplumsal olanla ilişkilidir. Bu genel çerçevede, Türkiye’deki popüler siyasal analistlerin analizlerini incelediğimizde, farklı arka planlara sahip siyasal aktörlerin siyasal gelişmeleri tahlil ederken sıkça başvurduğu bir teorinin var olduğunu görüyoruz.
Komplo teorisi başlığı altında ele alacağımız bu teorinin olayları anlamlandırma kabiliyeti hayranlık uyandırmaktadır. Belirli şablonları ve korkuları esas alan ve aklın yerine refleksleri ikame eden ‘teori’, toplumsal grupların ihtiyaçlarına göre, değiştirilerek yeniden kurgulanabilmektedir. Söz konusu ‘teori’ bir yap-bozdur. Ancak yap-bozdan maharetlidir. ‘Teorinin’ parçalarının yeri değiştirildiğinde, şekli ile birlikte mahiyeti de farklılaşmaktadır. ‘Teori’ bağlamında bakılacak olursa, örneğin kurgu ile gerçek, cennet ile cehennem, dost ile düşman arasında kıldan ince bir mesafe yer almaktadır. ABD’nin radikal ve ılımlı İslam ayrıştırmasında olduğu gibi -ABD çıkarlarına aykırı olduğunda ılımlı olanın anında radikalleşmesi- bu popüler ‘teori’ de anında dostu düşmana, düşmanı dosta dönüştürebilmektedir.
Siyasal olanı anlama amacındaki “teorinin” bir diğer önemli unsuru ise, bazı devlet ve kişileri ‘tanrılaştırarak’ vatandaşlarla karşı karşıya getirmesidir. Bu ilişki biçimin doğal sonucu ‘kulluktur’. Ancak bu mantıksal sonuç, Aristo’nun meselesidir. Teori, ‘sonuç değil, süreç önemlidir’ diyerek, bu çıkarımı da bertaraf etmektedir. Teori, yerel ve küresel siyasette güçlü olanların gücünü köpürterek, bu aktörleri mücadele edilebilir olmaktan çıkarıyor. Buna rağmen, güçlü olan ile mücadele etme takatini kendinde bulanlar da vardır. “Tanrılaştırılan” ulusal ve uluslararası güç merkezlerine karşı siyasal pozisyon alanlar veya bu minvalde siyasal söylem geliştirenler, en küçük başarı kazandıklarında, Tanrıdan ateşi kaçıranlar gibi efsaneleşmektedir. Ateşi çalabilenler, “Tanrının” kudretinden bahsederek, kendi yaptıklarının büyüklüğünü ortaya koyarlar. Savaştığını öven mücadeleciler, yenildiklerinde yenilginin sorumluluğunu taşımak zorunda değillerdir. Çünkü mücadele ettikleri Tanrıdır. Tanrıyı yenmek mümkün olmadığına göre, onunla mücadelede başarısız olduklarında, yenilgiden de sorumlu değillerdir. Hem mücadele edilene hem mücadele edene kazandıran, ancak halka bedel ödeten bir sonuç ortaya çıkmaktadır.
Halka kaybettirmesine rağmen, halkın bu “teoriye” sarılması, “teorinin” bütün siyasal süreçleri analiz etme kabiliyetine sahip olmasından kaynaklanmaktadır. Meseleleri anlamada; tarih, sosyoloji, uluslararası ilişkiler ve siyaset bilimi gibi disiplinlerin ürettiği bilgiden daha değerli, bütüncül ve kolay anlaşır bilgi ürettiğinden, teori geniş bir toplumsal kesimin ortak malı olmaktadır. Buradan kazandığı güçle teorinin müntesipleri katı inançlı müminler olarak, sizi teorilerine davet ederler. “Teorinin” müntesipleri sosyal, ekonomik, ekolojik bütün sorunların sebebi olarak beceriksiz siyasetçileri görürler. Bunun örneklerini Türkiye’deki darbeci gelenekten beslenen figürlerin söylemlerinde görebiliriz. Onlara göre, siyasetçilerin yerinde kendileri olmuş olsalardı, bütün sorunları anında çözerlerdi. Bu özgüveni “teori” onlara vermektedir.
Sistematik düşünme, meseleleri temellendirme ve onları yeniden üretme kabiliyetini köreltse de, ‘teori’ çok önemli siyasi işlevlere sahiptir. Kişileri öne çıkaran, bireylerin hataları ile bütün yanlışları açıklayan teori, yanlışların türediği zihniyet dünyasını temize çıkarmaktadır. Teorinin bir diğer siyasal işlevi ise değişimin ve değişenin yerine değişmez bir açıklama sunarak, ideolojinin sürekliliğini sağlamasıdır. Türkiye’de “teorinin” yaygın kabul görmesi, ideolojinin sürekliği ile ilişkilidir. Ülkemizdeki genel kabule göre, etrafımız düşmanlarla çevrilidir. Bütün dünya bizim düşmanımızdır. Herkes bizi yok etmeye çalışıyor.
Bize düşman olanların düşmanlık sebepleri ise jeo-politik konumumuzdur. Dolayısıyla bize karşı olan düşmanlığın değişmez bir özü bulunmaktadır. Bu genel yaklaşım çerçevesinde bakıldığında, düşmanlığın siyasal bir olgu değil, varoluşumuzun bir parçası olduğu görülür. Eğitim yoluyla çocuklara öğretilen, medya dolayımıyla hep zinde tutulan bu yaklaşım, halkın katkısıyla sürekli yeniden üretilmektedir.
Sonuç olarak, ‘teori’ tamamen yanlışlanamaz. Geçmişte yalanı başka bir yalanla örten siyasal aktörler, artık teori aracılığı ile yalanı doğrularla örtmektedirler. Teorinin doğrularını gösterdiğimizde, acaba onu mesh eden yalanı bulabilir miyiz, bilmiyorum. Ama siyasal dönüşümleri anlamak istiyorsak teorinin doğrularından hareketle yol almamız mümkün değildir. Onun yerine sosyoloji, tarih, siyaset, uluslararası ilişkiler, felsefe gibi bilimleri okuyarak siyasal meseleleri anlamaya çalışmalıyız.
Selahattin Güven
– Haber Lotus –
HLotus
sayın güven o kadar çok komplocusunuz ki sizede komplo yazmak yaraşır.aslınıza rücu etmişsiniz.siayasal islamcılar cumhuriyetin en büyük komplo teoricileriydi.örenk mi necmatin erbakan.
İlginç bir yazı ve ilginç bir yorum. Bakalım yazar, yoruma cevap verecek mi?
Sayın Necmettin Erbakan’ı komplocu olarak nitelendirmenizi anlamış değilim. Manevi şahsiyetlerimize lütfen saygılı davranalım.Evet burda bir komplocu varsa oda Güven ve Sayın Fethullah Gülen dir.
neler oluyor bir türlü uyuyamayacağım mı? şimdide komplo teorileri çıktı. hayvanlık tarihinde en büyük komplo teorileri benim üzerimde yazıldı.ne oldu hala benim kaderim aynı ve hala keman çalıyorum. şefaf düşünmekte yarar var.komplo teorisinin gerçeklik üzerinde yeni inşalar olarak addetiğimizde gerçeklği ayıklamanın o kadar da kolay olmayacağı aşikardır.sivrisinek komplo etorileriyle komplo arasındaki ince çizgiyi kaçırmış durumda.bunun yanında kara ambarlılar derneğinin tavrınıda anlamış değilim erbakan hocayı temizlemeye çalışırken tüm yökü hoca efendinin şahsi manevilerine yöklemelerini kınıyorum.tüm bilim dalları komplo teorileri üzerinde varlıklarını temellendirirler.burada sorulması gereken soru şu türkiye dindarlarının komplo teorilerne bu kadar yaslanmlarının tarihi arkasında islamcılık kimliği mi yoksa türklük kimliği mi? bunu tartışmak gerekiyor bence
Enfes bir yazı olmuş. Dilinize saglık. Yazılarınızın devamını bekliorum.
teoriden yola çıkarak, bunları tartışarak, konuşarak içselleştirip gerçekleri ortaya koymamız sonuca ulaşmamız daha kolay olacaktır.
pozitif bilimlere olan vurgunuz çok önemli, sanırım son yüzyıldır özellikle islam dünyasının içine kapanmasının temelinde yatan gerçek, pozitif bilimlere olan küskünlüğüdür.
ama ortadoğu da olan son uyanış, bu farkındalığın içseleştiğinin bir göstergesidir
kaleminize sağlık.
Kara ambarlılar derneği kod adıyla saçmalayan arkadaş..Galiba yaşın küçük, 1997 ve öncesini hatırlamıyorsun. Erbakan’ın bu ülke müslümanlarına verdiği zararı, başka kimse veremezdi. Onun sayesinde ya da yüzünden, üniversitelerde kızların başörtüsü ile aşağılanması, namaz kılan memurların fişlenmesi ve insanların korkudan eşlerinin başlarını açtırtmalarına sebep olan 28 Şubat Süreci meydana geldi. Bu vebal, tek başına Erbakan’a yeter. Fethullah Gülen’in adını lekelemeye çalışman da sefihlik gösterisi…
kara amabarlılar derneği olarak zeka yaşı küçük bireylerin yorumlarını kınıyoruz bunun yanında erbakanın israil tarafından al aşağı edilirken feullah gülen israil tarafından abd ye paketlenmiştir sizce hangisi tehlikeliydi sistem için ikiside biri sisyasetin dışına itilip diğeride amarikada ılımlı islamın projesinin taşeronluğuna soyuında sence hangisi müslümanlara zarar verdi bana göre ılımlı islamın bayaraktarlığına soyunarak türkiyedeki müslümanları mevcut düzende ereiten gülen daha zarar verdi. benimsana tavsiyem bir rehperlik araştırma merkezinde zekanı tekrar değerlendirmekten geçecektir. gülenin müslümanlara verdiği zararı bi sen anlamamışsın.orjinal risaleleri deforme derek nur hareketine verdiğiniz zara yetmiyormuş gibi şimdide enver paşanın ülküsne yapışmış her yeri türk islam senteziye boyamaya çalışıyorsunuz. biraz vicadan birazda akıl
Yine sizin kuşakların bu konuda yapması icab eden başka bir şey daha var; sizden öncekilerin, üstadların, gazetecilerin, yazarların, düşünürlerin yaptıklarını, yazdıklarını eleştirel bir dikkatle yeniden gözden geçirerek, bunların da yanlışlar yapabileceklerini hem de çok önemli yanlışlıklar yapabileceklerini tebarüz etmek gerekiyor. Örneğin bugün neonurculuk diye benim tanımladığım hareket, tarihte bir benzeri görülmeyen bir şekilde müstekbirlerle, dünya istikbarıyla beraber iş tutuyor. Bunu bir iftira olsun diye söylemiyorum. Yani bu cemaat güçlülerle, zenginlerle, müstekbirlerle, büyük iş çevreleriyle bütün dünyada birlikte hareket ediyor. Halbuki, İslamî hareketlerin ve cemaatlerin var oluşsal tercihleri hep mazlumların yanında olmaktır. Yoksulların yanında olmaktır. Düşkünlerin yanında olmaktır. Tarihte ilk defa bir cemaat müstezatların yanında yer almak yerine müstekbirlerin yanında, güçlülerin yanında, emperyal iradenin yanında yer alıyor. Amerika ve İsrail’i rahatsız etmeyecek ya da onların çıkarlarına gölge düşürmeyecek ya da onların çıkarlarına hizmet edecek bir yaklaşım oluşturuyor. Örneğin ‘hoşgörü’ yaklaşımı bu bağlamda dikkate alınması gereken bir yaklaşımdır. Bir topluluk bir birey karşısında niçin hoşgörü ister? Siz bir hamaset işlemişsinizdir, bir kötülük yapmışsınızdır, bir kirli işe bulaşmışsınızdır bizden ne yaparsınız hoşgörü istersiniz. Hoşgörüyü böyle anlamak gerekiyor.
Editör Notu: Sayın Cırcırböceği! Yorumunuz bir şahsa ya da kuruma yönelik hakaret içerdiğinden dolayı malesef yayınlayamıyoruz. İlginiz için teşekkür ederiz.
Yazınızı beğenerek okudum. Yaptığınız tespitler aslında insanları sömüren ve sömürürken de sömürüleni haksız duruma düşüren bu batıl sistemin modern tekniklerini ustalıkla ortaya koyuyor.