Türkçe, tabirler hususunda oldukça bahtsız bir dil. İnsanlar, kelimeleri anlamlarından farklı olarak kullanmakla aslında iletişim konusunda farkında olmadan olumsuz etkiler yarattıklarının farkında değil. Bu, birbirimizi anlama yoluna dikenler ekmek demektir ki gün geçtikçe büyüyen dikenlerde adımlarımız güçlüğü fazlasıyla hissediyor. Çünkü beyin, konuşulan dildeki yanlış aktarımlar konusunda çok hassas. Biz farkında olmasak da o işlevinin gayet farkında.
Örneğin vasat kelimesini ele alalım. “Ay ne vasat insan.” gibi tabirler hemen birçok insanın dilinden düşmeyen bir ifadedir. Fakat vasatın ne olduğu konusunda biraz düşünmekten kaçınan bu insanlar eğer biraz düşünmeye gayret etseler özünde durumun başka olduğunu görebilirler. Ne mi demek istiyorum?
Sanıldığının aksine Türkiye’de vasat insan oldukça azdır. Ve yine sanıldığının aksine vasat, orta/ortalama anlamına gelir. Memlekette orta düzey insan azken ortanın altında çoğunluğu oluşturan bir kitle mevcut. Diğer taraftan İbn Haldun’un, “fazla tevazunun sonu vasat insandan nasihat dinlemektir.” sözünün, herkesin ağzında pelesenk hâline gelmesinin meydana getirdiği abes bir manzara var. Tutturulmuş bir vasat, gidiyor sizin anlayacağınız.
Burada İbn Haldun, vasat kelimesini kullanırken günümüzdeki anlaşılan basit/bayağı anlamını kastetmiyor. Ancak, söz bu şekilde anlaşıldığı için -kullananlar kendini üst düzey insan saydığından- uygun yerde kullanılmıyor. Belki bu kelime, Türkçeleşme açısından değerlendirilirse durum başka türlü olabilir ama her türlü İbn Haldun bunu kullanırken orta düzeyi kastettiği kesin bir durum.
Artık siz, vasatın az bulunduğu ülkede herkesin diline doladığı vasat insan ithamlarına mı üzülürsünüz yoksa sözlük bilgisi bile olmadan kişilerin kendilerini üst düzey görmelerine mi taaccüp edersiniz ya da neye tevazu gösterdiklerine mi gülersiniz, seçim elbette sizin.
HLotus