Nehir neşeliydi yine. Sandallarla gezintiye çıkanlar çınlatıyordu havayı. Eskimiş kayık tahtalarının gıcırtıları da duyuluyordu tabii bunca ses arasından …
Sen yine kapımı çalmıştın! Açmamak için fazla direnemedim fakat öpmemek için epey bir süre sabrettim. Sonra, biliyorsun işte, Cabülsa nehrinin sonsuz akışına kapılmıştık. Aylardır görüşmüyorduk seninle ama tüm hayallerimizin kesiştiği kesindi, birbirimize karşı hareketlerimiz ve bakışlarımız hiç yabancılık çekmiyordu çünkü. Seni neden kabul ettiğimi de bilmiyordum ya! Onca kavga, onca ayrılıktan sonra yine gelmiştin ve yine yüreğimi ürpertmiştin usulca.
Neden, neden , neden….
Neden gelmiştin ve beni neden yine baştan çıkarmıştın? Biliyordun işte. Seni görünce dayanamayacağımı biliyordun ve bu yüzden telefondaki “sakın gelme” deyişime aldırış etmeden geldin. Hayır sana aşık değilim….!
Cabülsa nehri şekilsiz ve umarsızca akıyor. Önüne set çekenlere aldırış etmeden yön değiştirip yoluna devam ediyor. Bir simge bize göre; aşıkların simgesi. Sonsuza susayan aşıkların…
Saçlarımı okşayıp sabunumu hatırladığını söylediğinde nasıl da gülmüştüm. Halbuki her defasında hatırlatırdım o benim parfüm kokum diye… Her defasında bilirdin ama yine de aynı şeyleri söylemekten usanmazdın. Sonra giysim, ayakkabılarım, gözlerim, telefonum hakkında yada gözüne ne takılırsa, yorumlar yapar teoriler üretirdin, acaba sadece beni güldürmek için mi ? yoksa gerçekten bunlar mı geçerdi aklından? Ya da beni düşündürmek miydi amacın? Sen var ya seeen… Hayır sana aşık değilim….!
Evet bir sürü şey paylaştık seninle. Mesela gece saat üçlere dörtlere kadar sohbet edip hayaller kurduğum tek erkek sendin, müzik çaların bir kulaklığı sende diğeri bende saatlerce şarkılara eşlik edip yere uzanıp gülüştüğüm tek erkek de sendin, mesela bana en sevdiğim yemekleri yapıp ağzımı şapırdatmadan vermeyeceğini söyleyerek peşinden koşturtan tek erkek sendin, “mesela” ları saysam bitmez … Beni büyülediğin anlar, seni düşündüğüm anlar kadar olmasa da onlar kadar var diyebilirim. Senin özelliğin nedir? Sen kimsin? Farkın nedir? Diye çokça sorduğum ve cevaplarını yetersiz bulduğumsun.. Bir sürü soru sordum kendime fakat beni tatmin etmedi telkinlerim.
Yoksa bırakmalı bu düşünceleri ve günün tadını mı çıkarmalıydım.. Gönül aşk istiyorsa aşık mı olmalıydım, sonu bilinmeyen karmaşık yollara mı dalmalıydım. Kendime bazen derdim; istediğimi yaparım. Evet bu da masum yalanlarımdan biri, aslında masum sayılmaz en büyük yalandı bunlar , kendime söylediğim yalanlar, kandırmacalar.. İstediğimi yaparım desem de yaşamımızda aldığımız güvenceler arasında hayallerimden fedakarlık yapıyordum. Bir filozofun belirttiği gibi aşağılarda fazla kurcalamadan “güvence” de mi yaşamalıydık yoksa tepelere çıkıp yeni yerleri, fikirleri merak mı etmeliydik. Tehlikeli ilişkiler. Salakça düşünceler…!
Cabülsa nehrini dinlemek ve izlemek daha güzel şimdi. Belki sen yine kapımı çalarsın. Yine baştan çıkarırsın beni belki…Okyanusa ulaşan bir damlanın da artık bir okyanus olduğu gibi beni de aşk okyanusuna katarsın belki.. Bu karmaşık düşüncelerden alıp bulutlara taşırsın , geçici olduğunu biliyorum. Seninle gelip sürekli olmasına da cesaret edemeyeceğimi biliyorsun. Lunaparkta beş dakikalık havalarda süzülmeyi göze alabilirim ama kanat takıp rüzgarlara dalmak bana göre değil.
…Nehir neşeliydi yine. Sandallarla gezintiye çıkanlar çınlatıyor havayı. Eskimiş kayık tahtalarının gıcırtıları da duyuluyor tabi ki bunca ses arasından …
Bekliyorum!
Ali Sadık
– Haber Lotus –
HLotus