Bu memleketin gençlerine Cemil Meriç’i öğretmek , onun eserlerini ve fikirlerini okutmak, kendimiz için yapabileceğimiz en hayırlı işlerden birisi olacaktır.
O bu ülkenin vicdanıdır ve mutlaka anlaşılması gerekli olan münevveridir. Meriç, Batı karşısında kendini ezilmiş hisseden Doğu karşısında şaşkınlık içerisinde ve özellikle Batının ürettiği modernite karşısında dağılmış, sarsılmış insanımıza kendi gerçek kimliğini tanımlayan kişidir. Yaptığı tanımlamalar ve kitaplarındaki fikirleri evrenseldir. Onu anlamak için kitaplarının en azından üniversitelerde okutulması gerektiğini düşünüyorum.
Bu memlekette daha doğrusu insanlık alemi açısından üç zümre vardır; inananlar, inkar edenler ve inanmış gibi görünüp inkar içinde olanlar. Bu tanımlama içerisinde en tehlikeli ve yaygın olan tip ise üçüncüsüdür. Üçüncü tipi her an karşınızda bulmanız kolaydır. Bu tanımlama aslında Kuran’ın tanımlamasıdır. Kuran’ın tanımıyla münafık olan o kadar cesaretli ve azmıştır ki dinin peygamberini dahi kandırmaya çalışmaktadır. Dolayısıyla peygamberi kandırmaya cesaret edenin diğer insanlara neler yapacağı gayet aşikardır. Bunlara karşı pek fazla yapacağınız bir şey yoktur.
Sağ, sol, ilerici, gerici, muhafazakar, liberal, sosyalist, milliyetçi vb. gibi tanımlamaların tümü modern Batının daha doğrusu modernitenin tanımlaması olup bize ait değildir. Bize ait olan yukarıda zikredilmiş olan üçlemedir.
Bu üç sınıf içerisinde en zor olanı, inananı bulmaktır. Çevrenize baktığınızda Kuran’ın yaptığı tanımlamaya uyan kişileri açıkça gözlemlemeniz mümkündür.
Etrafımızı algılamaya çalışırken bizlere modernite tarafından dayatılan batılı kavramların özellikle sağ sol diye kalın çizgilerle ayrıştırılmış tanımlamaların hiç bir anlamı olmadığını göreceksiniz.
Cemil Meriç’in tanımlamasında “Sağ, sol yoktur. Namuslu ve namussuz insan vardır.” Tanımlaması çok basit bir tanımlama olsa dahi fikir anlamında artık bizleri ayrıştıran sağ, sol, ilerici, gerici, muhafazakar, liberal, sosyalist, milliyetçi vb. gibi tanımlamaların yapaylığını gün ışığına çıkarmaktadır.
Çevremizi ve bireysel ilişkilerimizi bizim dışımızdaki kavramlarla tanımlamak yerine bize ait olanlarla tanımlamak daha doğru olacaktır. Bunun faydası bizleri kategorize eden sun’î kavramların yok edilmesiyle gerçek insana ulaşmada daha fazla yol almak olacaktır. Bu da hem bireysel anlamda hem toplumsal anlamda kendimizi ve çevremizi anlamada daha faydalı bir yöntem olacaktır.
Prof. Dr. Orhan Canbolat
– Haber Lotus –
HLotus