Düşünen Siyaset Dergisi’nin 1999 yılında yayınlanan “Futbol” konulu 2. sayısından Mehmet Ali KILIÇBAY’ın “Futbol Sadece Futboldur” başlıklı makalesi…
Mensubiyetlerin en kolay ve zahmetsiz olanlarının başında takım tutmak gelmektedir. İki renkten oluşan bir amblemi tanıyabilmeyi(bu dahi her zaman gerekli değildir) ve yenilgi, beraberlik ile galibiyet arasındaki farkı bilmeye yönelik bir eğitimden geçen ve bu ilmihali ezberleyen herkes takım tutabilir ve zaten tutmaktadır. Ama nadir bazı istisnaların dışında, mutlaka bir futbol takımı tutulmalıdır, çünkü futbol sadece futboldur. Yani biz, insanlık, onu nasıl kurguladıksa, nasıl geliştirdikse ve şimdilerde nasıl algılıyorsak, odur, sadece odur.
İnsanın en derin ve sürekli eğilimlerinden biri, kutsallaştırmava doğru olanıdır. İnsanı yapan, insanı tanımlayan bu yetenek, onun herşevi kutsallaştırmasına olanak verecek kadar engindir. Kendini insan olarak üretmeye girişen pithecanthropus, birgün, bir yerlerde iki ayağının üzerine kalkarak ilk dans figürlerini denediğinde (yürümek, ama iki ayak üzerinde yürümek bir çeşit danstır, primordial danstır), yani erectus olmaya kalkıştığında, futbolun engin tarihi de başlamış olmaktaydı. Homo erectus, iki ayağı üzerinde durmayı kendi hatasının sonucu olarak görmek verine, bunu bir kutsallık küresinin terimleri içinde açıklamayı daha uygun ve daha rahat(huzur verici) bulmuş, kendini eşrefi mahlukat olarak ilan edebilmek için, doğayı ve elbette canlıları hiyerarşize etmiş, sonra da toplumu ve devleti kurarak, homo erectusu hiyerarşize etmiş, insanları tabakalandırmış, çeşitli nominal sıfatlara göre tasnif etmiş ve 18. Yüzyıl bunları ortaya çıkartıp, “doğanın yasaları”nı bulsun diye kutulara yerleştirmiştir. Bu arada bu kutuları öylesine derinlere gömmüştür ki, bunların kendileri hiçbir zaman ortalarda görülmemiş, hep “bir bilenler” tarafından dolaştırılan rivayetleri duyulmuş, bu da onların kutsallıklarının ek bir karinesini daha oluşturmuştur.
Demek ki ayak önemlidir. Uygarlık ve onun dayandığı bütün maneviyatlar ayakları üzerinde durmaktadır, insan erectus olamasaydı, ne dili, ne dini, ne devleti, ne de “d”yle başlayan herhangi başka bir şeyi olurdu. O zaman ayakla oynanan bir oyun, kendiliğinden bir kutsallık alanı oluşturmaz da ne yapar? Hem ayak, hem de oyun gibi kutsal olmaya yazgılı iki olgu bir araya gelince, ortaya sacro-saint futboldan başka bir şey çıkamazdı ve zaten çıkmadı.
Futbol kutsaldır, çok kutsaldır, çünkü herkesi (herkesi dedik, ama kadınları değil, onlar hiçbir kutsallık analizinde herkesin içinde yer almazlar) içine alacak kadar engin, herkesin kavrayacağı kadar basit, herkesin kendini ifade etmesine olanak verecek kadar konuşkan ve değişkendir. Yani futbol bir dindir, hem de en ekümenik, en yaygın, en kapsayıcı dindir. Futbolun azizleri, şehitleri, müritleri, müminleri, kiliseleri, mezhepleri, tarikatları… vardır. Futbolun rahipleri, tapınakları, manastırları, tekkeleri, zaviyeleri, ayinleri, kurban törenleri… vardır. Futbol, doğduğu odağından dünyaya yayılırken, bütün dinlerin yaptığını yaparak, hem eski dinlerin bazı öğelerini, hem de kendi öğretisiyle çelişse bile, kitlelerin binlerce yıllık inanç patternlerinin asli öğelerini içine almıştır.
Futbol aynı zamanda bir bilimdir (bilimseldir demiyorum). Ekolleri, paradigmaları, çarpıtmaları, belge sahtekârlıkları, “alimleri” arası kavgaları… vardır. Ama futbol, bir bilim ve bir din olarak gene sadece futboldur. Belli kurallar dahilinde 90 dakika süreyle, ölçüleri belli bir alanda oynanan bir oyundan ibaret olarak görenler olsa dahi, onun dinselliği ve bilim olma hali ortadan kalkmaz. Futbol işte bu yüzden sadece futboldur. Tıpkı binlerce yıldan beri üzerine çekilen kat be kat uygarlık cilasına rağmen, yemeğin sadece yemek, giyimin sadece giyim… olması gibi.
Futbol, Pascalien anlamında “bu dünyaya atılmış” insan’ın, bu paradoksal varoluşunu tahammül edilebilir kılmak için icad ettiği, geliştirdiği ve sonra da peşine takıldığı bitmez tükenmez kutsallaştırmalardan biridir. Çünkü futbol, yüceltilmesi gereken ve eğer yüceltilmezse hiçbir değeri, dolayısıyla etkisi olmayacak her şeyi yüceltmekte, onları yer yüzünden alarak tanrılar katına çıkarmaktadır.
Futbol, mücadeleyi değil, kazanmayı yüceltmektedir(bakınız, Arjantin dünya şampiyonu olurken Maradona’nın “Tanrı’nın eliyle” attığı gol). Futbol farklılığı değil, özdeşliği, kitleselliği yüceltmektedir(bakınız, bir zamanların Fenerbahçe spor kulübü başkanı Ali Şen’in en kalabalık taraftar kitlesinin kendilerinde olduğunu(25 milyonla 35 milyon arasında değişen demeçler) “en büyük” olmanın kanıtı olarak ileri sürmesi, ama burada bir doktrin hatası var, bu rakamlara ulaşabilmek için, kadınların da futbol taraftarı olabileceklerini kabul etmek gerekir ki, bu da futbolun ruhuna aykırıdır).
Ama asıl önemlisi, futbol avamın, siyaset dışı, ekonomi dışı, kültür dışı (popüler kültüre sıkıştırılmış) kitlelerin sanal bir siyasal alana, sanal bir ekonomiye, sanal bir res publicaya (bakınız, Fenerbahçe Cumhuriyeti kavramsallaştırması) sahip olmasını, buralara mensup olmasını ve “siyaset” yapmasını sağlamaktadır. Herkesin herşeyi bildiği bu alemde, herkes herşeydir. Bundan daha mükemmel bir “demokrasi” nerede kurulabilir?
Herkesin eşit olduğu, kadınların evlerine ve pembe dizilerine tıkıldıkları, ifade özgürlüğünün tam olduğu, insanların olympos ilanlarıyla birlikte ayin yaptıkları bu kutsal alan, futbol, antik idealin hayata geçmesidir. Platon, antik sitenin nüfusunun ideal rakamını 5040 olarak verirken, bunun içine kadınları, yabancıları, köleleri katmıyordu. Bu günde maçlara aşağı yukarı, baba takım başına bu kadar taraftar gidiyor. Antik ideal devlet düşü futbolda bedene kavuştu. Platon yaşasaydı Fenerbahçe’yi tutardı ve büyük bir olasılıkla da başkan olurdu (ama başkan olmak için zengin olmak gerekiyor galiba!).
Futbolun ayinleri, ilahileri (biz buraya ölmeye, ölmeye geldik gibi), kurban törenleri, mezhep çatışmaları (Fenerbahçe’nin ünlü Kadıköylü’ler grubu gibi) vardır. Çünkü futbol sadece futboldur, ancak böyle olursa futbol olabildiği için futboldur. Futbol bir afyondur. Ama bu dünya da zaten afyondur. İnsan bir afyon üreticisi ve bir afyonkeşten başka bir şey olmayı beceremeyen bir futbol tutkunudur.
– Haber Lotus –
HLotus