Eğer olumlu düşünme becerisini elde edebilirsek ya da düzenli egzersizlerle vücudumuzun sağlıklı kalması için faaliyete geçersek, bu açma/kapama anahtarları iyi genleri aktif hale getirir, zararlıları ise devre dışı bırakır. Olumlu, verimli, sosyal ve insanı geliştirici bir çevre de insandaki iyi genlerin harekete geçmesini tetikler. “Yani insanın kalıcı birtakım özellikleri atalarından, genler vasıtasıyla taşındığı halde, bu genlerin bir kısmının olumlu çevresel şartlar, geliştirici eğitimler, egzersizler ve olumlu düşünceler ile değişebileceğinden mi bahsediyorsunuz? Bu, günümüz bilim anlayışına aykırı değil midir?” diye sorabilirsiniz. Evet, aykırı gibi görünüyor. Ama zaten her yeni bir bilimsel düşünce, eskilerine aykırı gelmiştir bugüne dek. Dünyanın yuvarlak olduğu söylendiğinde de o zamana kadar olan anlayışa aykırı bir tez ileri sürülmüş, müthiş bir tepki almıştı. Fakat bugün dünyanın yuvarlak olmadığını söylerseniz insanlar size hayretle bakar, değil mi? Bazı bilim adamları bu konudaki çalışmalarını sürdürüyor.
Genlerin nesilden nesile aktardığı özellikler değişmez ama genlerin kendini değiştirme özellikleri vardır ve bu özellikler şimdiye kadar gizli kalmıştır. Dolayısıyla bir gende, olumlu şartlar, olumlu düşünceler ve geliştirici eğitimler vasıtasıyla kendini değiştiren bir özellik varsa, bu kendini değiştirici özellik, insanlar kendisinden henüz bihaber olsa bile, nesilden nesile aktarılır.
Olumlu-Olumsuz Genlerin Yaşamdaki İzdüşümleri
Zihin-Gen İlişkisi İnceleme Enstitüsü kurucusu Prof. Dr. Murakami, mutluluk, neşe, telkin, şükretme ve duanın insandaki yararlı genleri harekete geçirdiğini ileri sürüyor. Dolayısıyla olumlu bir zihinsel tavır, sağlıklı bir beden anlamına gelmektedir. Daha somut olarak ise şunları söyleyebilirim: Ağır bir şok yaşayan insanların bir günde saçlarının ağardığına dair hikâyeler duymuşsunuzdur. Buna aksi bir örnek ise birkaç ay ömrü kaldığı söylenen bir kanser hastasının, yaşama sevinci ve azmiyle bu hastalığını yendiğine dair gerçek hikâyeler… Ömründe hiç sigara içmemiş bir insanın akciğer kanserine yakalandığına ya da kalp-damar siteminin tıkandığına yine birçok kez şahit olunmuştur. İşte, aslında tüm bunlar genlerin işleyişiyle ilgilidir.
Bilinçaltını “yaşayacağım”, “başaracağım” ya da “öleceğim”, “başaramayacağım” şeklinde inandıran kişiler, olumlu ya da olumsuz genlerini harekete geçirirler. Şimdilik sadece bir sav olarak görülen bu fikirler, günlük hayatta aslında birçok olayda kendini göstermektedir.
Hücre çekirdeği içindeki genler, içerisinde ucu bucağı belli olmayan miktarda bilgi depolar. Bu bilgiler, belirli genlerin ne zaman ve nasıl çalışacağına dair talimatları içerir. Örneğin 20 yaş dişinin ancak belli bir dönemden sonra çıkmaya başlaması, ergenlik çağındaki kız ve erkeklerin kendi cinsiyetlerine göre bedenlerinin gelişmesi gibi… İşte tüm bunlar, genlerdeki açma/kapama mekanizmasının varlığına işaret etmektedir.
Genlerin açma/kapama düğmelerinin olduğuna dair başka bir örnek ise, Paris Pasteur Enstitüsü’nden Jacob ile Monod tarafından yapılan bir çalışmayla ortaya çıkmıştır. Bu çalışmaya göre, genellikle bağırsaklarda yaşayan koli basili bakterisinin temel besin kaynağı olan glikozu, yanında birlikte verilen laktoza ilgi göstermeksizin tükettiği, ancak daha sonra glikozun kesilerek sadece laktoz verilmesi durumunda, bunu tüketmeye başladığı ortaya konmuştur. Normal şartlarda laktoz tüketmeyen bu bakteri, acil durumlarda laktozun bozunmasını sağlayan lâktaz enzimini üretme yeteneğini, bu şekilde aktif hale getirmiş, çaresiz durumda kalan bakteri, laktoz tüketebilecek genlerinin açılmasını sağlamıştır. Yani metabolizmasında daha önce görülmeyen bir yetenek zorunlu bir koşulda ortaya çıkar.
Genlerin, açma/kapama mekanizması daha ne gibi durumlarda kendini gösterebilir?
Genler, sadece atalarımızdan bize kalıp öylece duran şeyler değildir. Birçok insanın gizli potansiyeli vardır. Genlerin birçoğu da kullanılacağı ve aktif hale geleceği gün için potansiyel hazine olarak beklemektedir. Örneğin acil durumlarda, yangınlarda, kazalarda ya da savaşlarda insanlar o güne kadar olan potansiyellerinin çok üzerinde olan ve kendilerinin bile şaşabileceği yetenekler ortaya koyabilirler. Örneğin, ünlü Çanakkale kahramanlarımızdan Koca Seyit, 276 kiloluk mermiyi sırtına alarak 28’lik topun 6 basamağını çıkarak mermiyi topun ağzına yerleştirmeyi nasıl başarmıştır sanıyoruz? Yeter ki ateşleyici bir güç olsun, insan bunun idrakine varabilsin… İşte bu durumda insan, kendisini bile hayrette bırakacak başarılar gösterebilir. Burada bahsettiğimiz ateşleyici güç, ilk enerjidir. Acil bir durumda o zamana kadar, örneğin 50 kiloluk yükü kaldırmaya yetecek olan bir enerji üretilmesini emreden genler, enerjinin artması durumunda daha fazla bir yükün taşınmasını emrederek vücut fonksiyonlarını ona göre tertip eder. Ama bu işin olması öyle kolay değildir. Normal bir zamanda istediğiniz kadar zorlayın, böyle gizli bir yeteneğinizin açığa çıkması oldukça zordur. Haydi, esprili bir örnek daha verelim. Normalde oldukça yorgun olan birinin peşine saldırgan bir köpek düştüğünde o kişinin yorgunluğu ortadan kalkar ve belki de bugüne kadar beceremediği bir hızla koşup kaçar…
Genetik zekâmızı keşfetmeye değer mi sizce? Ne dersiniz?
Selçuk Alkan
– Haber Lotus –
HLotus