Ana Sayfa > Gizemler > Hititlerde astronomi ve büyü gelenekleri

Hititlerde astronomi ve büyü gelenekleri

Hititlerin eski başkenti Hattuşa’da bulunan karmaşık oymalar, o zaman için önemli astronomik bilgiler içermekteydi, antik bir Ay takvimleri bulunuyordu, çivi yazılı tabletler, Yazılıkaya ve başkentindeki görkemli kalıntılar, geçmişin bu güçlü medeniyetinin büyüklüğüne işaret ediyor. Unesco Dünya kültür mirası olan tapınaktaki tanrı oymaları, bir aydaki gün sayısının tasvirleri olarak nitelendirilebilir. 12 ilah içeren oyma, bir yıldaki ayları betimler. 64 kabartmadan 30’u, bir ay içindeki günlere işaret etmektedir. Bazı Hitit binaları ise, Yaz Gündönümü gibi astronomik olayları anlatır. Hayvan sembolleri, gökyüzündeki takımyıldızlarını temsil ederken, ayrıca tarihleri ​​ve kuyrukluyıldız çarpmaları gibi olayları işaretlemek için de kullanılmıştır, yıldız konumlarının, binlerce yıl boyunca yavaşça nasıl değiştiğine dair bilgiler, zamanın nabzını tutabilir.

Hattuşa, Çorum Boğazkale antik kenti,  güçlü Hitit İmparatorluğu’nun başkentiydi. M.Ö. 14. yüzyıla kayıtlanan Amarna Mektuplarında, Hititler; Mısırlılar tarafından Asur, Mitanni ve Babil ile birlikte önemli devletler arasında gösterilmiştir. Hattuşa, Hititler gelmeden önce o bölgede yaşayan bir yerli halk olan Hatti’ler tarafından kurulmuş. Hititler, Hatti topraklarına göç ederek krallıklarını ilan etmişler. Dünyanın ilk yazılı anayasası, kadın hakları ile, diğer adı Eti olan uygarlıkta kullanılan dil Hint-Avrupa kökenli. 5 bin yıl önce yazdıkları belgeleri tabletler halinde muhafaza etmişler.

M.Ö. 3. bin yılda, Hatti’lilerin şehir devletlerinden olan Hattuşa’ya karşı bir zafer kazanan Kussara kralı Anitta zaferini ilan etmek için bir yazıt, ayrıca, kentin üzerine; kenti, kendisinden sonra işgal edeceklere karşı bir lanet bırakmıştı. ”Benden sonra kim kral olur ve Hattuşa’yı tekrar iskan ederse, gökyüzünün fırtına tanrısı onu çarpsın.” (Anitta Belgesi) Anitta sonraki Hititlerin öncüsü kabul edilmiş, yüzyıl kadar sonra şehir, I. Hattuşili tarafından tekrar kurularak, uygarlığın başkenti haline getirilmiştir. Hititler Hattuşa’yı başkentleri yaptığında, kent; uzunluğu 8 km.’den fazla anıtsal bir duvarla savunuluyordu. Ek olarak, üst şehir, yüzden fazla kuleye sahip çift duvarla güçlendirilmiş, Aslan Kapısı ve Sfenks Kapısı dahil olmak üzere, beş kapı eklenmişti. Aşağı şehirde MÖ. 13. yy’a tarihlenen Büyük Tapınak bulunmaktaydı.

Bu antik Anadolu halkı, sonraları, kimisi M.Ö. 8. yüzyıla kadar hayatta kalan bağımsız “Neo-Hitit” şehir devletlerine bölündü. Hattuşa 400 yılı aşan ihtişamın ardından terk edildi, buraya  Frigler yerleşti. Site, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerinde yaşamını sürdürdü.

Kutsal Kitap’taki birkaç referans ve Mısır’dan gelen bazı belgeler haricinde, Hititler ve başkentleri Hattuşa, modern dünya tarafından, 19. yy.’da Boğazkale kazıları yapılmaya başlandığında yeniden gündeme geldi.  Araştırmalar, eski Hititlerin Avrupa’ya girdiğini gösterdiği gibi, tarih kitaplarını yeniden yazabilir.

Arkeologlar, Hititlerin Avrupa’ya girdiğinin ilk kanıtını sunan İstanbul Küçükçekmece nehir havzasında, iki ayrı yerde demir tanrı ve tanrıça heykelleri, bitüm, teneke ve seramik parçalarını keşfettiler. Bu dönemde, Mezopotamya’da gemileri su geçirmez yapmak için ”Bitüm” kullanılıyordu.  Bu ham petrol-asfalt, teneke  küpler halinde bulunmuştu ve eskiden altından değerli kabul ediliyordu. Böylece, izleri Truva ve İzmir’de sürülen Hititlerin, Avrupa’ya geçtikleri öngörülüyor.

BÜYÜ GELENEKLERİ, SEMBOLİZM VE İNANÇ.

Güneş bir boğa, Ay da bir öküz olarak temsil edilir. Kenan’lı Moloch tapanları, boğa başlı adam şeklindeki bir tanrıya ait dev bronz heykeller yapmışlardı, ona çocuk kurban edilirdi. Hattuşa’daki öküz  başlı adamlar Orta Doğu tanrısı Molek’e benzemektedir.  Yazılıkaya’daki  hava tanrıçaları ve çift başlı kartallar, Mezopotamya çift başlı kartalları ve tanrılarının birliğini gösterir. Yazılıkaya’nın kurulmasından birkaç yüz yıl sonra, Babil döneminin sonlarında, fırtına tanrısı Udulu bazen kartal olarak resmedilmiştir. Bununla birlikte, Yazılıkaya ile, binlerce kilometre uzaktaki Babil sembolleri bağlantısı; Asurluların, MÖ. 2. bin yılda batıya doğru ilerledikçe, mitlerini ve sembollerini de yanlarında taşımasına bağlanabilir. 

Kutsal ritüel merkezi Yazılıkaya, Hitit dininin de merkezidir.  Kral Hattusilis III, önde gelen rahibeleri ve kraliçe Puduhepa, tanrılara ibadet etmek ve onurlandırmak  için çeşitli büyüsel  ritüel stilleri içeren bir dine sahiplerdi.   Puduhepa kimliği, birçok devlet başkanı ile resmi yazışma mektuplarından açığa çıkarılmış, Kadeş antlaşmasından sonra, Firavun II. Ramses, Puduhepa’yı kız kardeşi olarak onurlandırdığını bildirmişti.

Büyü, Hitit kültürünün önemli bir parçası olmuş. Özel semboller dünyasını,  Hiyeroglifli Luvice yazıtlarını, tanrı kültünü, tapınakların organizasyonunu, şifacıların işlevlerini ve kahinlerin vizyonlarını kapsayan din,  kadının tapınaktaki  yerini; daima  şifa ile bağlantılı görmüştü.

Hititler, tanrıların bizzat dünyalarında bulunduğuna inanıyordu. Onlar, insanlarla etkileşime girmeye ikna edilmesi gereken uzaktaki ruhların değil, günlük yaşamın bir parçasıydı. ”Hasawa” şifacı ve gizemci rahibeler olan kadınlara verilen ünvandı. Bu kilit kadınların hizmetlerinin eksikliği, Hitit dünyasını dengesizliğe sürükleyebilirdi. Baş Tanrıça ünvanı ile Hepat, Çatalhöyük’ten itibaren tanıdığımız “Ana Tanrıça” geleneğini Arinna Güneş Tanrısı ile sürdürmüştü, en önemli tanrı ise; sembolü boğa olan Gök Tanrı’ydı.

Büyü, onlarda da, doğal kuvvetlerle başa çıkma çabası ile başlamış, avcılık için ilkel büyü kulanılmıştır, sonraları ak ve kara büyü gelişmiş, Eski Hitit krallarından Telipinu kara büyüyü yasaklamıştır. Eski Hitit çağına ait bir ritüelde, kral ve kraliçenin, gece boyunca yanlarına koydukları kilden askerlerin üzerine tükürdükleri gösterilir.  Kendilerine yapılmış büyüyü bozmaya çalışmaktadırlar.

Depresyon için, salgınlar için, kolay doğum için daima büyüsel işlem ve ritüeller, farklı materyaller ile gerçekleştirilmiştir. Çeşitli örnek belgelerden birine göre; Büyücü kadın, bir balığı alır, onu; iki kurban sahibinin üzerinde çevirir: ”Bu balık, denizin boğasıdır, denizden nasıl ayrıldıysa, şimdi lanetli diller de sizden öylece ayrılsınlar” der ve balığı ateşe fırlatır. Ak Büyü, Kara Büyünün lanetini nötralize etmekte kullanılmış, orduya dadanan bir salgın, canlı bir kurbana yüklenerek, uzak ülkelere yollanmıştır.

Kralların büyüden arınması  için insan kurban etmesi, zengin bir adamın canlı hayvan kurban etmesi, fakir birinin hamurdan yapılma taklit kurbanlar kullanması ilginç biçimde sosyal statüye göre değişikliği öngören büyü bozma geleneğidir. Kimi ritüellerde kuşlar daima yakılarak kurban edilmiştir. Diğer küçükbaş hayvanlar taşla vurularak bayıltılıp yakılmakta, ya da kanı akıtılmaktadır.

Ritüeller, varlıkların geceleri aktif olduğu inancından hareketle, saat seçilerek denenmiştir. Özdeşleştirme yöntemleri ile,  Hitit büyülerinde, insanın üzerindeki kötü güç; farklı renklerdeki yünlere aktarılarak yakılmıştır. Yine yağmur yağdırma işlemleri için, bir hayvan üzerine, temiz suyun döküldüğü belirlenmiştir. Zaman içerisinde tüm büyüsel işlemler, kolektif bir bilinçle, benzerini doğurmuş, Hitit toplumunda, ak büyü, her zaman ak sayılmamış, zincirleme kötü sonuçlara neden olabileceği de örneklenerek aktarılmıştır.

Ferda Ercan Uyulan

https://www.facebook.com/okultizmveenerji
HLotus

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.