“Müslümanın yüzü gülse de kalbi daima mahzundur.” O ne güzel bir makamdır öyle. “Ne yapsalar boş, göklerden gelen bir karar vardır.” diyor ya, Sezai Karakoç.Ruh, beden zindanına girdiğinden beri, ayrılık derdiyle muzdarip.Güldüğü görülmemişefendimin. Sadece tebessüm. En güzelinden, bir avuç kadar. Yaşadığım hayatı ne güzel tarif etmiş: “Dünyada bir garip yolcu gibi ol.”
Şâh-ı Nakşibend, hakikate dil olmuş: “Mutlak tevhîde mecal yok. Ayrılık kaçınılmaz.”Attar ömrünün son yıllarında öyle mahzundur ki, ölümden başka çare yoktur ayrılık derdine. Âdeta anlattığı saka gibi yalvarmaktadır: “Sen bana suyundan ver. Ben kendi suyumdan bıktım.” Mevlâna halvet der encümen yaşadığı için, gene de neşelidir: “Senin yüzünün hayalini düşünmek bile, beni mest etmeye yeter.”
Tasavvuf dünyasına hüzün Hasan Basri ile girer: “Hüzün padişahtır. Bir kalbe yerleştiği zaman, oraya başkasının girmesine müsaade etmez.” Ehl-i tefekkür bir çizgi çeker araya; “Allah için hüzün ilâçtır, dünya için hüzün zehir.” Eğer hüzün sizi yakaladığı yerde, hayata öfke duyup, soğuyorsanız, “Ehl-i dünya dünyada”sınız demektir. Yok eğer, ufuksuz bir huzur ve merhamet hissî kaplıyorsa içinizi, “İstediğim Hak’tır benim” diyebilirsiniz. Hepimizin aslıbir. Bir’den kopup çokluk âleminde çoğaldığımız günden bu yana, gönlümüzün bir yeri arada bir sıkışıp duruyor. Yunus ne güzel söylemiş:
Bunca varlık var iken
Gitmez gönül darlığı
Davetsiz misafir gibidir hüzün. Zaman zaman deli dalgalarla gelir, istediğini alır ve gider. Bir çocuk kadar sevimli, onun kadar masum, ama onun kadar da cesur ve kuralsız. Anlatmaya çalışma, beceremezsin. Kurtulmaya çalışma, dengeni kaybedersin. Kendini bırakma, seni alır, bilmediğin yerlere gidersin. Dönmesi o kadar zordur ki; “Ne aklım kaldı benim, ne dinim” dersin sonra.
Mevlâna, kendi hüznünün farkındadır:“Bizim sarhoşluğumuz küple, testiyle, şarapla gitmez. Bizi, yüzünün güzelliğiyle mest et.” Bazen ilaç, bazen hastalık, bazen de bir yol arkadaşıolan hüzün, Ebu Bekir’in kalbini daraltmaktadır. Bu ayrılık tahammül edilecek gibi değil. Rüyasında yalvarır sevgilisine: “Üzülme, yakında benimlesin.” müjdesini alır. Ertesi gün, salâ sesi duyulur minarelerde. Seven razı, sevilen razıdır bu hüzünlü sesten.
Nesini söyleyim canım efendim? Mevlâna’ya bırakalım: “Bâkî kalacak olan şeyi bilmen için, sen kalmayıncaya kadar sa’y etmek lazımdır.” Hüzündür bu. Kalbinde taht kurmuş.
Ekrem Özdemir
– Haber Lotus –
HLotus