Senin gibi düşünmesem de seni seviyorum; çünkü sen de insansın, ben de insanım. Var, sen davanı sonuna kadar savun, saygı duyar, kenara çekilirim. Ama bana da davamda çengel atma lütfen!
Bir binanın farklı farklı cepheleri vardır ve her bir cephedeki pencereler farklı manzaralarla donatılmıştır. Kimi pencereler dağa bakar, kimi ovaya, kimi bahçeye, kimi caddeye, kimisi de başka bir binaya…
Diyelim ki, bir evimiz var ve dört cepheye de bakıyor; yani doğu, batı, kuzey ve güney yönlere… Doğu cephesinden Güneş’in doğduğu o muhteşem an’ı seyrederken, batı cephesinden bakan aile efradımız, “Güneş yok!” derse bu, ne kadar gerçek olur? Ya da güney cephesinden deniz manzarasını izleyen kardeşimize, biz kuzey penceresinden görünen yüksek bir dağı seyrederken: “Yok, bu bina deniz görmez, sadece yüksek bir dağ görür!” dersek, bu söylediğimiz şey evrensel gerçeğe aykırı olmaz mı? Şimdi belki de diyorsunuz ki: “Hadi canım; bu kadar bariz olan bir şeyi niçin örneklendiriyorsun ki?” Evet, örneğimiz bu kadar basit… Basit ama işte toplumsal çatışmalar, ötekileştirmeler, farklı düşüncelere sahip insanların birbiriyle çatışması da belki bu basit gibi görünen ama hayat değiştiren pencere tekniği ile çözümlenebilir. Nasıl mı? Gelin şimdi bu konuyu biraz deşeleyelim:
Hayata A penceresinden bakan bir kişi için, hayatta A harfi çok önemlidir. B penceresinden bakan için de B harfi önemlidir. X görüşe sahip kişi, dünyaya sadece X penceresinden bakar. Ama diğer cephede yer alan Y penceresinden bakan kişi için de Y harfi önemlidir. Diyelim ki, X görüşe sahip kişi, Y görüşe sahip kişi ile karşı karşıya gelince çatışmalar başlar. Her ikisi de kendi hayat görüşünün üstün olduğunu düşünerek karşı taraf ile söz ve fikir düellosuna başlar. Aslında haklıdırlar ama haklılıkları eksiktir. Burada çözüm, dünyaya X penceresinden bakan kişi ile Y penceresinden bakan kişinin yer değiştirerek, kendilerine göre karşıt gibi görünen pencereden hayata bakmasıdır. Evet, bu kadar basit bir harekettir bu. X gibi düşünen, kısa bir süreliğine Y penceresinden hayata bakmalı ve aynı şekilde Y gibi düşünen de X penceresine gidip hayata bir de o pencereden bakmalı. Bu anlayıştır, empatidir. İşte böyle basit ama etkili bir yöntem, kişilerarası ve toplumun farklı kesimleri arasındaki fikir tartışmalarını daha medeni bir seviyeye getirerek, farklılıkların bir zenginlik olduğunu, hayatta tek doğru olmadığını, her doğrunun, evrensel doğru bütününün bir parçası olduğunun farkına vardırır insanı…
Herkes aynı düşünmek zorunda değildir
Herkes aynı düşünmek zorunda değildir ve düşünemez de… Her insan orijinaldir ve biriciktir. Parmak izleri, beyin kıvrımları hiçbir insanda aynı değilken, nasıl olur da birimiz, diğerinin zorunlu olarak kendisi gibi düşünmesini bekleyebilir? Bu eşyanın tabiatına da, yaratılış gerçeğine de aykırıdır. Önemli olan, birbirimizi, farklı düşünsek de sevebilmektir. Farklı düşünen birini sevmemiz, onun görüşlerini kabul etmemiz demek değildir. Fikriniz, davanız varsa sonuna kadar savunun. Ama savunurken, kimseyi ötekileştirmeyin ve hor görmeyin.
Karşınızdakinin fikrine katılmayabilirsiniz ama onun fikrine saygı duyabilirsiniz. Voltaire’e atfedilen şu söz, söylemek istediklerimizi ne de güzel anlatır: “Düşüncelerinize katılmıyorum ama düşüncelerinizi savunmanız için gerekirse hayatımı bile verebilirim.”
İşte toplumsal gerilimlerin, kişisel ve kurumsal çatışmaların olduğu şu hassas dönemde bu ana fikri esas alabilecek bir toplumsal görüş lazım bize… Çünkü hepimiz aynı binadayız. Senin penceren, benim pencerem derken binanın yıkılmasına ya da geminin batmasına ve hepimizin harap olmasına göz mü yumacağız?
Gerçek özgürlük, başkalarının özgürlüğünün bittiği yer ile sınırlıdır. Bizim gibi düşünmüyor diye insanları hor, hakir ve hain gibi görmek, onların da bizi öyle görmesine sebeptir. Aynı binada, aynı gemideyiz. Varsın pencerelerimiz farklı olsun. Ara sıra onların pencerelerinin kenarında, ara sıra da bizim penceremizin kenarında bir çay içsek de bu gemide, bu binada nasıl daha uzun yıllar hep birlikte huzur ve mutlulukla yaşayacağımızı düşünsek ve konuşsak, ne de güzel olurdu?
Selçuk Alkan
– Haber Lotus –
HLotus