Asya Felsefe Derneğinin (İCAPA) 5. Uluslar arası konferansı Japonya’nın Fukuoka şehrinde yapılıyor. Türkiye, Japonya, Kore, Çin, Kazakistan, Tataristan, Moğolistan ülkelerinden akademisyenlerin katıldığı, “Asya Toplumlarında Kimlik ve Çoğulculuk” ana başlıklı etkinlik, Chikushi Jakakuen ve Seinen Gakuin Üniversiteleri kampuslarında yapıldı. Jakakuen Üniversitesi Budist geleneğe göre eğitim veren bir kız üniversitesiymiş. Sloganları, “Geleneği (Budist öğretiyi) dünyaya ve geleceğe taşımak” olan üniversiteyi görünce, bizim ilahiyat fakültelerinde yapılan karma eğitim aklıma geldi. Kur’an eğitimi veren öğretim elemanlarının tamamına yakının erkeklerden oluştuğu derslerinin bile karma yapıldığını düşündüğümüzde, öğrencilerin psikolojisi, kültürel yapısı açısından hangisinin daha verimli olacağını bir kere daha düşünmek gerekiyor, sanıyorum.
Sempozyumun ikinci gününün oturumlarının yapıldığı Seinen Gakuin Üniversitesinin 20 öğrencisi varmış, Hıristiyan kültürünü temel alarak eğitim veriyor. Sloganı “Be True to Christ”. Serbest bir çeviri yapacak olursak, “İsa’ya Sadık Ol” diyebiliriz. Kampusun her yerinde Hıristiyan öğelerinin öğelerin olduğu Üniversite, daha da özele giderek Evangelist yoruma göre eğitim veriyor. 2016 yılında 100.yılını kutlayacağı ilan edilmiş her yerde. Bomboş küçük kilisesinde (Chapel) bir genç kız sürekli org ile ilahiler çalıyor.
127 milyon nüfuslu Japonya’da yedi yüz üniversite varmış, bunlar içinde diğer ihtisas alanlarına göre, eğitim verenler varmış. Seküler eğitim verenler de çoğunluktaymış. Bunlar sosyal bilimler açısından, bir de teknik, tıp gibi ihtisas üniversiteleri var ve ilk beş yüzü giren üniversiteler içinde Japon üniversitelerinin yeri de malum.
Demem o ki, Türkiye’de kendini, sahip olduğu öğretiyi daha iyi ifade etmek isteyen veyahut sahip oldukları öğretileri dışlanmış, tahrif edilmiş, değiştirilmiş, dönüştürülmüş olduğunu söyleyen veya en hafif ifadeyle böyle olduğunu hisseden “Gelenek”lerin temsilcileri özel üniversiteler açsalar ne olur? Öğretilerinin de eğitimin öğretiminin üniversal değerler eşliğinde verme sorumluluğunu üstlenseler, toplumsal barışa katkıda bulunma ihtimali çoğalmaz mı?
Bu durum kültürel ve toplumsal anarşizmi doğurur mu dediniz! Teolojik açıdan temellendirecek olursak, Allah dileseydi insanları tek bir millet/ümmet yapardı, ama yapmadı. Allah Telaa, Hz. Adem’den itibaren farklı zaman ve mekanlarda, farklı dillerde, farklı ırklara hep aynı mesajı (Tevhid) göndermiş, gönderdiği nebi ve resuller de bunların uygulayıcısı olmuştur. Peygamberimiz bu elçilerin sonuncusu olarak diğer mesajları ve mübelliğlerinin hepsini içeren öğreti ile gelmiştir. İnsanların farklı dil, ırk ve yol ve yöntemlere (Şeriat) sahip olarak yaratılması, kimin daha hayırlı ve güzel işlerde bulunup bulunmayacağının bir sınavı aslında. Kıyamete kadar da bu sınav devam edecek.
Sonuç: o halde ya cedel/diyalektik yöntem gereği, ya A; ya da B var, bu ikisinden birini hatta A’yı seçmelisin, çünkü A’nın olduğu yerde B olamaz diyeceğiz ve zihinleri kilitlemeye devam edeceğiz. Ya da her daim 3. Halin mümkün olduğunu söyleyecek, her öğretinin aynı Hakikat’ın bir yansıması olduğunu, buna dair öğretileri ve bu fikirleri taşıyan insanları bilişip tanışmanın bir vesilesi olduğunu bilip, gökkuşağı gibi, kesrette vahdeti gerçekleştirmeye çalışmak gerekiyor. Böylece, bu ülkenin insanları sağ-sol; alevi-sünni; laik-dinci; Kürt-Türk şeklinde, A ve B şeklinde kategorize edenlerin teorik alt yapıları çökecektir. Herkes kendi (tikel) öğretisini tümel (evrensel) bilgiler ışında yeniden okuyacak, diğer tikel öğretilerle mukayese edecek, temellendirecek, isimlendirecek (tekil) ve çoklukta birliğin (kesrette vahdet) sağlanmasına katkıda bulunacaktır.
Ne dersiniz, Toplumsal barışı temin etmek için Türkiye’de de sosyal ve teknik alanlarda “İhtisas Üniversite”lerini müzakere etmenin zamanı gelmedi mi?
Prof. Dr. Mevlüt Uyanık
Hitit Üniversitesi
– Haber Lotus –
HLotus