Evet görüyordum… Herkes “okuyordu.” Evet, kim demiş insanımız okumuyor diye… Herkes kafasını eğmiş ve okuyordu…
Gladyatör savaşçıları misali kalabalıkların arasından zor belâ kendimi metrobüsün içine attığımda her şey değişmişti bir an… Zincirlikuyu’nun loş ve basık yol altı metrobüs durağının mahşer kalabalığı dışarıda nümayişini devam ettirirken, “ne oldu da böyle birden bire bir sükûnet havuzunda buldum kendimi?” diye kendime sormaya başladım.
Herkes bir sessizliğe bürünmüştü aniden; acıkmış ve ağlayan bir bebeğe verilen mama sonrasında, bebeğin, huzur ve sükûnete ermesi misali… Şoför gaza bastığında kimseden bir çıt çıkmıyordu ve içeride sadece motorun mekaniksel senfonisinden mürekkep bir konser ayini tırmalıyordu kulakları…
Metrobüsün ana gövdesi ile körüğü arasındaki yuvarlak, dönel mekânda sırtımı güvenle dayayabileceğim bir köşe bulduktan sonra el çantamı ayaklarımın arasına bıraktım. Başımı kaldırdığımda gördüm işte… Evet görüyordum… Herkes okuyordu… Evet, kim demiş insanımız okumuyor diye… Herkes kafasını eğmiş ve okuyordu… Ne büyük devlet ya Rabbi?
Herkesin birbirini incelediği, bağıra bağıra konuştuğu, sıcak havanın ter bezlerinden çıkan ifrazatlarla yaptığı kekremsi koku karışımı, yerini, metrobüsün klimasının mülayimleştirdiği hava ortamında, insanların ayakta ya da koltuklarında efendice ve sessizce, kendini okumaya verdiği bir ortama bırakmıştı…
Evet okuyordu insanlar… Bununla birlikte bir fark vardı ortada… Çünkü kimsenin elinde bir kitap ya da dergi yoktu… İnsanlar okuyordu, ama kâğıttan değil, ekrandan… Herkesin elinde birer akıllı telefon ya da bir tablet PC vardı… Buradan bakıyordu insanlar yazı dünyasının derinliklerine… İyi miydi, kötü müydü bilmiyorum… Gerçekte bu, bakış açımıza göre anlam kazanıyordu. Amaç okumaksa okuyorlardı işte…
Kendi adıma çok sevindim… Artık insanlar okuyacak, düşünecek, kendi akıl ve mantığını kullanarak kendi kararlarını verecek, kopya hayatlardan uzak, özgün birer yaşam süreceklerdi… Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmayacaklardı. Slogan cümlelerle değil, bilgi denizinden aldığı ilhamla, aklın ve kalbin süzgecinden geçirilmiş kararlarla hayatlarını idame ettireceklerdi…
Yanımdakinin ekranına belli etmeden bakmaya çalıştım. O da ne? Yanımdaki genç, facebook’tan mesaj atıyordu. “Demek ki…” dedim, “okumaya ara vermiş, biraz mola onun da hakkı…” Sonra diğer tarafa yöneldim, sonra önümdekine… Yer değiştirdim, koltukta oturan ve kulaklığıyla müzik dinleyen gence baktım. Herkes aynı şeyi yapıyordu, sosyal ortamdan mesaj alıp mesaj yazıyordu…“Olsun,” dedim, “mesaj da olsa okuyor insanlar, mesaj da olsa yazıyor insanlar…”
İyi bir okur-yazar toplum olmuştuk vesselam…
Selçuk Alkan
– Haber Lotus –
HLotus
Birbirlerinin özel hayatlarını ve dedikoduya dayalı yaşamı içeren sosyal medyayı okudukları kadar bilgi, bilinç, tarih, kültür ve medeniyete yönelik de biraz okumuş olsalardı eğer zaten Parktaki bu olaylarla düşmanlarımıza bu kadar fırsat vermiş olmazlardı.İnsanlar okumuyorlar birbirinin gözünün içine bakarak samimi bir şekilde merhaba dememek için gözlerini kaçırma girişimine ihtiyaç kalmadan bence gözlerini meşgul ediyorlar. Okumuyorlar hocam, mış gibi yapıyorlar.Asosyal olmakta onları sevgisiz, merhametsiz, adaletsiz ve bencil yapıyor. Bilemiyorum . Bu gençlik korkutuyor beni eneleri yüksek ve tekil bir yaşantı. Sonumuz hayrola…
Akıllı telefonlarda nedense insanımız aklını da telefona emanet etmiş gibi. Bu çok tehlikeli bir durum aslında. Teknolojiyi kullanabilirsiniz elbette, onun sağladığı kolaylıklardan istifade edersiniz ama kendimizi tamamen onun eline bırakmak intihar gibi bir şey. Öte yandan matbu kitabı okumayı sevenler bunu devam ettirecekler. Kitabıeline almak kağıdı çevirmek ve sayfalara dokunarak gezinmek bazı kitap kurtları için vazgeçilmez bir şey. Teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin matbu kitabın tahtını sallayamayacaktır diye ümit ediyorum.