Alaattin Diker‘den
Sevgili Königsbergli Profesör!
Artık 300 yaşındasınız ve düşünceleriniz, 200 yıldan uzun bir süre önce birbiri ardına yazdığınız eserler kadar yeni ve hâlâ geçerliliğini koruyor. Düşünce özgürlüğünü mümkün kılan ve aklı yol gösterici kabul eden düşünce tarzınız önemini hiç kaybetmedi.
Ne mutlu Size, 23 Nisan’da doğmuşsunuz! Türkiye Büyük Millet Meclisi de bugün doğdu. Trier Üniversitesi’nde Siyasal Bilgiler okurken ilk dört dönem felsefe bölümünde isteğe bağlı olarak dersler aldım ve sizinle tanıştım. Sizi takdir ettim çünkü sonraki yüzyılların tüm büyük filozofları bir şekilde sizin yazılarınıza atıf yapıyordu. Bu yıl hakkınızda o kadar çok kitap yayınlandı ki! Ben de iki ayrı yazı yazdım ana dilimde. Yıl dönümünde bir eserinizi tekrar satın aldım. Okunması, Saf Aklın Eleştirisi isimli çalışmanızdan çok daha kolay. Bahsettiğim metine bahçesinde Türk kahvesi içtiğiniz bir taşra hanının adını verdiniz: Ebedi Barış.
Sizin aynı zamanda ince bir mizah anlayışınız olduğunu biliyorum. Yeryüzünde tesis edilecek büyük barışın muhtemelen köy kahvehaneleri ve müdavim masalarıyla da ilgili olduğunu söylemiştiniz. Bu kitabınız Fransız Devrimi’nden altı yıl sonra, 1795’de yayımlanmıştı. Siz zaten ünlü bir kişiydiniz o sıralar. Dünya, bir yandan Robespierre ve jakoben terörü ile tanışmış, diğer yandan Fransız Devleti’nin tutumuna karşı burjuvazinin zayıf karakterini öğrenmişti. Siz de Anadolu çocukları gibi yoksulluktan geldiniz ama aklınızı ve ruhunuzu bir ideolojiye satmadınız. Doğru bildiğiniz yoldan gittiniz.
Şimdi “Ebedi Barış Üzerine” eserinizdeki fikirlerden sadece üçünü ele alacağım. Orada barış felsefenizin ne kadar doğru olduğunu ve haklı çıktığınızı acı bir şekilde bize yeniden gösteriyorsunuz.
İlk önce düzenli orduların zamanla tamamen sona ereceğini hayal ettiniz.
Zira komşu devletler için bir tehdit oluşturuyorlardı ve ne kadar büyük ve güçlü olurlarsa tehdit de o kadar büyük, askerî araçları fiilen kullanmanın cazibesi de o kadar büyük olurdu. Günümüz dünyasına bakıldığında bu iddianın kesinlikle doğru olduğu görülüyor. Yeryüzünde bugün savaş çıkarmak isteyenler dünyanın en güçlü ülkeleridir. Ukrayna’nın işgaline büyük ölçüde katkıda bulunan Rusya’nın askerî gücüydü. Daha önce Rusya’nın eylemlerine ivme kazandıran şey, Rusya’nın NATO’nun genişlemesi karşısında duyduğu tehdit korkusuydu. Gazze’de masum insanları katleden İsrail de aynı güçten cesaret alıyor. Eğer yeryüzünde barış tesis edilecekse bugün için de geçerli olan sözünüz şu: Askeri mantıktan çıkıp aklı takip eden farklı bir mantığa geçin!
İkinci olarak, “Ebedi Barış Üzerine” çalışmanızda, savaş çıkması hâlinde kalıcı barışı tamamen yok edecek araçların kullanılabileceği konusunda da uyarılarda bulundunuz.
Özetle; teröre başvurulmamalıdır. Rakibin aşağılık görünmesine neden olan şiddet eylemleri gelecekteki barışa zarar verir. İmha savaşları barış getirmez. Sorunların ivedilikle çözülmesi gerekir. İnsan hiçbir zaman sadece bir amaca ulaşmak için araç olmamalı aksine kendi içinde koşulsuz bir değere sahip olmalıdır. İnsanları öldürmek bir çelişkidir. “İnsanların kişisel onuru, öldürmeyi ve öldürülmeyi yasaklar,” dediniz. Böyle bir yaklaşım, sizin Kategorik Emir ile ilgili muhteşem yorumunuza uyuyor. Eğer ülkelerin ve insanların genlerinde yapay zekâ olsaydı, Ebedi Barış yalnızca bir ütopya olarak kalmazdı.
Üçüncüsü, demokrasi ve barışın ayrılmaz bir şekilde birbirine bağlı olduğunu gösterdiniz.
Sizin de belirttiğiniz gibi, insanlar çıkarlarını demokratik yollarla elde ettiklerinde savaşın çıkma olasılığı çok düşük oluyor. Bugün demokrasinin aşırı sağcılar ve dindarlar tarafından sorgulandığı bir dünyada yaşıyoruz.
Devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk en zor günlerde dahi Meclisi demokratik karar sürecine dâhil etti. Yurtta barış, dünyada barış ilkesini halkına benimsetti. Düşüncelerinizi tarihi sorumluluk açısından uygulamaya devam etmemiz insanlık için hayırlı olacaktır görüşündeyim.
Teşekkür ederim Immanuel Kant, insanlığı şiddet içermeyen ve akla dayalı bir dünya düzeni kurmaya teşvik ettiğiniz için.
Alaattin Diker
HLotus