“Hayır, istemiyorum” diye sesimi yükselttim. Ablam sesini daha da yükselterek;
“Ben de istiyorum” dedi.
Belli ki anlaşamayacağız. Kendince haklı. Yayları iyice ölmüş, üstündeki yatak da eskimiş, çok da yer kaplıyormuş. Annem babam orada yatamıyormuş artık. Onları bırak kendi de yatamıyormuş. Sırtında ağrı yapıyormuş.
O halde ne gerek var bu döküntüyü saklamaya?
“Uygun bir fırsatını bulayım, bak ne yapıyorum!” dedi ablam.
“Yap da göreyim ben de!” diye tavır koydum.
Babamın evinde bir karyola var. 1974’ten kalma. Ablamla yaşıt, benden de üç yaş büyük. Yanlarına her gittiğimde “o karyolada ben yatıcam” diye tutturuyorum. Kendimi yıpranmış divanın üstüne atar atmaz uzaklara gidiyorum. Annem, “oğlum git babanı kaldır, sofra hazır” dediğinde koşarak üstüne atladığım karyola bu. Sırtına çıkıp uyandırdığım babam. Beni elleriyle kaldırıp yatağa atışı… “Gel buraya yaramaz” deyip gıdıklayışı. Sigarayla karışmış ten kokusunu içime çekişim babamın. Burnunu sıkmaya uğraşmalarım… Beni havaya fırlattığında tekrar babama doğru inerken içimi dolduran mutluluk hissi… “Ham ham ham” diyerek beni boynumdan öpmesi babamın… Sır dolu kucaklaşmamız… Bildiğim en güzel hatıram çocukluğuma ait…
Zamanın külleri arasında kendini aramak!
Kaç yıldır direniyorum. Bu karyola bu evden gitmeyecek. Bazen beni yatırmıyorlar orada. Misafirler kalabalık olduğunda beni başka odaya atıyorlar. Küçük çocuklar annesiyle en rahat orada yatabiliyor. Bir kanepeye sığındığım gecelerde, karyolanın sıcaklığını özlüyorum.
Neden direniyorum? Karyolaya uzanıp, yorganı üstüne attığımda, yıpranmış yaylar yüzünden yatağın ortası çöküyor. Kocaman yatak hafif bükülerek yarı hamak şeklini alıyor. Garip bir güven ve huzur duygusu sarıyor bedenimi. Yatak beni kucaklıyormuş gibi hissediyorum. Bir de annemin kendi yaptığı ağır yorganlardan birini üstüme aldıysam, gocuğunun içinde görünmeyen bir ilkokul öğrencisi gibi kayboluyorum karyolanın içinde. İşte o zaman babamın kucağına sokulduğum günlere gidiyorum. Belki de bu yüzden oğlumun en sevdiğim ve istediğim hareketlerinden birisi “oğlum git babanı çağır, kahvaltı hazır” cümlesini duyar duymaz koşup yatağa gelmesi, üstüme atlayıp “baba kalk, yemek yiyecez” demesi…
Karyolanın dantelli örtüsü var. Bu örtüyü sermek bildiğin işkencedir ama serince de pek bi güzel durur. Altında kocaman bir alan, bir bazadan iki kat fazla eşya alacak kadar. Ardiye olarak kullanılan küçük odalara benziyor. Evde ne lazımsa karyolanın altını ya da gardrobun bir çekmecesini adres gösterir annem. “Karyolanın altını aç, orada sağ arka tarafta bir kutu var, onun içinde…”
Bazen sırtüstü uzanmış yatarken bu karyolada, ellerimi göğsümde birleştirip ölümü düşündüğüm oluyor. Gözlerimi kapatıyorum ve üstümekürekle toprak atıldığını, birazdan herkesin gideceğini ve bir meçhulün beni beklediğini hayal ediyorum.
Annem sessiz kalıyor bu kavgada. Gün yüzü görmemiş gönlü yeni bir yataktan yana ama beni de kırmak istemiyor. O yatakta uykusuz kaldığı geceleri, açlık ve yoksulluğun yaşattığı doğum sancılarını, askere giden kocasından sonra kaynanasından gördüğü eziyetler için kahırlandığı günleri hatırlıyordur belki!
“Eeeh! Ben karışmam. Ne istiyorsanız yapın” deyip geçiştiriyor. Tabi ona alınan yeni tek kişilik ortopedik bazaya kurduğu yatağında saltanatını sürüyor ne de olsa!..
Biliyorum yenileceğim. Babalar kızlarının isteklerini geri çeviremezler. Ben de az sayılmam hani! Göstermeden de olsa sever babam beni. Canı yeni yatak almak istese de, muhtemelen ben yokken ablama “Dursun kızım, kardeşin seviyor bu yatağı” diyordur. Bunu bildiğim için ben de yükleniyorum babama.
“Baba şu kızına bir şey söyler misin? Ben o yatağı seviyorum.”
Beyhude bir uğraş mı benimki? Zamana kim direnebilmiş ki ben başarayım?
Yaşlandıkça geçmişin değeri mi artıyor? Hayattan uzaklaşıp ölüme yaklaştığım için geçmişe doğru koşma gereği mi duyuyorum?
Bilmiyorum. Ben çocukluğumu kaybetmek istemiyorum. Karyolamı da!…
Ekrem Özdemir
Mağara Dergisi
Kaynak: http://www.magaradergisi.com/component/content/article/69-mansetler/507-karyola-
HLotus