Ana Sayfa > Genel > Katırcıoğlu: Referandum’da “Hayır” Diyen Solcular “Komünist Manifesto”yu Okusunlar

Katırcıoğlu: Referandum’da “Hayır” Diyen Solcular “Komünist Manifesto”yu Okusunlar

Türkiye’de kısır sol muhalefet çizgisinin sınırlarını aşan yeni oluşumların varlığına şahit olmak gelecek adına ümitlenmemize vesile oluyor. Marksist.org sitesinde Arife Köse Eşitlik ve Demokrasi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Erol Katırcıoğlu’yla bir röportaj yapmış.  ” Erol Katırcıoğlu: ‘Yüzde 42’ye ‘solcu’ diyenlerle bir arada olmak mümkün değil'” . başlığıyla verilen bu röportajı dikkatlerinize sunuyoruz:

Etkileri ve sonuçları daha uzun süre tartışılacak gibi görünen anayasa değişikliği referandumunun sol açısından doğurduğu sonuçları ve yarattığı tartışmaları değerlendirmeye EDP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Erol Katırcıoğlu ile devam ediyoruz.

Marksist.org: Öncelikle referandum değerlendirmesi ile başlayalım. Siz referandumda ortaya çıkan manzarayı nasıl görüyorsunuz?

Erol Katırcıoğlu: AKP’nin muhtemel oy oranının yüzde 40 civarında olduğunu düşünürsek, yüzde 10-18 aralığında AKP’ye ait olmayan, bizim gibi insanlara ait olan bir oy oranı çıktı. Bizim gibi insanlar derken, AKP ile aynı siyasi görüşü paylaşmasa da referandumun ve yapılacak değişikliklerin kendi özgürlük alanlarını da genişleteceğine inanan insanlardan söz ediyorum. Referandumdan çıkan bu sonuç bence umut verici, çünkü demek ki değişim isteyenlerin sadece AKP’liler olmadığını, AKP dışında, EDP’li, DSİP’li insanların ve onların etrafındakilerin veya onlarla ilgisi olmayan ama aynı amaçları paylaşan insanlar olduğunu gösterir. Bu, Türkiye’nin demokratikleşmesi açısından önemli bir sonuç oldu diye düşünüyorum.

Referandumun solda bir kırılma ve yarılmaya neden olduğu görüşüne katılıyor musunuz?

Bu kırılma referandumla birlikte başlamadı, uzun zamandan beri vardı zaten. 2002 seçimlerinden sonra sol, her dönemeçte sürekli parçalanarak bugünlere geldi. Cumhurbaşkanının karsının başörtülü olması konusunda çıkan tartışmalar, 27 Nisan e-muhtırası, cumhuriyet mitingleri, bütün bunların hepsi, benim de dahil olduğum sol cephenin içinde çeşitli kırılmalara tekabül etti. 10 Aralık hareketinde gördük bunu, EDP’nin kuruluş sürecinde gördük vs. Tabii bu son kırılma hem çok radikal hem de çok sağlıklı bir kırılmadır. Daha doğrusu, Türkiye’de sol, neden sol olduğunu sadece kendi tanımları üzerinden değil, evrensel kavramlarla yapmak zorunda olduğunu gördü. Örneğin bu referandum sonrasında, bazı arkadaşlar ‘hayır’ diyen yüzde 42’nin sol olduğunu söylemek gibi bir aymazlık içine düştüler. Sanırım Doğan Tarkan’ın bir yazısında vardı ve çok haklıydı bence, yani Bağdat Caddesi’nde oturan zengin ırkçı beyaz Türkler mi solun içinde? Böyle bir şey söylemek zorunda değillerdi aslında ama kendilerini o yüzde 42’nin içinde gördüler ve onu da meşrulaştırmak istediler. Çok daha vahimi ise, örneğin benim duyduğum kadarıyla ‘evet’ dediği için EDP’yi sol çevreden uzak tutmak için örgütsel kararlar alıyorlarmış. Bu gerçekten iyi ve olması gereken bir kırılma bence, çünkü sol asla milliyetçi değildir, bu arkadaşlar maalesef milliyetçi bir tavır içerisindeler. Sol, her zaman özgürlüklerden, demokrasiden yana olmuştur. Maalesef bu arkadaşlar, referandumda bunun tersi bir tutum aldılar. Bunun da asıl olarak AKP korkusundan kaynaklandığını düşünüyorum. AKP korkularının sebebi de hâlâ içlerinde taşıdıkları pozitivizm ve laisizm düşüncesi olduğunu düşünüyorum. AKP onlar tarafından anti-laik ve şeriat uygulamalarını getirecek bir siyasi parti olarak algılanıyor. Oysa AKP, Türkiye’deki diğer partilerden bir tanesidir, herhangi bir farklılığı yoktur. Tek farkı, kendisini Müslüman olarak tanımlayan kitlelere daha fazla dayanıyor olmasıdır. Ama bugüne kadar AKP’nin şeriat getireceğine dair herhangi bir işaret yoktur. AKP’nin baskı uyguladığı oluyor tabii ki, olmuyor değil, ama bunun doğrudan Müslüman olmakla ya da şeriat getirmekle alakalı olduğunu söylemek mümkün değil. Müslümanlar yapıyor olabilir, ama bu, Müslümanları suçlamamız için yeterli bir veri değildir. Bu sadece Türkiye’de ataerkil zihniyetin hâlâ devam ettiğinin bir göstergesinden daha fazla bir şey değildir.

Soldaki bu kırılma sadece AKP’yi farklı algılıyor olmaktan mı kaynaklanıyor? Soldaki bu kırılmanın temel ekseni nedir?

Hangi grupla ilgili konuşuyor olduğumuza bağlı olarak değişebilir tabii bu; ama görebildiğim kadarıyla TKP, ÖDP, Halkevleri gibi örgütlerin tutumları esas itibariyle, kendilerinin de söylediği gibi, bağımsızlıkçı, anti-emperyalist, küreselleşme karşıtı ve bütün bunların sonucunda demokrasi karşıtlığına giden bir mantıkları var. Onlar bunu inkâr ediyorlar tabii ki ama kendisini değişimin karşısında konumlandıran bir sol olamaz gibi geliyor bana. Örneğin burada asıl önemli meselelerden bir tanesi Kürt meselesi. Kürt meselesinde de aynı şeyi yaptılar, askerin rolüyle ilgili olarak aynı şeyi yaptılar. Yani bunlar hâlâ Kürt meselesinde biraz milliyetçi, AKP karşısında laikliğin savunucusu, diğer konularla ilgili olarak da içe kapanmacı, milliyetçi bir çizgi izliyorlar. Son günlerde çok dikkatimi çeken bir olay oldu, sanırım Halkevci ve TKP’li öğrenciler, Yıldız Teknik Üniversitesi’nde, ‘kadınların özgürlüğü için başörtüsüne hayır’ diye afiş asmışlar. Bu kadar saçma bir şey olabilir mi? Bir yandan kadınların özgürlüğünü savunacaksınız, sonra da kadınların başörtüsü takma özgürlüğüne ‘hayır’ diyeceksiniz. Bu gerçekten problemli bir durum. Türkiye’de gerçek sol yaygınlaştıkça, bunların aslında sol olmadığı, kendilerine sol diyen küçük grupçuklar olduğu gerçeği herkes tarafından kabul edilecek.

Ömer Laçiner, Birikim Dergisi’nin son sayısında yazdığı yazısında artık geleneksel sol ile bağları koparmak gerektiğini ve kendilerinin böyle yapacağını yazdı. Siz bu görüşe katılıyor musunuz?

Ben de öyle düşünüyorum. Şöyle tuhaflıklar oluyor; örneğin, ben de KCK davasının ilk duruşmasına gözlemci olarak gittim. İstanbul’dan diğer sol gruplardan gelen arkadaşlar da vardı ve bazıları beni görmemezlikten geldiler. Dolayısıyla prensip olarak böyle bir çizgiye sahip olan bir solla bizim de işimiz olmaz. Ama bu arada dostluklarımızı da heba etmemek lazım tabii ki. En azından konuşmak ve birbirimizi anlatmaya ve anlamaya çalışmak gerektiğini düşünüyorum. Ancak bu şekilde pozisyonlar daha da netleşir. Yoksa küsmekle hiçbir yere varamayız. Bunu bireysel ilişkiler için söylüyorum tabii ki. Yoksa kurumsal olarak baktığımızda Türkiye’nin referandumda ‘hayır’ diyen yüzde 42’sinin solcu olduğunu söyleyen ve bunun içinde olmaktan gurur diyen bir siyasi çizgi ile yan yana olabilmem mümkün değildir.

AKP’nin her anti-demokratik uygulamasında, referandumda ‘evet’ diyenleri suçlayan bir tavır var. Örneğin, son HSYK seçimleri bunlardan bir tanesi. Bu suçlamalar konusunda ne düşünüyorsunuz?

AKP’nin referandum sonrası performansının iyi olmadığını görmek lazım. Bence başbakanın o günden bu yana yaptığı birçok konuşma, çok vahim hatalar içeriyor. Örneğin ana dilde eğitimin kabul edilemez olduğunu söylemesi bunlardan bir tanesiydi. Ama henüz bütün bunlar sonuçlanmış tartışmalar değil. Görmemiz lazım bu sürecin nasıl ilerleyeceğini. Örneğin, yeni anayasa meselesi bunlardan bir tanesi. Yeni anayasayı kim, nasıl yapacak? Bunların hepsini önümüzdeki günlerde göreceğiz. Zaten ‘evet’ derken bizim muhatabımız Erdoğan değildi. Ben referandum boyunca şunu söyledim; bu maddeler çok önemli maddeler değil. Bunlar sadece bizim özgürlük alanımızı az da olsa genişletecek maddelerdi. Bizim ‘evet’ dememizin nedeni AKP değildi, AKP’nin niyeti ne olursa olsun biz referandumda ‘evet’ demek durumundaydık. Biz, AKP’nin niyetleri üzerinden siyasi tavır belirlememeliyiz. Biz kendi amaçlarımız ve gelecek hayallerimiz için “evet” demeliydik.

Referandumda ‘evet’ diyenlere yönelik olarak, solun geri kalanından gelen bir diğer eleştiri de sol liberalizm eleştirisi. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Bu arkadaşlara Komünist Manifesto’yu okumalarını öneririm. Komünist Manifesto şunu açık bir şekilde anlatıyor: burjuvazi eski rejimi yok ederken proletaryadan destek alır, ama bu aynı zamanda kendi yıkımına neden olacak bazı araçları proletaryaya vermek anlamı taşır. Dünyada da solun siyasi olarak nasıl tavır alacağı meselesi tartışmalı bir mesele. Ben referandumda ‘hayır’ diyenlerin artık sol olmadıklarını düşünüyorum. Çünkü bence solun anlamı değişmiş durumda. Sol, kendisini sadece işçi sınıfının çıkarları üzerinden kurgulayan bir yapı olamaz. Yeryüzünde, kimliklerinden dolayı, en az işçi sınıfı kadar mağdur olan insanlar var ve onların sorunları da en az işçi sınıfının sorunları kadar önemli sorunlardır. Sol, bu kesimleri kapsayabildiği ve bunlardan bir değişim dinamiği yaratabildiği ölçüde sol olacaktır.

Seçimler konusunda ne düşünüyorsunuz?

Biz EDP olarak ne yapacağımızı tartışmaya yeni başladık. Ama benim görebildiğim kadarıyla CHP bu seçimlerde AKP ile gerilim politikasına devam edecek. Çünkü kutuplaşmanın herkesi bir çekim merkezi hâline getirdiğinin farkındalar ve yüzde 25’lik de olsa bir çekim merkezi olmaya devam etmeyi tercih edeceklerdir. AKP ise, anladığım kadarıyla, yeni anayasa üzerinden bir siyaset kurgulayacak, yine vaatlerde bulunacak ve oy oranını yeniden yüzde 47’ye çıkarmayı hedefleyecek. Bizim gibi grup ve partilerin yapması gereken ise, eğer becerebiliyorlarsa, ittifaklar yapmak gibi geliyor bana. Yüzde 10 barajını aşmak mümkün müdür bilmiyorum, ama bunun yolunu düşünmek lazım. Ama mutlaka parlamentoya milletvekili sokmayı hedeflemeliyiz.

HLotus

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.