Site icon

Magazin/Portreler: Orhan Pamuk, Nihat Genç, Nuri Bilge Ceylan, Yılmaz Erdoğan, Ali Taran, Hayrettin Karaca, Ümit Usta

magazin3

ORHAN PAMUK

Yıl 1983, İstanbul İlim Yayma Yurdu kantininde çay içiyoruz, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi öğrencisi arkadaşım Yekta Saraç ile çay içiyoruz, Orhan Pamuk ile arkadaş olduklarını ve Pamuk’un kitaplarını basacak bir yayınevi arayışında olduğundan bahsetmişti.

Aradan yıllar geçti, Balıkesir’den gelerek Cihangir’de Lale Müldür’ü ziyaret ettim evinde, sonrasında Cihangir Camii karşı köşesindeki çayevinde soluklandım. Bayanlı erkekli bir grup çay sohbetindeler. Sordum; ‘Orhan Pamuk buraya gelir mi?!’ diye. Bir erkek cevap verdi; ‘gelir’ diye. Öyleyse söyleyin; ‘Nobel Ödülü alacak!’ dedim.

Ve Orhan Pamuk Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldıktan sonra vefa gösterip namıma bir müze açtı; adını ‘Masumiyet Müzesi’ koydu.

 

NİHAT GENÇ

1989 yılıydı sanırım, İstanbul Koca Mustafa Paşa Ali Şir Nevai sokaktaki Antalya Öğrenci Yurdu’nda kalıyorum. Ziyaretçi Danışma bölümünde oturuken uzunca saçlı bir delikanlı geldi, selam verip ‘Serdar Akinan’ ile görüşmek istediğini söyledi. Ben mikrofondan anons ettim. Serdar Akinan Afgan kökenli sevdiğim bir arkadaş olduğundan misafirine çay getirip ikram ettim. Serdar Akinan’ın Nihat Genç ile arkadaş olduklarını yıllar sonra TV programı yaptıklarında farkedebildim ancak.

28 Şubat sonrası yıllardı, Balıkesir Necati Eğitim Fakültesi öğrencileri bir konferans organize etmişler. Konuşmacı Nihat genç yazıyor afişte, ben de satır satır okuyup anlamaya çalışyordum ki otobüs durağındaki gözlüklü sakallı delikanlı ‘Nihat Genç’i tanıyıp yanımadığımı sordu?!’. Tanımadığımı, hangi düşünceye sahip olduğunu sordum; anlattı tek tek. Konferansa gelp gelmeyeceğimi sordu; ‘gelmek isterdim, ilgimi çekti, ama randevulu bir programım olduğunu’ söyledim. Sonra bana ‘Nihat Genç benim!’ dedi. Ben de bunun üzerine ‘ha siktiiiir!’ diye şaşkınlığımı ifade ettim:) Yüzü kızardı, elleriyle yüzünü kapattı ve bana hiçbir şey söylemeden uzaklaşarak gitti:) Nihat Genç’i seviyoruz:)

 

NURİ BİLGE CEYLAN

1970-80 arası yıllar. Yaz tatillerimi geçirdiğim Çanakkale’nin Yenice ilçesindeyim. Bulut Bilişim art arda tweet mesajlarıyla bana Nuri Bilge Ceylan’dan, Cannes Film Festivali Sinema Ödülleri’nden bahsediyor, tanışmamı salık veriyor. Adres olarak da Yugoslav Evleri’ni navige ediyor. Gittim, Engece köyünden Ali Kadir’e sordum Nuri Bilge Ceylan’ın evini; ‘üst komşumuz!’ dedi, varıp seslendim. Babası arka bahçede domatesleri suluyor, buyur etti. Sonra Nuri Bilge Ceylan’a seslendiler; İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya Fakültesi öğrencisiydi, isteksizdi, asıl ilgi alanı sinemaydı. Odasındaki masası kitaplarla doluydu. Tanıştık, bana kitap okuma aşkını o zerketti. Başarılarının devamını dileriz.

 

YILMAZ ERDOĞAN

1983-4 yıllarıydı, Hakkarili Yılmaz Erdoğan İlim Yayma Yurdumuzdaki bir hemşehrisini ziyarete gelmişti ki kantindeki masama buyur ettim, çay ikram ettim, tanıştık. ‘Ne iş yapıyorsun?!’ soruma ‘ben komikim!’ cevabını verince kahkahayı patlattım. ‘bana ilk kez bir gülen oldu:)’ diye daha da komik bir karşılık verdi. Bunun üzerine sohbete koyulduk; ‘beni bir anlayan oldu!’ diye mutluydu. O esnada bana Bulut Bilişim’den bir twitter bana Yılmaz Erdoğan’ı tanıttı; ‘ileride akil adam olacak!’ dedi. Yılmaz Erdoğan’a bu mesajı re-tweet edip aktarınca bu kez benden iyice korkmuş olmalı ki masadan ayrılırken ‘dayak yemediği için şükretti:)’. Belki benim radikal şeriatçı fikirlerimden dolayı bu reaksiyonu verdi; ‘korkma, benden bir zarar gelmez:)’ dedim. Bu kez de ‘zararsız deli:)’ diye düşünmüştür muzip adam:) Seviyoruz Yılmaz Erdoğan’ı…

 

ALİ TARAN

1985 yılları olabilir, Rumelihisarüstü ya da Bebek Camisi olabilir, bir öğle namazı vaktiydi. Caminin tam ortasında atkuyruk saçlı ve kulağı küpeli orta boylu tombik bir genç namaz kılıyor, tanıştık. Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi gibi hatırlıyorum. O esnada Bulut Bilişim’den bir tweet aldım, Ali Taran’ın Özbekler Tekkesi Şeyhi’nin torunu olduğunu, ileride reklamcı olacağını bildirdi. Ali de bu bilgileri teyid etti. Ben de kendisine Profesör Seyyid Kutub’u okumasını tavsiye ettim; olurladı, ‘unutmayalım birbirimizi:)’ diyerek vedalaştık. Gerçekten de Ali Taran unutmadığını kanıtladı; 28 Şubat rejimini protesto ederek memuriyetten istifa ettiğimde Ali Taran da Star ve Sabah Gazetelerine röportaj vererek bana destek olunca bu işe en çok Milliyet Gazetesi’nden Fikret Bila şaşırmıştı, ‘çok ilginç yerlerden yansımalar alıyoruz, malesef doğru, biz kendimizi check etmek durumundayız sanırım!’ diyordu.

 

HAYRETTİN KARACA

1983 yılıydı, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi karşısına beyaz sakallı yaşlıca bir Beyamca çiçek sergisi açmış ama hiç satamıyorken Yunus Büfe neredeyse tüm Hastane’nin çiçek hasılatını topluyordu. Yaşlı Amca’nın yanına varıp selam verdim. Kahvaltı yapmadığımı, simit alarak Kendisiyle paylaşabileceğimi, birlikte çay simit kahvaltısı yapabileceğimizi söyledim. Kapitalizmin tekeline karşı dayanışma için oradaydım. Amca aslen terzi, Karaca gömleklerinin imalatçısıymış. Doğa tutkunu, Buda gibi biri. Desteğimden dolayı çok memnun oldu. Sonra Sabah Gazetesi’ne röportaj verip bu mutluluğunu herkesle paylaşan kişi Hayrettin Karaca imiş.

 

ÜMİT USTA 

Ümit Usta İstanbul İran Konsolosluğu’nun üst tarafındaki İstanbul Erkek Lisesi karşısında lokantacıydı, öğle saatleri çok kalabalık olurdu. Ayaküstü şakalaşırdım. Sonra Star TV kanalında programlar yaptı. 28 Şubat döneminde çok rahatsız oldu ve sık sık vergulu bir şekilde ‘Allah’ der, muhalif tavrını ifade ederdi. Allah cc rahmet eylesin, Onu anmak bir vefa ve vecibedir.

Dr. Ömer Nasuhi Bildik

08 Şubat 2015

– Haber Lotus –

HLotus
Exit mobile version