Ana Sayfa > Köşe Yazıları > Medine ve Tesettür

Medine ve Tesettür

tesettur

Kadın-erkek tesettürü hakkındaki tartışmalarda kadının örtüsüne ilişkin vahyin “Medine=şehir=Müslümanların fıkıhla toplumsallığı” ortamında inzal edildiği hususuna dikkat edilmediğine işaret etmek istiyorum. Başörtüsü emri Müslüman toplumun fıkıhla inşa edildiği “Medine=şehir” yapısının hakikatinden kopuk ele alınamaz. Hemen söylemem gerekir ki “fıkıh toplumu” kavramını on dört asırlık içtihat metinlerinin tatbikatına geçmiş bir toplum tasavvuru şeklinde ele almıyoruz. “Fıkıh toplumu” terimi Lokman Sûresi ve İsra Sûresi içinde yer alan temel ilkeleri hayata geçiren bir toplum inşası kaygısını işaret eder.

Örneğin İsra Sûresi 23. Ayette “Rabbin, ondan başkasına kul olmamanızı ve anne ve babaya ihsanla davranmanızı kaza etti. Eğer ikisinden birisi veya her ikisi senin yanında yaşlanırlarsa onlara (ikisine) “öf” deme. Ve onları (ikisini) azarlama ve onlara kerim (güzel, yumuşak) söz söyle!” beyanında Müslüman toplumun fertlerinin anne-babalarının yaşlılıklarında kendi yanlarında kalmalarını mümkün kılacak şartları hazırlamalarını ima eden bir ifade vardır. Anna-babanın evlatlarının yanında yaşlanmasına dair bu ima Müslümanların konut biçimlerini, mahalle yapılarını etkileyen bir toplum inşasını gerektirmektedir. “Fıkıh toplumu” dediğimizde, Müslüman toplumun anne-babaları ile birlikte yaşamalarını onlara salık veren bir ilkeye bağlılıktan da söz etmiş olmaktayız.

Yine aynı sûre 31. ayetin “Yoksulluk korkusu ile evlâtlarınızı öldürmeyin! Onları ve sizleri sadece Biz rızıklandırırız. Muhakkak ki onların öldürülmesi, (kasıtla işlenen) büyük suç oldu” beyanıyla kürtaja yaklaşmamayı, 35. ayetin “Ve ölçtüğünüz zaman, ölçüyü tam ifa edin! Doğru olarak ve adaletle (doğru ölçü ile) tartın! İşte bu, daha hayırlı ve tevîl (yorum) bakımından daha güzeldir” beyanıyla da ticari piyasalarda Müslümanların iflasına neden olacak rekabetin engellenmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır. İmam Malik, piyasada fiyat rekabeti yaparak diğerlerinden daha düşük bir meblağla üzüm satan tüccara Hz. Ömer’in müdahale ettiğini; Hz. Ömer’in rekabet yapan kişiye “malını ya başkalarıyla aynı fiyata satarsın, ya da bu pazardan gidersin” dediğini nakletmektedir (Malik, Muvatta, Büyu, 57). Hz. Ömer’in “Medine=şehir= Müslümanların fıkıhla toplumsallığı” kapsamında ele aldığı bu ilke bugün yaşadığımız toplumda tatbik edilememektedir. Piyasaya giren küresel firmalar bakkal, ayakkabıcı, kasap, hediyelik eşya satıcıları, manav, şarküteri, fırın, lokantacı gibi meslek insanlarını ortadan kaldırmıştır. Demek ki bir “fıkıh toplumu” tasavvuru için başvurulacak ana metin ve ilkeler Lokman Sûresi ile İsra Sûresi’nde mündemiçtir.

“Müslümanlar fıkha dönmeli” derken bundan kastımız gusül abdesti alırken dişin arasında kalan pirinç tanesinin guslün sıhhatine mani olup olmadığı meselesinin toplumun önüne çıkarılması değildir.

Bu konu anlaşılmışsa ikinci aşamada Müslümanların ahkâm ile muhataplıklarının Medine’de gerçekleştiği konusuna giriş yapmak kolaylaşır. Müslümanlar ahkâm ile Medine toplumsallığında muhatap olmuşlardır. Çünkü Mekke’de bu ahkâmı tatbik edecek güçleri bulunmadığı gibi, ahkâmı ihlal edenlere yönelik yaptırım güçleri de bulunmamaktadır. Dolayısıyla biz diyoruz ki: tesettür tartışmaları modern kent içinde ancak bireysel bağlanışları ifade eden, modern kültür içinde kalan, seküler kimliklerin görünülürlükleriyle benzeşen, bireyselliği savunma kültürünün aracı olan bir alandadır. Müslüman kadınlar örtünerek geleneksel kültürel kodları terk ederek yeni bir kültüre dâhil oldu. Görünüşte dini referansı olan bu kod (tesettür namusumuzdur-başörtüsü hakkımız), pratikte bireyci kimliklerin cemaatik (ataerkil ve feodal kimlikleri nesebe dayatan, erkekçi) ve despotik (tepeden aşağı kimlik dayatan, devletli) yapılara isyan etmesinin aracı kılındı.

Oysa Mekke’den Medine’ye doğru yürüyen hicret süreci bireyci kimlikleri toplayan bir amaç taşımamaktaydı. Tesettür ayetleri Medine’nin Bağdat Caddesi, Tunalıhilmi Caddesi gibi caddelere haiz bir kent formuna inmemiştir. Müslüman kadınlar Medine sokaklarında modern zamanların markalı mağazaları ile muhatap olmamıştır. Hatta daha da ileri giderek söylemek gerekir ki Hz. Peygamber (asv) ve eşleri bugünün 90-120 m2 büyüklükteki evlerine benzer evlerde de yaşamamıştır. Tesettür ayetlerini “Medine=şehir=Müslümanların fıkıhla toplumsallığı” ortamını dikkate alarak tefekkür etmek gerekmektedir.

Vahiy Paris-Londra-Roma kentlerine inmemişti. Müslümanlar vahyin “Medine”ye indiğini unutmuş görünmektedir. Müslümanlar bir “Medine” mi istiyor yoksa Paris-Londra’ya benzer kentlerde flaneur olarak dolaşıp milyonluk büyük konutlarını eşya ile doldurmak endişesi ile mi yaşıyor? Tesettür, kadının kamusal alana dâhil olması meselelerinde başlangıç noktamız budur.

Lütfi Bergen

twitter.com/BergenLutfi

– Haber Lotus –

HLotus

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.