Ana Sayfa > Gündem > Moğolistan Notları – 1

Moğolistan Notları – 1

Tayy-ı mekan ve tayy-ı zaman dedikleri bu olsa gerek. Dün sabah saat 04 de Çorum Tiyatro salonu önünde başlayan seyahatin sabah erkenden başlayan yolculuk, klasik bir İstanbul  gezisi ve Moğolistan başkenti Ulan Batur’da nihayetlendi, şükür. Asya Felsefeciler Derneğinin 6. Uluslararası kongresi burada yapılıyor, ben de ata yurdunun ilk mekanlarına, Orhun abidelerinin bulunduğu yere gitme fırsatını kaçırmayım dedim.

Moğolistan nereye düşer?

Malumunuz Moğolistan, Orta Asya ile Doğu Asya arasında yer alıyor, iki sosyalist ülkenin Rusya Federasyonu ve Çin arasında ezilmemek için 3.5 milyon ile bunu nasıl yapacak bilemiyorum, ama buna çalışıyor. Kuzeyinde Rusya Federasyonu’na bağlı özerk cumhuriyet ve bölgeler olan Altay, Hakas ve Tuva Özerk Cumhuriyetleri ile Buryat Özerk Bölgesi  bulunuyor. Bizim açımızdan önemi doğusunda Çin yönetimindeki Doğu Türkistan olması. Ayrı, İç Moğolistan ve Mançurya ile sınırı var. Moğolistan’da yaşayan Proto-Moğolları ve Tunguzları; Büyük Hun İmparatorluğu birleştirdi. Milattan önce 3. yüzyıldan itibaren bölge Türklerin hakimiyetine geçti. On üçüncü yüzyılın başına kadar; Büyük Hun İmparatorluğu, Göktürk, Uygur, Karakutay devletleri hakim oldu. Cengiz Hanın birleştirip teşkilatlandırdığı kabilelerle, 1205’te Moğolistan’da ilk Moğol Devleti kuruldu. Bu nedenle her yerde heykeli var, ve en önemli uyarı da sakın Cengiz Türk müydü diye sormayın şeklinde gelmişti. Kominizm etkisindeki bir yönetim var ama 1990 yıllarda verilen mücadelelerden sonra burada bir glosnost yaşanmış. Moğolistan 21 tane aymaga bölünmüş durumda. Aymaglar ise sum denilen yönetim birimlerine ayrılmış. Ülkede 315 tane sum vardır. Başkenti  hot denilen yönetim birimi ile yönetiyormuş. Ulan, Meryem’in dediğine göre yiğit, delikanlı anlamında kullanırız, batur da kahraman, deyince, biz deyince, iyi o zaman çorumca ulan oradan mı geliyor diye kızdırmıştım ama evet burada kızıl yiğit, cesur kahraman yiğitlerin yaşadığı şehir anlamındaymış. İyi mi, biraz mahcup oldum tabiî ki. .

Ulan Batur: Yiğit ve cesur Şehir

Geldik, yiğit ve korkusuz şehre. 28/8/2012 sabah on sularında indik, ama beş saat fark olunca Türkiye’ye göre güne çok erken başlamış oluyoruz. Cengiz Han Uluslararası havalanına indik, otobüsle hemen kalacağımız otele geçtik. Michelle oteli, orta sınıf bir yer, ama merkezde, kongrenin yapılacağı Milli Moğolistan Üniversitesine de çok yakın. Hemen biraz dinlendikten sonra Mete Çamdereli kıymetli kardeşim ve Aygün beyle çıktık otelden ve bu satırları yazmaya başladığım 23.30 sularına kadar kademeli olarak dolaştık, nasıl mı? Biraz geriden başlayım o zaman, zaman ve mekân izafiliğini, yaşadığım mutlulukları paylaşmak isterim, çünkü hane halkına geldik iyiyiz mesajını verince Enes, biz de ev temizliği yapıyoruz, artık gezi notlarını bekleriz diye kafa bulunca, diğer yoldaşlarımın da tebessümlerini temin için yazayım bari dedimJ

Sabah İstanbul havalında valizleri teslim edip, hemen metroya koştuk ve sanki Çorum’da imişiz gibi Oktay abi ile börekli bir kahvaltı yaptık. Evi arayınca nasıl yani Oktay abi de orada ve siz yine berabersiniz öyle mi dedi, evet arkadaşlık böyle bir şey, insallah halel gelmez arkadaşlığımıza dedim. Ardından Aksaray Valide Sultan camii önünde, zarafetin timsali nasıl olur üzerine bir kısa sohbet. İstanbul üniversitesi Felsefe bölümünü ziyaret, genç kıymetli akademisyen Abdurrahman Aliyy odasında bir çay, kahve molası ve Beyazıt camini ziyaret. Aygün kardeşim ile İstanbul üniversitenin kadim kapısı önünde ve çınaraltında buralardaki hatıralarımı yad ettim. Burada sanki yeniden diriliyorum gibime geliyor. Sahaf çarsını hızlı bir turdan sonra tarihi binaları hızlıca gezip, Ayasofya önüne geldik ama Pazartesi günü kapalı olduğunu unutmuşuz, olsun oradan Sultan Ahmed camiine geçiş. İki ibadethane arasında dünyanın dillerini, renklerini, ırklarının harmonisini birebir yaşamanın verdiği hazzı tarif bile edemem. Öğleye kadar bu güzel mekânda dolaştıktan sonra ibadete açılan kısmında Öğle namazını şükür niyetine kıldıktan sonra hoca olmanın dayanılmaz keyfini yaşamak.

Bizim niyetimiz tarihi Sultan Ahmet köftecisinde öğle yemeğini yemekti, ama bir telefon, hocam ben sizi Florya tesislerine deniz kenarına götürmek isterim, havalanı da yakın nasılsa oradan geçeriz diyen yılmaz yoldaşımız Ayten hanım. Arabasıyla geldi aldı ve Florya’ya geçtik, Aygun, İstanbul’un rutubetli havasında ilk defa rahatladı desem yeri, püfür püfür esiyor. İstanbul büyük şehir belediyesi buraları da halka açmış ya artık vatandaşlar denize giremiyor galiba deyince, havanın sıkletinden olsa gerek, anlamadı yoldaşlar.

Yahu Demokrat parti gelince sahilleri halka açmış, Cumhuriyet gazetesi manşet atmış, Halk sahillere koştu, vatandaş denize giremedi” diye dedim. Nefis bir kuzu tandır, karışık ızgara tercihlerinin yanına ben Fesleğenli güveçten yana tercihimi kullandım. Benim en çok sevdiğim bitkilerdendir, kokusuna dayanılmaz, bilmem ki fesleğen kokusunu hissedebildiniz mi? Ardından Türk kahvesi mi diye sorunca, yok bu sefer “capicino isterem” ben dedim. Şöyle bir tur attıktan sonra havalanına geçtik, bir süre ortalıkta dolaştıktan sonra kafile geldi, 301 nolu çıkış kapısına.

Alpaslan hocama hemen Çorum leblebisi götürdüm, adet oldu zaten, o da arkadaşlara dağıttı. Baktım ki Bişkek ve Ulan batur yazıyor, yahu bu sene Kırgizistan gitme imkanı hep karşıma çıkacak galiba dedim, çünkü Memed’in okul durumu olmasa Meryem ile orada olma ihtimalimiz güçlüydü, Oş’a doğrudan THY seferi de var artık. Bişkek’e uğrasam bir havasını yeniden teneffüs etsem derken aynı zaman ve yerden uçak var deyince, Ulanbatur uçağı aktarmalı gidiyormuş. Yani Bişkek mola veriyor, bir saat dışarı çıkmadan havalanında bekleyip, yeni yolcularla Moğolistan’a gidiliyormuş.

Yaklaşık beş saat yolculuktan sonra yerel saatte 03.sularında Bişkek’te olduk, evet nasip oldu yeniden havasını teneffüs etmek. Ardından 3.30 saatlik uçuştan sonra Ulan batur’a indik. 3 Temmuz itibarıyla uçuşlara başlamış THY, yoksa Rusya üzerinden aktarmalı gelecektik. Hakikaten bir marka oldu THY.

Türkiye Türkçesi ile karşılanmak!

“Peki nasıl gezdiniz bunca saatlik yolculuktan sonra?” diye soracak olursanız, bir gece önceden de servisi kaçırmayalım diye doğru dürüst bir uyku olmadığını hesap edersek, yoğun İstanbul gezisini, on saate yakın aktarmalı uçuşu düşününce, millet gibi devrilip yatmak gerekiyor değil mi? Ama İletişimci kadim dost Mete bey ile bu mümkün değil, onun analitik bakış açısıyla ilk izlenimler önemli, zaten otobüste mihmandarımız olan Mohtır beyle başladık sohbete.

Türkiye’de sosyoloji çalışmış, yedi yıl kalmış, Türkçeyi unutmaya başladığından üzüntülü, ilk izlenimlerimizi ondan aldık. Yaklaşık nüfusun yüzde kırk beşi başkente yaşıyormuş, 1200 civarında dedi, kışın daha artıyormuş, çünkü iç göç daha fazla oluyormuş. Kışın sertliğinden hayvancılık ağırlıklı geçim kaynaklarının telef olmasından dolayı imiş. Havaalanı yolunda gece kondu olduğu belli evler var, bazılarının bahçesinde Ger dedikleri bizim bildiğimiz kıl çadırlar da var, Yurt da deniliyormuş, ama daha çok kazaklar bunu kullanıyor galiba.  Rus tipi evler başlıyor bir süre sonra, Asya’da her yerde gördüğümüz tipten evler, buraların pencereleri daha küçük çünkü soğuk daha sert.  Trafik burada da keşmekeş, ama dün genelge yayınlandı, tek çift plaka uygulaması olduğu için bugün biraz daha rahat aslında dedi.

Otele yerleştik, hemen çıkalım dedi ya Mete kardeş, bu sefer profesyonel makinası getirmiş, Japonya gezisinde benim gariban kameraya kaldığı için. Hemen bankaya geçtik, yüz dolar karşılında 137.bin “Tuğrug” aldık, yani yaklaşık olarak buranın bir tuğrugu bizim bir liradan biraz daha fazla olduğu için hesaplamalarda sorun olmayacak diye konuştuk. Dışarı çıkınca bir genç selam verdi, güzel bir Türkçe ile, sevindik. Konuşmamızı duymuş Nurbolat kardeş, İTÜ inşaatta 3 yıl okumuş, sonra ailevi nedenlerden dolayı dönmek zorunda kalmış. Yahu şehir merkezi nere diye sorunca o tarafa doğru gittiğini, ev aradığını 14.30 kadar süresi olduğu söyledi.

Hemen ilk tura başladık onunla birlikte. Milli Üniversite önünde ilk molayı verdik. Yerel adı ile Mongol Ulsin ih Surguul önünde buranın milli kurucularından Colbalhan heykeli var, önünde hemen resim çektirdik. Yaklaşık 130 bin kazak yaşıyormuş burada. Gelirken otübüste gördüğümüz parlamento binasına geldik, buranın adı Suugatır meydanı, geniş bir alan. Harika bir bina, ortasında Cengiz Hanın büyük bir heykeli, binanı yanlarında iki kahramanının heykelleri var. Hemen hızla dolaştık çünkü arkadaşımız ayrılacak. Zaten dökülmeye başladık, otele geçip duş alıp yattık.

Bir telefon ile uyandığımda nerede olduğumu hatırlayamadım birden, aygün açtı  ve bana uzattı. Baktım Nurpolat, lobideymiş, evi de yakınmış buraya, indim aşağı piyamayla, elimde leblebi. Kardeş valla bizden bu gün hayr gelmez, sen bu tadı bilirsin arkadaşlarına ikram et ve vaktin varsa yarın görüşelim dedim. O da burada helal yemek imkanı olmadığını, dikkat etmemiz gerektiğini söyleyerekyakında Türk lokantası olduğunu söyledi. Bugün çıkmayacağımızı ama yarın olabileceğini söyledim, kıbleyi de göstererek ayrıldı. Yani ne deyim, Büyük Reis her daim yanımızda, yoldaşını gönderiyor, şunlara yol gösteriverin diye.

Biraz daha dinlendik, sonra Mete beyle birlikte yakın bir markete giderek alış veriş yaptık, çay aldık en önemlisi, hemen odamıza dönüp, çay, ekmek, peynir, Beypazarı gevreği ile nefis bir akşam yemeği yedik. Yan tarafta Hindu lokantası var, helal yemekmiş, ama soslarını bildiğimizden ve az biraz da midemiz bozulmak üzere olduğundan bildiğimizi yiyelim dedik. Karnımız doyunca, mete ağam haydi şu gündüz gezdiğimiz yerleri bir de gece dolaşalım deyince yola revan olduk.

Gece bir başka güzel aydınlanmış meydan. Çoluk çocuk herkes orada, küçükler akülü arabalara biniyor, gençler çift kişilik bisikletlerle (kiralık) tur atıyor. Biz de oralarda dolaşıp resimler çektik, ardından Milli Üniversitenin hemen karşısında bir Fransız kahvesine sekilendik. Mete hocam Fransızcacı ya, yahu bir bakalım şuraya dedi, o ekpresso biz de kapicino içtik. Valla buradaki daha güzeldi, ee orijinal Fransız kafesi burası dedi. Yan tarafta büyükelçilik olunca o hattaki diğer kafeleri gördük, sakin ve dingin ortamlar, gençler orta yaşlılar oturup sohbet ediyorlar. İyi bir ortam var, gece yarısına doğru otele geldik ve hiçbir tedirginlik yaşamadık şükür. Maillere baktık, anayurt ile haberleştik, Aygün hocam metnini okurken bende taslak olarak gezi notlarına başlayım dedim. İyi de ettim değil mi! Yarın nasipse sempozyum başlıyor, dua buyurunuz.

Prof. Dr. Mevlüt Uyanık

– Haber Lotus –

HLotus

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.