Muhsin Yazıcıoğlu, imanıyla, mücadelesiyle, kişiliğiyle büyük bir insandı.
Eğilip bükülmeyen, yanar döner olmayan, kapalı tarafı bulunmayan bir faniydi.
Bu yönleriyle sıradan olmayan Yazıcıoğlu için, hırssızlığı sebebiyle “sıradan bir kuldu” denilebilir. Bir insan hücrelerdeyken çıkıp intikam almayı düşünmüyor; açılan hayal pencerelerinden bir rüzgar gibi süzüldüğünde güvercinler ülkesinde dolaşıyor, bir çeşme başı arayarak yarpuzlar arasında kendini bırakıp nane kokuları arasında ruhunu dinlemek istiyorsa tarif ettiğimiz gibi olsa gerek…
Ömrünün en güzel yıllarını hücrelerde heder edenlere bile kızgın olduğunu sanmıyorum. Bu haksızlığı bile “Sonsuzluğun Sahibi”nden gelen bir imtihan olarak değerlendirip gadap hislerini bastırmış olmalı.
Sonsuzluğun Sahibine ulaşmayı düşünerek geçen bir ömrün semeresi olarak da romanlara ve filmlere taş çıkartacak bir vuslat yaşayan Muhsin Yazıcıoğlu eminim ki çok mutludur. Kavuşmak istediklerine kavuşmuş, fani ve dağdağalı dünyanın çoğu kere manasız kalan dertlerinden kurtulmuştur. Biz de onun komşu olduklarına komşu olmayı dileriz.
Kamuoyu Muhsin Bey’in ölümünü “suikast”, dolayısıyla “şehadet” olarak gördü, görüyor. Biz de buna yürekten inanıyoruz.
İnna lillahi ve inna ileyhi raciun…
Amenna ve saddakna…
Ancak geride kalanların bu ölümün arka planını araştırması gerek.
Altyazıları siz de hatırlıyor olmalısınız:
“Kurtuldu, yola çıktı…”
“Sadece ayaklarında kırıklar var…”
“Enkazı bulduk, Yazıcıoğlu ve arkadaşları yaralı…”
Neden? Neden böyle demişlerdi? Açıklama yapan devlet görevlileri neden böyle demeçler vermişlerdi? Sonra bunun sebebini kimse sordu mu?
Bir vatanperveri, bir parti liderini, aldığı oydan çok çok daha büyük bir muhabbet alanı olan Musin Başkan’ı üç gün bulamayan devletin bazı organları böyle bir çalışmaya girmişti biliyorsunuz.
Bir rapor da hazırlandı.
Orada ihmali olanlar, yanlışı olanlar tek tek sıralanıyor.
Bazı soru işaretleri ortaya konulmak suretiyle, detaylı araştırılması isteniyor.
Oysa o günleri çok net hatırlıyorum.
Ailesi, suikast olduğunu düşünmediklerini açıklamıştı.
Neden?
Sonra fikir değiştirdiler.
Neden?
Partisinin şimdiki idarecileri suikast olduğuna ihtimal vermiyordu.
Neden bu kadar peşin hüküm vermişlerdi?
Sonra neden karar değiştirdiler?
Devlet Denetleme Kurulu raporu, Ulaştırma Bakanlığı’na dair bazı eksiklikleri-aksaklıkları vurgulamıştı. Bakan Binali Yıldırım hiç de alışık olmadığımız bir tarzla itiraz etti: Onlar ne biliyor, uzmanlar mıymış?
Neden?
Garibin sahibi olmuyor, ama gariplerin sahibi Allah’tır…
O da Allah’tan gelmişti, Allah’a döndürüldü…
Güzel ve şerefli bir ömür yaşadı ve gitti…
Kar eden o oldu.
Ardından derdiyle dertlenecek, hesabını sorarken zarar ve ziyana uğrayacağını düşünmeyecek kimseyi bırakmadan gitti. Olsun varsın…
Ancak dilerim Allah’tan, gözlerim açıkken hain eller ifşa olur. Ha, cezalandırılmasalar da olur, yeter ki gönlümüzdekiler ya doğrulansın ya yalanlansın. Huzur bulalım.
Özlem mi? O nasıl olsa bir gün bitecek…
Murat Dereli
– Haber Lotus –
HLotus