Ana Sayfa > Köşe Yazıları > “Müslüman Demokrat”

“Müslüman Demokrat”

Son günlerde, mevcut hâkim siyasal paradigmayı merkeze alarak “İslamcılık, değişim, dönüşüm, başkalaşım tartışmaları bağlamında İslam ve Demokrasi arasındaki ilişki yeniden müzakereye açıldı. Bu kavramsallaştırmalar 1980 sonrasında üniversite gençliği arasında oldukça revaçtaydı.  Bugünkü tartışmalara baktığımız zaman o dönemi bilfiil okur ve yazar olarak içselleştirmiş kişiler olduğunu görüyoruz.

Sayın Atilla Yayla’nın 03/08/2012 tarihli zaman gazetesinde “Muhazafakar Demokrat mı; Müslüman Demokrat mı?” başlıklı yazısını okuyunca, tabii ki “Müslüman Demokrat” dediğimi hatırladım. 8 yıl önce “Bir Sosyal ve Siyasal Kimlik Tartışması: Muhafazakar Demokrat mı; Müslüman Demokrat mı?” konulu (Muhafazakar Düşünce. Yıl. Sayı.1. yaz. 2004. 165-177) yazı ile “Müslüman Demokrat” kavramını Türk Siyasal Hayatına kazandırmanın zamanı geldi, demiştim. Ama siyasal otorite, Sayın Yalçın Akdoğan’ın ve Yayla’nın da aralarında bulunduğu bir grup akademisyen tarafından temellendirilmeye  çalışılan  “Muhafazakar Demokrat” kavramından yana tercih belirtmişti.

Yeni Bir Siyasal Okumanın İmkânı

Osmanlı-Türkiye geçiş sürecini düşündüğümüzde, ilk seçim 1877 yılında yapıldığına göre 145 yıllık bir parlamento geleneğimiz var. Üstelik bunun önemli bir kesimi dini değerleri önceleyen Osmanlı döneminde oldu. 1946 seçimleriyle birlikte 66 yılı çok partili olan demokrasi arayışımızın sürekli darbeler, post modern darbeler ve muhtıralarla kesildiğini görünce, son on yıldır ortaya çıkan belgeleri, yargılanmaları yaşayınca, demokratikleşme açısından çok da başarılı bir süreç yaşa(ya)madığımız bir gerçektir.

Bununla birlikte AK Parti iktidarı ile birlikte bir haklar toplamı olarak değerlendirilen demokratik ilkelerin, manevi ve milli değerleri dikkate alarak yorumlanarak uygulandığı zaman halkımız tarafından benimsediği görülmektedir. Diğer bir ifadeyle İslam’ın temel ilkelerini, insanlığın evrensel birikimlerini göz önünde bulundurarak yeni bir yorumunun pratiğini, kendi tarihsel-toplumsal sürecimizi yeniden okumak, geniş kabul görmektedir. Modern dünyada Müslüman toplumlarının parçalı yapısı, İslam’ın temel ilkelerinin yerel şartların çeşitliliğine uyarlanması gereğini de ortaya çıkarmıştır.” Çünkü küresel ile yerel arasındaki ilişki diyalektiktir. Bunlar arasında çok farklı türden eklemlenmeler olabilir; küresel süreçler, kendisini oluşturan yerel yapılarla diyalektik biçimde eklemlenerek dönüşür.  Diyalektik gereği, bu süreç sonunda dini ve milli verilerin yerli; yani Anadolu merkezli yorumlarının evrenselleştirici yeni sentezlerine ulaştırma ihtimali belirebilir.

İşte bu noktada, kültürler arası etkileşim ve bunun sonucundaki dönüşüm üzerinde durmak gerekiyor; çünkü kültürler kendi aralarında aynı biçimde ve aynı düzeyde farklılaşmamaktadır. Kültürlerin yerelliği bu bağlamda, yeni bir duyarlılıktan (Muhafazakar Demokrat ya da Müslüman Demokrat gibi) söz etmek demektir.

Sosyal Kimlik Meselesini  siyasal açıdan ele alacak olursak, Türkiye’de dini ve milli değerleri  önceleyerek siyaset yapacağını söyleyip, tek başına iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi, meşruiyetini  tarihsel temellerini kolayca bulabileceği “Müslüman Demokrat” kavramını siyaset felsefesinin modern verileri ışığında okuyarak temellendirme yerine; Batı siyasi literatüründe birbiriyle ilintilendirilmesi çok zor olan “Muhafazakâr” ve “Demokrat” terimlerinin bileşenini oluşturmakta gördü.

Bilimsel alt yapısını Liberal Düşünce Topluluğunun katkısıyla Muhafazakarlık ve Demokrasi ilişkisine dair uluslar arası bir sempozyum düzenleyerek kimliğinin teorik alt yapısını kurgulamaya çalıştı.  Sayın Yayla, dini değerleri önceleyen insanların siyasal kurgularını artık “Müslüman” terimiyle değil de, bunu da içeren “Muhafazakâr” kavramıyla ifade etmesinin daha tutarlı olacağını söyledi. İhsan D. Dağı “AK Parti: Müslüman demokrat mı muhafazakâr demokrat mı?” konulu yazısında aynı hususu vurgulayarak “Muhafazakâr Demokrat’ ifadesinin anlamlı olacağını söyler. Tarihsel pratik ve ideolojik önermeler bağlamında ‘Müslüman demokrat’ bir model olmadığını, AK Parti’nin, bazı İslamcı entelektüellerin ve Batılı gözlemcilerin ‘icat’ etmeye çalıştıkları ‘Müslüman Demokrat’ bir kimliğe uymayacağını söylemektedir. Ayrıca Müslüman demokrat bir kimliğin, hem AKP’nin toplumsal desteğini nitelemez/kapsamaz hem de ‘merkez’ ve Batı nezdinde ‘meşruiyet’ini sürekli sorgulanır kılacağını, bu nedenle AKP’ye, kendilerinin de ifade ettiği ‘Muhafazakâr Demokrat’ nitelemesi daha uygun düştüğünü belirtti. (09/01/2004. Zaman)

Batılı anlamda muhafazakârlık anlayışını müzakere etmek, bu satırların yazarının ilgi alanı dışındadır. Bununla birlikte AKP deneyiminin uzun demokrasi deneyimimizden hareketle  batılı literatürdeki “Hıristiyan Demokrat” örneğinde olduğu gibi, bir Müslüman Demokrat temellendirmesine girilseydi, özelde Türkiye ve diğer bölgelerde yaşayan Müslüman halklar, genelde dünya siyasal literatürüne özgün ve özgül bir katkı olabilecekti. Çünkü AKP, yerli/dini/milli değerlerin evrensel veriler ışığında okuma iddiasıyla iktidar oldu; başarılarında mevcut egemenlik ilişkilerinin içinde “çevrenin/taşra”ın 28 Şubat süreciyle bütün siyasal farklılıkları homojenleştirdiği bir merkeze, ya da “28 Şubat mağduru çevre”nin “diğer kenarlar”a karşı bir tepkisi olarak ortaya çıkmıştı.

Sosyal ve Siyasal Bir Kimlik Arayışı Olarak “Müslüman Demokrat”

“Müslüman Demokrat” kavramsallaştırması, Batı’nın insan hakları söylemini, dinin bu hakları fıtratla özdeşleştiren bakış açısını ve diğer manevi değerlerini, milli refleksleri koruyan bilinci içeren tarihsel temellere sahip yeni bir sosyal ve siyasal kimlik tasavvurudur. Yerli (dini ve milli) değerlerin evrenleştirilmesinden kasıt da budur. Farklı, öteki olanın özgün ve özgüllüğünü, Allah’ın bir rahmeti ve bereketi olduğunu düşünmektir; bilişip, tanışma, iyilik ve güzellikte yarışma iddiasındaki çoğulcu evrensellikler olduğunu söylemektir. “Müslüman Demokrat” zihniyette herhangi bir yabancılaşma, dışlama olmamasının nedeni budur.

Bu açıdan “Müslüman Demokrat”, laiklik kavramının bütün dünyada demokrasinin çoğulcu boyutunun inançlar alanına yansımasının bir ifadesi olabilir. Bu gerçekleştirilirse, Türkiye; manevi değerlere saygılı laik ve demokratik hayat biçimini, tarihsel deneyimlerinin verdiği güçle, devlet nizamı içinde sürekli ihtilallerle kesintiye uğratmayacak kurallara bağlayabilecektir.

 “Müslüman Demokrat” Kavramsallaştırmasının Siyasal Getirileri

Türkiye’de tıpkı Hıristiyanlığın verilerini dikkate alan Hıristiyan Demokrat gibi bir kavramsallaştırma pratiğe aktarılırsa ne olacaktır? Öncelikle, laik, sosyal, bir hukuk devleti olan Türkiye’nin demokratik bir cumhuriyet olarak bölgesel ve uluslar arası bir güç olmasına “muhafazakâr” bir katkı olacaktır.

Ayrıca Avrupa Birliğinin, din temelli değil de, ekonomi-politik bir birliktelik olduğu iddiası geçerlilik kazanacaktır. Çünkü halkı önemli oranda Müslüman, yönetimi laik bir devlet olan Türkiye, Hıristiyan, Yahudi, Müslüman ve Ateistlerle birlikte yaşanabilecek bir Avrupa Projesi inşasına teorik ve pratik katkıda bulunabilir. Çünkü Avrupa Birliğinde oldukça çok sayıda Türkler ve diğer Müslüman halklardan insanlar yaşıyor.

Hem, farklı kültürel dokuya sahip bu insanlarda, anayasal vatandaşlık ve yurtseverlik bilinci oluşturmasında, hem de dünya kamuoyunda çoğulcu, kuşatıcı ve kapsayıcı liberal demokrasinin gerçekleştirildiği Müslüman demokrat kavramıyla daha iyi gösterilebilir. Atilla Yayla beyin yazısı da bunu gösteriyor.

————-

(Bu yazı, Yeni Şafak Gazetesi’nin yorumsayfasında 18/08/2012 tarihinde yayımlanan yazının eksiksiz şeklidir.)

Prof. Dr. Mevlüt Uyanık

– Haber Lotus –

HLotus

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.