Huzur veren, deniz esintili bir İstanbul sabahı… Kadıköy-Eminönü hattı vapuru, Kadıköy İskelesi’nden hareket etmek üzere… İnsanlar son anda vapura yetişmek için acele ediyor. İskele alınmak üzere…
Son anda iki adam bir hamle yapıp vapura atlamak üzereyken omuzları birbirine çarpar. Her ikisi de mahcup bir şekilde birbirinden özür diler. Birbirlerine “Siz buyurun geçin.” , “Lütfen, siz buyurun.” hitaplarıyla yol vermeye çalışırken vapur kalkar; her ikisi de vapuru kaçırır. Yüz yüze gelirler ve gülümserler. Bir sonraki vapuru beklemek üzere iskeleye yakın bir yerde çay içerek sohbet ederler.
Bundan sonraki günlerde, aynı saatte vapura birlikte binerler, yol boyunca muhabbet ederler. Aralarında güzel bir dostluğun temelleri atılır.
Evet, iki İstanbul beyefendisinin hikâyesi bu… Hikâyeyi okuduktan sonra eminim ki sizler de bugün böyle bir nezaket ortamını bulamamanın verdiği burukluğu hissedeceksiniz. Hani eski ve meşhur bir hikâye vardır ya, iki inatçı keçi bir köprü üzerinde karşılaşıyorlar ve her ikisi de diğerinin çekilmesini isteyerek inatlaşıyor ve en sonunda ikisi de suya düşüyorlar… Veyahut bugün yolda yürürken birbirinin omzuna çarpanları, özür dilemeden dik dik bakanları ya da otomobilleri ile dar bir yolda karşılaşan iki sürücünün, diğerinin kendisine yol vermesini bekleyerek karşıdaki arabanın üzerine bodoslama gaza basanları düşünüyorum.
Nerede kaldı bizim nezaket duygularımız, davranışlarımız? Ötekini hep kötü bilmek, “Önce ben” demek, aynı şekilde karşımızdakilerinin de böyle düşünmesi, bizi toplumsal nezaketten alıp, anlayışsızlığın, saygısızlığın derin uçurumlarına doğru savurmuyor mu? Dünyayı hatta tüm evreni sarıp sarmalayan eski hoşgörü çemberimiz gittikçe daralarak sadece kendimizin sığabileceği dar bir hücreye dönüşmedi mi? Neler oldu bize? Neler olmakta?
Daralan gönülleri sevgi, hoşgörü ve empati halkalarıyla kucaklayabilmek için bir gülümseme, bir “buyurun efendim” , demek ve ilk adımı atmak bu kadar mı zor?
Güzel duygular güzel düşünceleri körükler. Güzel düşünceler güzel enerjiler yayar ve dalga dalga evrende yayılarak bir şekilde size aynı güzellikte geri yansır. Aynaya doğru bakıp gülümserseniz, güler yüz görürsünüz. Dağlara doğru “seni seviyorum” diye bağırırsanız, bu ses tüm çevreye dalga dalga yayılır ve size yansıyarak geri gelir. Şair, bu konuda ne güzel söylemiş:
Oğlum, aynaya benzer dünya
Ne yaparsan o olur çehre-nüma
Gelin bu gün bir değişiklik yapalım ve karşılaştığımız insanlara güven veren bir gülümseyişle yol verelim, kenara çekilelim, onların değerli olduğunu hissettirelim. Kendisine değer verildiğini hisseden insan kendini güvende hisseder, mutlu olur, negatif duyguları söner, erir gider. Yansıttığınız bu saygı ve nezaket dalgaları size saygı ve nezaket olarak geri dönecektir.
Vapuru kaçırmak uğruna birbirine yol vermeye çalışan nezaket küpü beyefendi ve hanımefendileri ne kadar da özledik…
Selçuk Alkan
– Haber Lotus –
HLotus