Nablus şehri Batı Şeria’da Kudüs’ün 63 km kuzeyindedir. 1918 yazında Filistin’de Osmanlı-İngiliz Cephesi, Ürdün’den Yafa’ya kadar uzanıyordu. Nablus veya Megiddo Muharebesi ise Suriye, Ürdün, Lübnan, Irak ve Arap yarımadasının Osmanlı İmparatorluğu tarafından kaybı ile sonuçlanan savaşların son noktasıdır. Nablus Muharebesi, Britanya İmparatorluğu’nun Osmanlı Devleti ile yaptığı I. Dünya Savaşı muharebeler dizisinin en can alıcı ve sonuç verici muharebesi olarak tarihteki yerini almıştır. Britanya İmparatorluğu’nun kesin zaferi ile sonuçlanan muharebe sonucunda, Osmanlı Devleti 4. ve 8. Orduları yok olmuş 7. Ordu ise büyük kayıp vermesine rağmen kuzeye çekilmiştir. Muharebenin bu şekilde sonuçlanması, Mondros Ateşkes Anlaşması’nın önünü açmış ve Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’dan çekilmesini hızlandırmıştır. 19 Eylül 1918 Nablus Savaşının sonucunda Osmanlı sırasıyla; 25 Eylül 1918 Amman’ı , Ekim 1918 – Şam’ı , 6 Ekim1918 – Beyrut’u, 25 Ekim 1918 – Halep’ i kaybetmiştir. Bu olayları takiben 29 Ekim 1918 – Kilis , 30 Ekim 1918 – Musul , 5 Kasım 1918 – Antep , 9 Kasım 1918 – İskenderun, 1 Aralık 1918 – Adana , 22 Şubat 1919 tarihlerinde Maraş işgal edilmiştir.
ASKER VE TÜCCAR – NABLUS 1918
Nablus 1918, Osmanlının son savaşı… Batılının Megiddo Muharebesi dediği… Nablus, Çanakkale savaşlarının ardından Arap yarımadasının, Medine’nin, Irak’ın, Kudüs’ün kaybını takiben tarihe koyulan son nokta… Zamanın emperyal güçlerinin son meydan muharebesi…
Nablus, Osmanlı sahneden çekilirken yeni devletin fikri temellerinin atıldığı yer… Batışın ve yükselişin birlikte ortaya çıktığı yer… Küllerin derininde ‘kor’un yandığı yer… Ölüm ve doğum sancılarının olduğu mekan…
Cumhuriyeti kuran kadronun neredeyse tamamı orada… Dört yıl cepheden cepheye sürülen ordunun son kalıntıları orada… Nablus’un hikayesi, geriye dönüldüğünde Balkan ve Kafkas hikayelerinin de son noktası… Nablus gerçek bir hikayenin bitişi, başka bir sözün, yeni bir sözün başlaması…
Bu arada Anadolu’da küçük bir kasabanın toprak ağasının oğlu olarak hayata gözlerini açan, çocuk yaşta orduya kayıt edilen, Çanakkale, Galiçya, Filistin, Sina cephelerinde görev yaptıktan sonra Nablus’a yollanmış olan Mülazım Mehmet’in gerçek ve kişisel hikayesi etrafında şekillenen olaylar. Bir arkadaş katilinin, bir isyankar askerin, bedeni ve ruhu yaralanmış bir askerin hem kendini hem gerçekleri arayışının öyküsü… Hem kendi var oluş sebebini hem de etrafında yaşananları anlamaya çalışması, yaşadığı zaman benzer bir karmakarışık ruh haliyle aradığı cevaplar. Suriye’de evlenen, hamile eşini geride bırakan ve onlardan bir daha haber alamadan vefat eden Mülazım Mehmet’in hikayesi…
Romandaki şahıslar gerçekte yaşamış ve şu anda nesilleri aramızda olanlar… Coğrafya ise o gün olduğu gibi bugün de Megiddo’nun veya Armagedon hayallerinin ve cehennemin yaşandığı yer. Acı olan ve anlaşılması gerekli olan ise Nablus 1918’den 95 yıl sonra, hala Suriye’de veya çevresinde batılının verdiği isimle “Armegedon” hikayelerinin yaşanmış olması ve 3 gün içerisinde varını, yoğunu geride bırakarak Halep üstünden Anadolu’ya dönen Osmanlı ordu bakiyelerinin içerisinde yaşanmış bireysel hikayelerden belki de daha ağırlarının yine aynı coğrafyada yaşanıyor olması…
Bütün bunlar bizlere tarihe iyi bakmayı ve tarihi iyi okumayı söylemektedir. Geçmiş bizlere daima bir şeyler fısıldayacaktır. O fısıltılar bu gün var olan acıların benzerlerini dile getirmektedir. Mülazım Mehmet zamanın gerisinden, yaklaşık yüz yıl öteden bizlere neler söylemektedir? “Asker ve Tüccar / Nablus 1918” bizlere geçmişte yaşanmış ve bitmiş zannedilen hayat hikayelerinden bazılarını anlatmaktadır.
Prof. Dr. Orhan Canbolat
– Haber Lotus –