Ana Sayfa > Gündem > Roma Notları II: Yürüyerek Gezilen Şehir – Floransa

Roma Notları II: Yürüyerek Gezilen Şehir – Floransa

floransa9

Perşembe (6.2.14) öğle üzeri Termini istasyonuna ulaştık, diğer arkadaşlarla bulup hemen bilet kuyruğuna girdik, epey de bekledik. O sırada birisi bana bilet numarasını vermek istedi, ben de teşekkür etmiştim, bilseydim bu kadar bekleyeceğimizi o sırayı alırdım, tabii parayla. Genelde işportacılık yapanlar Senegalli veya o bölgeden insanlar. Hızlı tren bir buçuk saate kalmadan bizi Floransa’ya attı, her taraf yeşil, güzel manzaralar eşliğinde. Bu arada üniversiteler hakkında sohbet ediyoruz, pek iç açıcı durum yok, doğrusunu söylemek gerekirse.

Floransa yürüme ile gezilecek oldukça güzel bir şehir. Rönesans’ın merkezi sayılan bu şehirde Leonardo Da Vinci (küçük bir kafe var, icatlarından oluşan minyatür ahşaplardan oluşan); Dante, Machiavelli ve tabiî ki  Michalengelo yaşamış.

İlk uğrayacağım yer de beş dakikalık bir yürüme yolu ile katedral. Yolda iken tabii ki hemen dondurma molası verdik, daha doğrusu külaha koyup yürüyerek gittik, zaman önemli çünkü.

Floransa Katedrali: Duomo ya da Santa Maria del Fiore olarak da bilinen ve mimari olarak harika gözüken bu eser, yaklaşık yüzeli yılda yapılmış. (1436).. Gotik kabartmalarla dolu muhtemeşem bir görünüşü var, kubbesi de öyle. Latin Haç’ı şeklinde, kubbe de haçın kollarının kesişme noktaları üzerine kurulmuş. Ama içi oldukça sade. Kilisenin hemen karşısında Vaftizhane ve kapısı özellikle harika, Tuğba hanım dikkatimizi çekti sağolsun. Cennetin Kapısı olarak bilinirmiş, birisi Hz. Yusuf’un, diğeri ise Hz. İsa’nın hayatını tasvir etmekteymiş.

floransa1Burada bir husus canımı çok yaktı, niye şu hassasiyeti biz de göstermiyoruz diye. Floransa katedrali kompleksinin bir parçası olarak katedralin hemen arkasında yer alan kubbe ölçek bakımından sıra dışı bir büyüklükteymiş. Dünyanın tuğladan inşa edilmiş en büyük kubbesi kabul edilirmiş, bu nedenle  Duomo’dan daha yüksek bir şey inşa etmeyi yasaklanmış. Bu şehir geleneği halen korunmaktaymış.

Şimdi gelin siz bir de Kabe’yi ve etrafındaki gökdelenleri düşünün. Oysa Osmanlı, ‘Hadimu’l-Haremeyn” iken Kabe’den daha yüksek bina yapmak yasaktı nitekim. Zaman olmadığı için kubbeye çıkamadık, ama akşam karanlığında meydanda pizza yiyerek, seyrettik geriden biz de, kubbeyi. Gah çıkarım gök yüzüne seyrederim alemi, bunu yapamadık, biz de gah ineriz yeryüzüne seyreder alem bizi, dedik, ne yapalım.

Kilise çıkışı ise harikaydı, karakalem çalışması yapanlardan birisi bizim ekibe takıldı, ben oldukça kenardaydım, ama gelip senin resmini çizmem lazım deyince, niye diye sordum. Takkenden dolayı diye benimle kafa buldu, git ula işine dedim, ama Tuğba hanım ve eşi resimlerini yaptırmaya karar verdi, adam sen resmini yaptırırsan arkadaşlara yarı fiyata yapacağım deyince, hayda, bu ne biçim bir pazarlama tekniği diye düşünüp, arkadaşlara canım feda diyerek, Aygun hocamla birlikte biz de oturduk sandalyelere. Gezinin bu anlarına kadar bu kadar keyifli ve esprili an yoktu desem, doğrudur. Adam ressam mı, komedyen mi belli değil, tabii biz de aşağı kalmadık ondan! Ne yapalım bizimle dalga geçecekti, kiminle dans ettiğini anladı ama, velhasıl hoş anlardı. Adı Michelengelo imiş ağanın iyi mi! Biz de onu ziyarete gidiyoruz diye hemen ayrıldık.

 

Hz. Davud/ David’i Ziyaret:

Müzenin  girişinde fiziksel gücün temsilcisi yarı tanrı Hercules bizleri karşılıyor. Tabii bundan daha meşhur olan ise Michelangelo’nun Davud heykelidir.

floransa2Michalengelo malum dünyanın en iyi heykeltıraşlarından birisi ve en meşhur heykeli David’i yapmaya  26 yaşında başlamış, üç yıl sürmüş.  Beş buçuk metre uzunluğundaki bu heykel insan anatomisinin en gerçekçi, estetik ve doğal nitelikleriyle ortaya konulduğu bir şaheser olarak sunuluyor. Ama yani nasıl deyim, 15. yüzyılın başlarında bir özgürlük sembolü olarak Signoria meydanına yerleştirilmek için yaptırılan heykel, uryan.

Şimdi diyeceksiniz insan vücudunun en gerçekçi ve doğal hali diyorsun başka nasıl olacaktı ki, diye ne bileyim, Hz. Davud ismini koyunca, biraz geriyor doğrusunu söylemek gerekirse. Hakikaten salona girince karşıda muhteşem bir görüntü ile karşılaşıyorsunuz.  Duruşu, muhteşem dengesi ve yerden kaldırılmış olarak resmedilen sol topuğuyla, bükülmüş dizi ile bunu mermerden nasıl yapmış diye sorup, hayran olmamak elde değil.

Müzedeki tablolar ve özellikle bir salonda bulunan heykelleri görüp çıktık, çünkü akşam olmak üzere. Bir de tablolar hakkında bilgimiz yok ki, her ne zaman yurtdışına çıksam bu eskiliği hissederim. Oysa bir arkadaş önceden bütün planını yapmış, elinde İtalya rehberi var, her adımını hesaplamış, nerede ne görülür, böyle yapmak gerekir aslında. Ama bu kadar düzen de beni bozar, o zaman bu gezi notları çıkmaz ki, diye kendimi teselli ediyorum. Yolda çok güzel bir bahçe görüyorum, ama giriş kapalı, 17 de her yer kapanıyor çünkü. Buraya  Boboli bahçeleri denilirmiş.

Ünlü Medici ailesinin tıpkı Uffizi sanat koleksiyonu gibi Floransa’ya bıraktığı yüzlerce hazineden biriymiş, ama sabahki organizasyon hatasından dolayı günümüzün yarısı boşa gitti.  Zaten sabah yürüme kapasitemizi doldurmuştuk, acilen katedral yanına gidip bir restorana kendimizi zor attık vesselam.

Roma ulaştığımız da ise gece 21 olmuştu, otele geçip dinlenmek şart oldu. Floransa ile ilgili ülkeme dönüp notlara bakarken teyit için aksaklık ve yanlışlık olmasın diye resmi bilgilere bakıyorum, böylece kendi notlarımı da özgün tutmayı hedefliyorum, ama bu sefer az biraz bozuldum doğrusu. Eğer bi daha İtalya’ya gelirsem, sabahın ilk treni ile Floransa’ya gelip, görmediğim onca güzel yeri de ziyaret etmek isterim.

07/02/2014 Cuma sabah saat 9 da sempozyum merkezinde olduk, salonumuzda bekliyoruz, başka bir ekip geldi, zaten çok büyük bir etkinlik, meğer bizim oturum cumartesiye ertelenmiş. Tabii bu arada dün Floransa gezisini yapan ekip ile Roma turunu da kaçırmış olduk. Vardır bunda bir hikmet diye Terminiye geldik, üstümüzü değiştirip hemen bir tur otobüsüne atladık. Bunlar güzel oluyor, harita var, tarihi yerlerde duruyor, siz geziyorsunuz, bir sonrakine biniyorsunuz, 24 saat geçerli. Bu arada birkaç dilden de bilgilendirme yapılıyor. Otobüste Anadolu üniversitesi hukuk fakültesinden Mustafa hocamla tanıştık, İngilizcesi iyi, epey yer de gezmiş, gün görmüş bir idare hukukçusu doçenti kardeşimiz. Doğrudan Vatikan’a geçelim, şehrin öbür ucunda, hem de bir tur atmış oluruz diye düşündük.

 

Dünyanın en önemli dini politik merkezlerinden Vatikan

Otobüsün üst kısmında bir açık hava müzesini andıran Roma’yı resimlerle kayıt ederek ulaştık meşhur ve televizyonlardan Papa’nın Pazar ayinin yaptığı Aziz Petrus Meydanına. Hakikaten alımlı ve etkileyici bir girişi var. Dünyanın en büyük kilisesi imiş ve altmış bin kişilikmiş.

San Pietro Bazakilası da denilirmiş, önceki notta belirttiğim üzere İstanbul’un Fethi’nden sonra, Kızılelma’nın, buradaki mihrabındaki “altın top” olduğu ileri sürülmüştür. Malta şövalyeleri diye bilinen ve Vatikan içinde önemli etkisi olan örgütlenmenin gücünü Türklere karşı verdiği savaştan dolayı aldığını söylersek, tarihsel bilgilerin önemini bir kez daha kavrarız. Ya da Irak işgali ile birlikte gündeme gelen paralı askerlerin Malta şövalyeleri ile bir irtibatı var mı, veyahut ABD başkanının bu bir Haçlı seferidir dil sürçmesi midir, diye sorarak sorunu güncellesek, ne dersiniz?

floransa3Bazalika’nın önünde ise Tarsus doğumlu Roma vatandaşı olan ve önceleri Hristiyanlara büyük zulümler eden sonra da İsa’ya tabii olan Aziz Pavlus’dur.  Vatikan’ın kuruluşunun ise Petrus tarafından yapıldığı söylenilir. Nero/n tarafından Roma’nın yakılışının sorumlusu olarak görülen ve çarmıha gerilen Petrus, Hz. İsa’ya vekaleten papalık kurumunu başlatmış. Bu anlamda Tanrı Kent ya da Kutsal Kent de diyebiliriz buraya. Türkiye Cumhuriyeti’nin de burada Büyükelçiliği var ve kıymetli hocam Türkiye’de felsefi düşünceye önemli katkılar yapan Prof.Dr. Kenan Gürsoy beyefendi büyükelçimiz olarak görev yapıyor.

Dünyanın en küçük devleti ve mutlak  monarşiye göre yönetilir, başkanı da tabi ki Papa’dır. Başbakanı, bir Senatosu ve Bakanları vardır Bunu söylemek tüm Katolikler’in “Devlet Başkanı” olduğu anlamına gelmez tabiki.  Ancak, dini açıdan sözleri tüm Katolikleri bağlar. İngiltere muhtemelen bu bağlayıcılıktan kurtulmak için kendine özgü bir dini tasavvur/mezhep oluşturmuştur. Her neyse Vatikan devletinin  900 yakın vatandaşı olup özel giysileri olan yüz on İsviçreli muhafız tarafından korunurmuş. Niçin İtalyan değil de İsviçreli diye soruyorsanız, Haçlı seferlerinin temelde dini olmaktan ziyade ekonomik ve politik seferler olduğunu, paranın hala İsviçre bankalarında bulunduğunu hatırlatmak isterim.

floransa40.44 km karelik/44 hektarlık alana sahip olan Vatikan’ın doğrudan ya da dolaylı olarak sahibi olduğu veya yönlendirdiği günlük, haftalık ve aylık 200’den fazla gazete ve dergi, 154 radyo istasyonu veya emisyonu, 49 TV kanalı veya kablolu yayını bulunduğu söylenilmektedir.  Gelirleri ise Katoliklerden kesilen kilise vergisi, aidatlar, bağışlar, şirket gelirleri, hisse senedi-tahvil-bono gelirleri, bankacılık ve faiz gelirleri, hediyelik eşya satışlarından elde edilen gelirlerle basın yayından elde edilen reklâm gelirlerinden oluşmaktaymış.

Etrafı surlarla çevrili meydanı kısa sürede dolaşıyoruz, içeri girmek gerek ama kuyruğu görünce, yarım günde diğer yerleri nasıl göreceğiz diye hayıflanıyor ve vazgeçiyoruz. Tekrar tur otobüsüne binip meşhur arena da iniyoruz. Zaten akşam nasıl bir hata yaptığımızı anlayıp cumartesi öğleyi iki saat beklemeyi göze alıp içeri girerek, Bazalikayı ve müzeyi gezerek telafi ediyoruz.

 

 

Zihinlerin kiletlendiği mekan: Arena/Colosseum

Neron’un zulmünden ve şatafatlı hayatından bıkan insanlar, onun sarayını başına yıkmışlar ve bu görkemli aslında amfitiyatro olarak tasarlanan harika stadyumu yapmışlar. O gün bugündür insanlar buralarda beşik gibi sallanarak uyutuluyor ve zihinleri kilitleniyor diye düşünüyorum. 50 bin kişilik bu arenanın bitişinde yüz gün süren kutlamalar yapılmış ve yüzlerce insan ile beş bin hayvan kurban edilmiş, vahşetin boyutlarına bakınız. Ama bina mimari olarak görkemli, binlerce insanın anında çıkabileceği şekilde yapılmış.

floransa5Oturma sistemi o dönemdeki kastlara göre tabi ki. CNBE antik roma dizileri ile iyice gündeme gelen her türlü siyasi oyunu, entrikaya, cinselliği öne çıkaran dizilerle buraları iyice meşhur oldu.

Aslında gladyatör kelimesi, Roma ordusunun resmi piyade silahı olan ‘’gladius’’tan geliyor. Taşı bile kesebilecek kadar sağlam olan bu kılıcı kullanan kişilere de gladyatör deniliyormuş, ama genelde burada özgürlüğü için ölümüne savaştırılan ve böylece insanları akıl tutulmasına uğratan, yönetimini kolaylaştıran savaş oyunlarındaki mağdur aktörlerle anılması ironik bir durum olsa gerek. Zaten arena sözcüğünün Latince kumluk anlamında kullanıldığını, ölen insan ve hayvanların kanlarının hemen süzülüp toprağa kavuşması için tabana serilen kumdan geldiğini hatırlamak yeterlidir.

Onur ve özgürlük adına yapılan katliamlar sırasında insanların nasıl zıvanadan çıktıkları ve bir nevi toplumsal (bir kelime yazacaktım ama neyse) olarak koyun haline getirildiğini kayıtlarda bulmak mümkün.

Burada bir hususu hatırlatmakta fayda var, milyonlarca turistin geldiği açık hava müzesi şehirde tuvalet gibi umumi ihtiyaçlar için yer yok, arasınız da bulamazsınız, arena çevresinde olduğu bize olduğu gibi gezelersiniz. Aygün hocam birine sordu İngilizce, o Türkçe cevap verdi, bulursanız bize de söyleyin diye. Hemen bir cafe vb yere gideceksiniz bu zorunlu ihtiyaç için.

 

Aşk Çeşmesi

Otobüsten inip bir üç yol ağzına geliyoruz, işte bu nedenle Trevi denilmiş, harika bir mimari, heykel kaynaşması, insanlar etrafını doldurmuş, sürekli resim çekiniyor ve para atıyor havuza. Bir dondurma alalım dedik, Termini’dekinin iki misli parasına yarısı kadar dondurma aldık iyi mi, olsun, yine de bunca yorgunluktan sonra değdi valla. Çünkü su sesi her daim dinlendirir, bir de hakikaten deniz görünümü var.

floransa6Deniz kabuğu şeklinde bir at arabası, arabayı çeken denizden çıkan kanatlı atlar ve arabada bulunan mitolojik deniz tanrısı çeşmenin figürleri. Sol el ile sağ omuzdan para atıyorlar, ilkinde isteğin olurmuş, ikincisinde tekrar Roma’ya gelirmişsin, üçüncü de e Romalı bir kızla evlenirmişsin. Her yerde aynı terane var ha, ama insanlar atıyor sürekli para. Mustafa bey, her gün birkaç bin Euro madeni para toplanıyor buradan bu insanların heveslerinden diyor. Dilek tutan bayan ise ne olacak diyorum, bende gülerek, ki para atanların çoğu bayan zaten. Akıllı ya Türkler, memleketten on veya beş kuruşlar getiriyorlarmış, kendilerinin ve arkadaşlarının dileklerini söyleyerek atmak için! Ee haklılar bir Euro üç lirayı aştı ne de olsa!

Üstelik su arayan askerlere su kaynağının yerini gösteren bir kızın efsanesine dayandığını düşününce, bu çeşmeye bu kadar rağbetin metafizik temeli de sağlanmış oluyor. Buna ilaveten tüm tanrıları için tapınak olarak inşa edilmiş Panteon’a buradan su götürüldüğünü düşünecek olursak, bu kadar ilginin sebebi de netleşir, ama bana göre hakkediyor görselliği ile. Aslında burası Roma’nın tersten okunuşu (Amor) aşk’ın simgesi olmuş bile. Haa bu arada Roma’nın da İstanbul gibi yedi tepe üzerine kurulduğunu söylemeyi unutmuştum değil mi, aşk çeşmesi deyince aklıma geldi de! Hemen on dakikalık bir yürüyüşle İspanyol Merdivenleri diye bilinen yere geliyoruz.

 

İSPANYOL MERDİVENLERİ 

1700 lı yıllarda yapılmış ve hiçbir orijinalliği olmayan merdivenlerin ne özelliği varmış ki diye sorunca, yukardaki kiliseyi gösterdiler. Bir zamanlar Roma’nın merkezi imiş, özellikle İspanya’dan bir nevi hacı olmak için gelenlerin kaldığı bölge burasıymış. İspanyol büyükelçiliği de buraya kurulmuş. Tepedeki kilise ile irtibat için bu merdivenler İtalyan mimarlarca yapılmış, finansesini de dönemin hakim gücü Fransızlar yapmış. İşte böyle bir yer burası, ama gençler merdivenlere oturmuşlar, eğlenen müzik çalan ve sevgilisinin dizine yatmış güneşlenenler şenlendiriyor aslında.

floransa7Ama meydandaki havuz; Meryem ana heykelinin olduğu dikili taş ile dini temel sağlanmış buraya.  Meryem Ana’nın göğe yükselişini simgeliyormuş, 4 Aralık da İspanya’dan üst düzey insanların ve Papa’nın katıldığı bir tören yapılırmış. Ama temelde Meryem Ana heykelleri vebadan korunmak için yapılırmış. İyi çözümmüş!

Artık yürüyerek meydanı bir dolaşıp durağa gitmenin dinlenmenin zamanı geldi de geçiyor, çok yorulduk çünkü. Termineye ulaşınca Mustafa hocamın gösterdiği yerde hem daha temiz ve nezih bir lokantada pizza’yı Floransa’dakinin üçte bir fiyata yedik. Ertesi gün öğle üzeri buluşmak üzere sözleştik. Çünkü bizim sunum sabahtı.

Cumartesi sabah erkenden tekrar gittik sempozyum mekanına. Belki İngilizce sunum ve üç yabancı öğretim üyesi olduğundan bizim mekânda dinleyici vardı. Oturum başkanımız da Türkçe bilen Türk tarihi çalışan bir akademisyen olunca, fena geçmedi diye düşündüm. Benden Bedreddin hakkındaki çalışmalarımı istedi, bu vesileyle unuttuğum o metinleri kamuoyuyla paylaştım. Aygün hocamın sunumu da ilgi çekti, metni istedi akademisyen İtalyanlardı.

Öğle vakti Termini’de buluştuk Mustafa beyle ve ritüel olarak dondurma yedik. Ardından yeniden Vatikan, çünkü içeri girmezseniz gitmiş olmazsınız dedi, Tuğba hanım sabah. Biz de iki saat bekledik ve girdik içeriye, hakikaten muhteşem, bütün görselliği ile haşmeti ile Hristiyan teolojisinin resmetmişler. Biz içerdeki ufak müzeyi de geziyoruz Aygün hocamla birlikte.

Çıktığımızda beşe gelmek üzeriydi ve maalesef burada müzeler 17:00 kapanıyor. Çıkışta Senegalli işportacılarla epey pazarlık yapıyoruz, çakma ama güzel çantalar var. Yürüyerek nehri takip ediyoruz, sakin sakin sohbet ederek. Hediyeliklere de bakıyoruz bu arada. Ve Birden harika bir meydana ulaşmayalım mı?

 

PIAZZA NAVONA

Farkında olmadan yürüyerek Navano meydanına gelmişiz. Harita da yoktu üstelik, harika bir yavuz, dört kıtayı temsil ediyormuş. Afrika kıtasından Nil, Avrupa’dan Tuna, Asya’dan Ganj ve Amerika’dan Rio de la Plata nehirlerini. Nil nehrini temsil eden figürün başı örtülü ve önünde bir palmiye bulunuyor.

Amerikan kovboy filmlerinin İtalyan çakmalarının niçin yapıldığını şimdi anladım dermişim; çünkü birisi kovboy pandomim gösterisi yapan sokak göstericileri ilgi görüyor meydanda. Bu ve diğerleri ayrı bir şenlik katıyor meydana. Karakalem portre sanatçıları, resim satıcıları doldurmuş, akşamın serinliği de var, oh tam dinlenme yeri. Resimler çektirip oturuyoruz alanda birazcık.

Sonra tekrar yürümeye başlıyoruz, sokak aralarına giriyoruz. Bence en özgün yeri burası, çünkü yabancılara sunulan yerlerin dışında güncel Roma’yı görmek mümkün oldu. Halk pazarı toplanmış, tüh kaçırdık iyi olurdu gezseydik diyorum.

floransa8

Epey yürüdükten sonra Arena’nın üst kısmında ve bir türlü girmeye vakit bulamadığımız  ve ay yıldızın olduğu o muhteşem binanın önüne gelmişiz. Patria abidesi, önünden kaç kez geçtik ama bir türlü içeri girmek nasip olmadı, yine uzaktan yakınlaştırarak çektik askerin yanında çiçek şeklindeki ay yıldızı, ama soramadık gitti.


Sonuç Yerine:
 Velhasıl hem akademik etkinlik hem de gezi denince ancak bu kadar kültürel bilgilenme yapılıyor, başta Pathion olmak üzere içeri girip gezemediğimiz bir çok yer oldu. Onun için buraya sırf gezmek için en az üç gün ayırmak gerekiyor, sabahtan itibaren kontrollü bir şekilde gezmek için. O zaman önceden programını yaparak her adımını hesaplayan akademisyen arkadaşımıza hak vermemek elde değil. Şimdi yeniden gitmeyi beklemek lazım, o da ne zaman nasip olur kim bilir? En iyisi ailecek gitmek, ne de olsa rehberlik edecek kadar teorik ve pratik bilgilenmem oldu! Yeniden gidemesem de buna da şükür; okur ve yazar olmanın nimetleri bu akademik ve kültürel geziler…

Prof. Dr. Mevlüt Uyanık

– Haber Lotus –

HLotus

2 thoughts on “Roma Notları II: Yürüyerek Gezilen Şehir – Floransa

  1. Hocam.Roma ve Floransa gezi notlarınız bir harika .Okurken hem gezdim hemde sizin gezinizi sanki bir sohbet ortamı tadında sizden dinliyormuş gibi okudum. Ben ve arkadaşım turla gideceğiz Ekimde.Roma,Venedik,Floransa yapacağız inşallah.Sizden ricam şu yerleri özellikle görmelisiniz diyeceğiniz yerler var mıdır? Temiz bir ülke mi? Biz yurtdışına çıktığımızda aynen sizin gibi çoğunlukla pizza yiyoruz .burda şunu tatmanızı öneririm diyeceğiniz bir yemek ,yanınıza şunu alın diye tavsiyeleriniz olur mu? Paylaşım çok güzeldi umarım mesajımı okursunuz.Allaha emanet olun.

    1. selamlar ve teşekkürler. İbn Battuta’yı örnek alıyorum, gittiğimiz yerlerin sosyo-kültürel dokusuna dair gözlemlerimi yapıyor, dönünce tarihsel okumalarla bunun tutarlılığını test edip okur’a ulaştırıyorum.zaten gerekli donanıma sahip olduğunuz görülüyor, en büyük sıkıntı yeme ve içme de, temizlik de bir sorun yok, zaten Akdeniz kültürü, çok şaşırmayacaksınız.. esenlikle yolculuk yapınız

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.