Referandum kısa vadede siyasi tabloyu netleştirdi, istikrarın anahtarını sundu. Sonuçların siyasi tercümesi, 2011 seçimleri öncesinde tek partili iktidarın korunacağıdır. İç ve dış ekonomi çevreleri, Türk ve dünya siyasası ve bürokratik kademeler başta olmak üzere, Türkiye, referandum öncesine göre önünü daha net görebiliyor.
90’larda siyaset çok parçalanmıştı. En cesametlisi % 20’lerde gezinen partiler yelpazesinden iktidar çıkarmak için üçlü, o da yetmez dışardan destekli koalisyonlar gördük. Bazen de 49 kişilik azınlığın da azınlığı hükümetlerle idare edildik. Zaten bunun faturası da ağır oldu, ülke dibe vurdu. 2002 seçimlerinden itibaren siyaset toparlanma sürecine girdi. Koalisyon kültüründen yoksun Türkiye için İngiltere, ABD, Yunanistan benzeri iki ana partili siyasi yapının daha uygun olduğu söylenegeldi. Turgut Özal, bunu 2 buçuk partili siyasi yelpaze olarak öngörmüştü. Doğrusu ülke ne zaman atılım yaptıysa bunu tek parti iktidarlarında gerçekleştirdi. 2002 seçimlerinden sonra 2007 seçimlerinde de toparlanmış siyasi yelpaze korundu.
Özellikle 2007 seçimlerinde elde edilen sonuca yakından bakmakta fayda var. Zira 2011 seçimleri öncesinde, bir önceki genel seçimlerle benzer bir süreçten geçildiği fark edilir. İlkinde Cumhuriyet mitingleri ile mobilize edilen muhalif dalga bu defa CHP’de lider değişimi ile kendini gösterdi.
Cumhuriyet mitingleri, iktidara karşı geleneksel muhalefetin, muarızlardaki öfke birikiminin bir mecraya kavuşturulması idi. Bir anlamda toplumun gazı alındı.
Siyasette tarih tekerrür ediyor, hem de periyodu kısalarak
Hatırlanacağı gibi 2007 sene başında koalisyon ihtimali hiç de yabana atılmayacak bir alternatifti. Kamuoyu yoklamaları Ak Parti’nin 2002’deki % 34’lük desteği muhafaza edemediği, buna karşılık parlamentoya 4 parti ile grup kuracak sayıda bağımsız milletvekilinin gireceğine işaret ediyordu. 5 parti grubu barındıran meclis tablosunun manası açıktı. O da koalisyon demekti.
Mecliste temsil edilen Ak Parti ve CHP’nin yanı sıra bir önceki seçimde baraj altında kalan MHP ve DYP’nin de meclise gireceğine kesin gözüyle bakılıyordu. Nitekim sene başında DYP muhtemel koalisyonun ortaklarından biri olarak görülüyor, lideri Mehmet Ağar ise çıtasını daha da yukarı koyuyordu. Doğrusu bunun boş bir beklenti olduğu da söylenemezdi. Hiç değilse DYP’nin baraj problemi yaşayacağına ihtimal verenlerin sayısı çok azdı. Buna Erkan Mumcu’nun Anavatan Partisi’ni de ilave ettiğimizde klasik merkez sağın oy pastasından önemli bir bölümü kapacağına kesin gözüyle bakılıyordu. Buna grup kuracak sayıda Kürt milliyetçisi oyları da ilave etmek gerekiyor.
Cumhuriyet mitingleri, istendiğinde milyonları mobilize edebilen, dinamik bir muhalefetin varlığını ortaya koymuştu. Mitinglerin siyasi portörü CHP, seçimlere bilenmiş, türevi mesabesindeki akraba parti ve kesimlerle ittifak zeminini yakalamış olarak giriyordu.
Sonrasında yaşananları ise biliyoruz. 2007’nin ilk yarısındaki siyasi hareketlilikten iktidarı ve muhalefetiyle istikrarlı bir siyasi sonuç istihsal ederek çıktı. Dahası cumhurbaşkanlığı seçimini direkt halka tevdi ederek Cumhuriyet yolunda 1923’ten sonraki en önemli başarıya imza attı.
2007 referandumu, iki buçuk parti faraziyesini tahkim eden bir sonuç doğurdu. Halkoylamasının ‘Evet’ kanadını tutan iktidar partisi, halkoylamasından tartışmasız başarı ile çıktı. Elde edilen % 58’lik desteğin, içinden Ak Parti’nin bir dönem daha tek başına iktidar çıkaracak destek barındırdığı açıktır.
Bu tespitin yapılması, mevcut tabloya mutlak olumlu anlam atfı olarak da görülmemeli. Zira madalyonun bir yüzünde istikrar varsa öbür yüzünde de alternatifsizlik vardır. Halbuki alternatif ve murakabe eksikliği sağlık emaresi olarak görülemez.
Konu siyaset olunca partilerin durumunun daha ayrıntılı ele alınmaması beklenemez. Dolayısıyla müteakip bölümde belli başlı partilerle temsil ettikleri çizgileri tadat edeceğiz.
Mehmet Niyazi Yavuz
– Haber Lotus –
HLotus