Cümle âlem, madenden nebâta, nebâttan hayvâna, hayvândan maymuna, maymundan insâna gitmeye çalışırken. Birileri İllâki ben insândan maymuna evrileceğim diyor.
Soner Yalçın, 28 kasım târihli yazısında anarşist, uyuşturucu bağımlısı, paranoyak, intihar eğilimli, mücessime, bohem müptezel, çocuk istismarcısı, kumarbaz, Peygamber hakaretçisi, kavat, pezevenk, namussuz, travesti sevici, sübyancı, ırz düşmanı, sahtekar, homoseksüel, ibne, ensestçi…sanatçıların özgürlügünü savundu…
Savunduğu sanatçıların nitelik skalasına bakıldığında Soner Yalçın’ın sınırsız bir özgürlük anlayışı olduğu gözüküyor… Yukarıdaki niteliklere bakıldığında bu niteliklerin daha ötesini bilen varsa söylesin ki özgürlük anlayışı sınırsız değilmiş diyelim…
Soner Yalçın, sınırsız özgürlük anlayışını savunmakla da kalmıyor sınırsız özgürlüğün her cinsinin san’at yoluyla toplumda propagandasını da savunuyor, yaygınlaşmasının engellenmesi ile alay ediyor…
Her sınırsız özgürlügün başka özgürlüklerin ihlâli anlamına geldiğini elbetteki ortaokulda ögrenmiştir. Unuttuğunu sanmam… Şunu düşünemeyebilir, ben ilâve edeyim: Namussuzların, zâlimlerin ve sapıkların özgürlüğü, belli bir mesâfeden sonra namusluların, Hakşinâsların, doğruların özgürlüğünü ihlâl eder… İyilere sınırsız özgürlük, kötülere zarâr verdiği gibi, kötülere sınırsız özgürlük elbette iyilere zarâr verir. Bir çocuk istismarcısının özgürlügünün kısıtlanması, istismârcının hürriyetini yok etmek maksadına dönük değildir. Mâsum ve korunmaya muhtâç çocukları korumak içindir. http://www.aktifhaber.com/video-galeri/anne-olmak-695.htm Bu anlamlı videoyu Soner Yalçın’a ithâf ediyorum.
Böyle bir özgürlük anlayışı Müslümânlığa hıristiyânlığa sığmadığı gibi ateizme de sığmaz, böyle akılsızlıklardan ve ahlâksızlıklardan ateistleri de tenzîh ederiz.
İlâhî ve değerli olan san’at ile bütün rezillikleri tek kabda bulamaç yapıp topluma yedirmeye çalısan bu adamın amacı nedir? Amacı elbette özgürlük değildir. Ve bana inanın ki amacı san’at da değildir. Bunlar Filozof olsalar amaçları felsefe, yada ürettikleri bir ideoloji değildir. Bunlar Şâir olsalar amaçları şiir değildir. Bunlar Doktor olsalar amaçları tedâvî değildir. Bunlar Asker olsalar amaçları askerlik değildir. İlâhî ve değerli ve yüce olan san’at ile bütün rezillikleri, delilikleri tek bir kabda bulamaç yapıp topluma yedirmeye çalışanın amacı; iyi olan, azîz olan, sabır ve meşakkat eseri olan, kutsal olan değerlerin veyâ âilenin, birliğini bütünlüğünü bozmaktır. Şeytânî birlik, Şeytânî olmayan diğer bütün birlikleri hasım görür. Birliği bozmaya ve parçalamaya çalışır. Kutsal değerlerin birlik ve bütünlüğünü bozmaktaki amacı, sırf birlik bozmak değildir, hasımlarını zayıflatmaktır.
Cümle âlem, madenden nebâta, nebâttan hayvâna, hayvândan maymuna, maymundan insâna gitmeye, terakkî etmeye çalışırken, birileri illâki ben insândan maymuna evrileceğim diyor.
National’da yıllar önce bir belgesel izlemiştim, şempanzelerin toplumunu inceliyordu. Şaşırdığımı itiraf edeyim, ayrıca iğrendim. Şempanzelerin cinsel hayatlarında ne akrabalık mefhumu ne de yaş sınırlaması yoktu. Tafsîlata girmeye herhalde gerek yok.
Şu ânda aklıma gelen bir inceliği de unutmadan yazayım. Hayvânat içerisinde akıl ve âlet kullanma becerisi bakımlarından insân cinsine en yakın hayvân cinsi şempanze olarak kabul edilmektedir. Şimdi bu durum beni tefekküre sevketti, efkâra garketti… Hayvanat içerisinde eşlerini kıskanan çok kişilikli, ahlâklı hayvanlar da var. Hattâ bunlar çoğunlukta… Meselâ Anadolu insânımız Turnâ kuşunu çok sever, sesi yanıktır, uzun yolculuklar yapar ömrü boyunca tek eşine sâdık kalır. Meselâ yarasayı da hiç sevmez. Çünkü yarasa Aydınlığı sevmez. Karga da sevilmez. Karga, ekinleri ifsâd etmesiyle birliği bozmayı ve karanlığı sembolize eder. Çok da bağırır… Bu hayvân, hayvânlar âleminde, ırkı dîniyle özdeşlesen bir milletin en güzel sembolüdür. Detaya girip bağlamı kaçırmayalım.
Şimdi hayvânlara ahlâkî açıdan baktığımda insân gibi çok yüce bir varlığa ceylân geyik, aslan, kaplan, turnâ kartal gibi hayvânları yakın görüyorum. Bu noktada balıkları bile daha kişilikli görüyorum.
İşte bu çeliskili durumu çözmeye çalışırken, maymunların zekâ seviyesi ve alet kullanma becerisi için tamâm diyordum, eyvallah diyordum ama zihnimdeki çelişkiyi îzâh edemiyordum. Ya’nî daha kişilikli ve ahlâklı hayvânların insânlığı daha çok hakettiklerini düşündüğümde zihnimde kopukluk oluşuyordu. Birden, vikingler çizgi filimindeki viki gibi, Soner Yalçın’ın 28 Kasım makalesini okuduğumda “tamam şimdi buldum” dedim. Benim takıldığım nokta, bütün insânları yüce bir varlık olarak değerlendirmem imiş. Tabî yâ, neden olmasın maymundan da gelenler olmalı (Bakınız: Aşağıda; ferd olarak insânın evrimi.)… Burda hatâ yaptığım için kopukluğu birleştiremiyormuşum. Ya’nî ba’zı insânlar, insân olarak isti’dâdlarını unutup (yücelere erişme kabiliyetlerini unutup) hayvanata özeniyorlar… Maymundan insâna, insândan meleğe, melekten en yüce varlığa gitmeleri gerekirken, ki o kabiliyetlerle donatılmış olarak yaratılmışlar bunlar illâki maymuna yarasaya veya köstebeğe evrileceğim diyor. Uzun müddet konakladıkları, benimsedikleri mertebelerin aşkından geçemiyor, yukarıya terakkî etmekten engelleniyorlar.
Evrim Teorisi bir gerçek de olsa ispatlanması imkansız bir teoridir. Evrim Teorisi, çoğunluk müslümânların zannettiği gibi İlâhî haberlere aykırı bir teori değildir. Mahlûkâtın tekâmül yoluyla çesitlenmesi ve kemâle doğru ilerlemesi, Allah’ı inkâr yolunda bir delîl olarak kullanılamaz. İnsânın sudan yaratıldığını ve topraktan yaratıldığını bildiren ilâhî haberler evrimin aslında kat’î delîlleridir. Lâkin, Hz. Âdem’in babasız olarak yaratılmasının nasıl gerçekleştiği tamm olarak çözülmeden veyâ böyle bir yaratılışın Allah’ın istisnâi yaratışlarından biri olduğu kaydı koyulmadan evrimi kabul etmeye hiçbir mü’min zorlanamaz.
Evrim derken, yeryüzünde ilk insânın ve insânlığın varlık sahnesine çıkış süreci incelenir. Evrim teorisinin mevzusunu oluşturan bu süreç, çözülmesi zor çok kapalı bir mevzûdur. Muhyiddîn Arabî hazretlerinin Fütûhât-ı Mekkiye adlı eserinde başından geçen bir hâdise olarak anlattığı keşfinde (ki veliyiler, günlük hayâtlarında, vefât etmiş diğer insânların rûhları veyâ bir kısım cinnler veyâ temessül etmiş melekleri müşâhede edebilir hattâ sohbet edebilirler), Kabe’yi tavâf ettiği bir esnâda, fiziksel yapısı günümüz insânından biraz farklı birisini görüyor. Dikkatli bakınca Bu kişinin gölgesinin olmadığını da farkediyor. (Bu kişinin yine de bir rûhânî olup, o ânda tavâf yapan diğer mü‘minlerin göremedikleri bir varlık olma ihtimâli de vardır) Uzun boylu adam tavaf ederken;
-“Bizler de sizler gibi bu beyti tavaf ediyoruz” demiş.
Hazret adamın yanına yaklaşıp, kim olduğunu sorduğunda:
– Ben senin büyük atalarındanım, demiş.
Hazret sormuş:
– Hangi asırda yaşadınız?
– Kırk bin sene evvel vefat etmiştim.
– Nasıl olur? İnsanın atası olan Adem’in (A.S) altı bin sene evvel halkolunduğunu söylerler.
– Sen hangi Âdem’den bahsediyorsun? Bil ki; insanın ilk atası olan Adem’den evvel yüzbin Âdem gelip geçmiştir.” der.
Toplum olarak ilk insân cinsinin Yeryüzündeki zuhûr (ortaya çıkış) sürecinin muğlaklığı derken buraları kasdetmiştim. Yine akılda kalması bakımından tekrâr edeyim ki, Hz. Âdem, Doğal yollardan bir anne ve babanın ilişkisi netîcesinde dünyâya gelmemiştir. Hz. Âdem’i tahmîn edilen süreçler ile evrim teorisine bağlayabilmek mümkün gözükmüyor. Bence, tekâmül süreci yoluyla canlıların ileriye doğru gitmesi ve çesitlenmesi doğrudur. Hz. Âdem meselesi istisnâ olmak üzre İlâhî verilerde aykırı bir durum göremiyorum.
Bu meselenin Soner Yalçın ile bir ilgisi yok, maymunla olan ilişkisi bakımından bu evrim nazariyesi ile karıştırılmasın diye bu bilgileri verdim. Soner Yalçın ile ilişkili olan mevzû; Ferd olarak insânın (Ahmed‘in veyâ Mehmed‘in özünden bahsediyoruz) evrim veyâ tekâmül süreçlerinin incelenmesi konusudur.
Bir de Ferd olarak insânın ya’nî özel olarak Ahmet’in veyâ Mehmet’in doğum târihine gelinceye kadar geçirdiği evrelerin ne olduğu meselesi vardır. Bu süreç, Evliyânın muazzam ilim ve keşfiyle bilinen bir meseledir. Birinci mesele kadar muğlâk değildir. Evliyâullah, ferd olarak insânın Hakk’tan (Allah‘ın ilminden) Halka (annesinin rahmine) geliş sürecine; Mebde ve iniş derler. Allah’ın ilminden melekut âlemine, ordan ervâh âlemine ordan misâl âlemine, ordan cisimler âlemine, cisimler âleminde madenden bitkiye, bitkiden hayvâna, hayvândan insâna diye süreci îzâh ederler. Genel iniş süreci bu olmasına rağmen konaklardaki seyir vakitleri her insâna göre farklılık arzettiği gibi. İnsânın özü, direkt mâdenden veyâ bitkiden ebeveynine intikâl edebildiği gibi muhtelif hayvânlarda konaklayıp oradan ebeveynine veyâ oradan bitkiye ve ebeveynine intikâl edebilir.. İnsân olarak yaratıldıktan sonra, insân-ı kâmil olabilmek için de geldiğimiz her vatandaki ağırlıkları bırakıp, maddeden ve mâ’nâdan geçip tekrar geldiğimiz yere dönmemiz gerekir. Çoğu insân bu çıkışı, dönüşü gerçekleştiremez. Yukarıdaki ibârelerden, Hayvândan daha aşağı olan insânların, bitkilik ve madenlik seviyelerine inmeleri gerektiği düşünülmesin. İnsânlık adına daha aşağısı olmayan rezillikler çesitli hayvân suretleri ile karakterize edilirler. Bu hayvânların temsîl ettiği düşük ahlâkî unsurlar ile özdeşleşen insânların “belhüm adal (Araf 179)” (hayvândan aşağı) olarak nitelenmeleri,, bitkilik ve madenlik mertebesine bir atıf olarak değil, insân olmalarına, melekliğe ve Allah’a yücelme kabiliyetleri ile donatılmalarına rağmen, maymunluk, domuzluk, kargalık, köstebekliğin temsîl ettiği ahlâkî vasıflarda karâr kılmaları sebebine dönüktür. Zikrettiğimiz hayvânlık mertebesinin çıkış, yükseliş esnâsında geçilen hayvânlık mertebesi ile bir alâkası yoktur. Yükseliş esnâsında ağırlıklar bırakılarak geçilen hayvânlık mertebesi bir kemâl mertebesidir. Bu mertebe sâliğin, “dövene elsiz sövene dilsiz olduğu mertebedir” daha ilerideki madenlik mertebesi, salîğin irâdesinin Hakk’ın irâdesine kayıtsız şartsız teslîm olduğu bir mertebedir. Yine bizim, malum yazar ile ilgiili kasdettiğimiz durum bu değildir. Biz, arzın merkezine yolculuk yapanların durumundan bahsediyoruz. Elbette arzın merkezi, iblislerin (cinnlerin) ikâmetgâhıdır. Arzın derekesine seyâhat edenler ile ba’zı hayvânlar ile kurduğumuz özdeşlikten Aslında masum olan hayvânlar münezzehtir. Ba’zı hayvânların sûretleri, gerçek insânlık mertebeleriyle kıyâs edildiğinde çeşitli noksânlıkları ve yine insâna kıyasla ahlâkî düşkünlükleri temsîl ederler. Meselâ ba’zen at hırsın bir sembolüdür. Ba’zen domuz, arkadan yaklaşma şehvetinin bir sembolüdür, ba’zı durumlaarda tavşan gafletin, köpek öfkenin, inek oburluğun fakat ba’zen de ba’zı hayvânlar müjdeli duyguların sembolü olabilirler. Balık, güvercin, kartal gibi… Zavallı masum hayvânlarla bir problemimiz yok… “İnsândan maymuna evrilmek” ibâresiyle kasdettiğimiz anlamda, murâdımız, fiziksel maymunlar olmayıp (maymunları tenzîh ederiz, maymunlara kurbân olsunlar), insânlığın yüceliğine yaraşmayan noksânlıklar ve ahlâkî rezilliklerdir… Göklere terakkî edecek donanımla yaratılmış insânların arzın derekesine inmekte ısrar etmeleri ve bu yolculukta başkalarını da zorlamaları ve gerçek insânlarla mücâdele etmeleri bir nevî peygamberliktir. Rahmân’ın Peygamberleri yücelerden mesaj alırken Şeytânın elçilerine arzın derekelerindenn mesaj gelir.
Ali Aytaç Şenol
– Haber Lotus –
HLotus
Bir müslüman evrimi nasıl savunur. Bir de ana rahmine düşmeden önce bitki ve hayvan olmak. İlk defa böyle bir görüşün savunmasına şahit oluyorum. Bu görüşün kaynağı nedir?
Soner yalçının yazısını okudum. Yazıda reşat nuri güntekini savunuyor. sanki reşat nuri güntekin sansürleniyormuş gibi. Reşat nurinin eserinden uyarlanan bir dizi var diziye her türlü melanet ilave edilmiş, çoluk çocuğa seyrettiriliyor. bu dizinin reşat nuriyle ilgisi yok ki. adam resmen sanatçı savunuculuğu maskesi ile aileyi linç ediyor.. yazarın değinmediği konuya ben değineyim dedim…
Hocam bu evrim konusundaki perspektifinizi biraz daha açarmısınız. Şeyma kardeşin sorduğu soruyu aslında daha çok merak ediyorum. Bekliyorum Hocam.
Evrim meselesi Ve Evliyâullahın Mebde ve mead veya devrriye anlayışı ile ilgili bir yazı yazmak isterim, yani kısa cevap verilmesi mümkün olmayan bir konu. Neyazık ki şu anda yazmam gerekenler sıralamasında ilk 10’a girmesi mümkün değil, özür.
Hocam bi maymun demediğin kalmış adama, Haa pardon şimdi hatırladım, maymunları bile tenzîh etmişsin.