Ana Sayfa > Köşe Yazıları > Statükocular Muhafazakârlara Yenildi

Statükocular Muhafazakârlara Yenildi

Statükocular muhafazakarlara yenildi

Referandumun anlamını, 12 Eylül’de gerçekte ne olduğunu; olanın siyasette, tarihte neye tekabül ettiğini daha çok tartışacağız. Bahse konu olan anayasa yani toplum ve devlet nizamını düzenleyen temel metin… Gerçekleştirilmesi zor, azametli, o oranda da iddialı bir iş… Hal böyle olunca fazla tartışılması doğal ve kaçınılmaz oluyor. Teoride zorluğu yanında pratikte de uzun ve sancılı bir anayasacılık tecrübesine sahibiz. Zira Türkiye’de anayasa tartışmasının mazisi 130 yılı aşar. 1976’da kabul edilen Kanun-ı Esasi’den beri Türkiye yazılı anayasa ile idare ediliyor. Mevcut anayasa ise 12 Eylül darbesinin ürünü, dolayısıyla o da 28 yıllık tartışmanın öznesi durumunda…

12 Eylül 1980’de inşa edilen Türkiye’nin Berlin Duvarı aşıldı

82 anayasası, başından bu yana hemen her siyasi partinin muhalefetine muhatap oldu; değiştirilmesi yönünde güçlü irade beyan edilegeldi. Hiç değilse görünürde ciddi savunan, sahiplenen çıkmadı. Ancak bütünüyle değiştirilmesi için de bugüne kadar mutabakat sağlanamadı. Partiler, ‘hem ağlarım hem giderim’ misali, bir taraftan anayasadan şekvacı olurken, öbür taraftan onun tedavülde kalmasının müsebbibi oldular. Zira partiler tek başına ya da birlikte hareket güç, feraset ve olgunluğunu sergileyemediler; yekdiğerinin tek başına bu şerefi sahiplenmesine de ket vurdular. Gerçi, aradan geçen yıllarda anayasanın bazı maddeleri değiştirildi. Çoğu uluslararası sistemin icbar ettiği kısmi değişiklikler yapıldı. Ancak 82 anayasasının özüne dokunulamadı, çerçevesi, ruhu muhafaza edildi.

En nihayet 12 Eylül’ün 30. yılında rövanş şansı doğdu. Sandığın halkla buluşması kolay olmasa da, halk şansı değerlendirerek iradesine sahip çıktı. Olağandışı şartlarda verdiği % 92’lik desteğini eline geçen ilk fırsatta tashih etti.

Elbette ideal olan, bütünüyle yeni bir anayasa hazırlanması, bunun da % 92’nin üzerinde bir oyla kabul edilmesi idi. Böylece halk rüştünü ispat etmiş olacaktı. Olmadı. Her şeye rağmen halkoylamasının önemini ortadan kaldırmaz. 12 Eylül 2010, birçok bakımdan Türkiye için önemli dönüm noktalarından biridir. 

Unutmamak gerekir ki, 12 Eylül 1980 Türkiye için milad hükmündedir. 80 darbesi, öncesi ile sonrasına Berlin Duvarı mesabesinde çizgi çekmiştir. Toplumsal hafızamızda derin yırtılmaya sebep olmuştur. Korku ve güvensizlik doğurmuştur. Varlığını muhafaza ettiği sürece de umutsuzluk ve bedbinliği beslemiştir. İşte kısmi değişiklikler, tüm bu handikapların aşılması manasına geliyor.

Referandum en fazla psikolojik barikatın aşılması bakımından değerlidir. Statükonun zihinlerde uzun yıllarda inşa ettiği Berlin Duvarı 12 Eylül 2010’da aşılmıştır. Bütünüyle yıkılması da yakındır. Zira bundan böyle eski statükonun iflah etmesi fevkalade zordur. Statükodan bahsettiğimizde ise konunun 1980’in çok daha ötelerine uzandığını ikrar etmiş oluruz.

Her ne kadar konusu anayasa değişiklik paketi olsa da referandumun paketi aşan, hatta ondan bağımsız de facto anlamları vardır.  Bunları tadat etmeden önce bizatihi paketin kendisine eğilmek gerekir.

Devlet aklının ürünü zaruri değişiklikler

Türkiye bütünüyle yeni, bütünlüklü bir anayasa yapmış değil. Aslında bunun için teşebbüse geçildi. 2007 seçimleri akabinde böylesi bir arayış vaki oldu. Ak Parti, Prof. Ergun Özbudun başkanlığında bir heyete bir anayasa taslağı hazırlattı. Beklentileri de aşan yeni seçim zaferi sonrası da -doğal olarak- TBMM’nin gündemine taşımak istedi. Ancak başaramadı, güçlü direnç karşısında geri adım atılmak zorunda kalındı. Taslak rafa kalktı. Yeni anayasa umudu bir başka bahara kaldı.

2010 baharına gelince yeni bir anayasa değilse de onun yerine 29 maddeden mürekkep kısmi değişiklikler gündeme geldi. Maceralı bir sürecin sonunda en nihayet 12 Eylül darbesinin yıldönümünde 26 maddelik değişiklik halkoyu ile gerçekleştiril/ebil/di. Haddizatında o 26 maddeden 24’ü üzerinde de zımni-açık mutabakat sağlanmıştı. Yani bunca gürültü patırtıya sebep yüksek yargıyı (AYM ve HSYK) düzenleyen 2 madde/ydi…

Aslında paket, yasama yanında, bizatihi yargının (Anayasa Mahkemesi’nin) da muvafakati ve mutabakatına sahip/ti. Ki bu gözden kaçırılmaması gereken önemli bir detaydır. Zira Ana Muhalefet CHP tarafından yüksek mahkemenin önüne taşınan değişiklikler, mahkeme tarafından –çok tartışmalı bir tasarrufla- rötuşlanıp yeniden düzenlendikten sonra toplumun önüne gel/ebil/di. Şu halde değişiklikler siyasi iktidar kadar yüksek yargıçların da ürünü/ydü. Dolayısıyla buna devlet projesi olarak bakmak yanlış olmaz/dı. Sadece bu cihetiyle değil, başka cihetçe de devlet aklının devrede olduğunu ise başından beri savunarak geliyoruz.

Not: Konuyu farklı boyutları da katarak irdelemeye devam edeceğiz…

Mehmet Niyazi Yavuz

– Haber Lotus –

HLotus

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.