Cemil Meriç tespit yapıyor: “İnsan mağarasını terketti edeli kaderle boğaz boğazadır.” Fakat bugünün insanına gelince, farklı bir yoruma başvuruyor: “Kavga, insanla kader arasında değil artık, insanla kelime arasında.” Burada duralım ve Şahin Uçar’ı dinleyelim:“Efendi olan hangisi? İnsan mı kelimeler mi?” İnsanın ve de hayatın gerçeklerini anlatırken, günümüz dünyası, İsmet Özel’in enfes tespitiyle,“Başedemiyor musun? Tanımla gitsin.” yolunu seçiyor. Kolaycılık mı desek buna? Yoksa acziyet mi? Zira Şair Karl Shapiro’ya göre, “İnsan bir kelimeye parmak basabilir, ama ondaki esrarı çözemez.” Temkinli olmak lazım. Yine Şahin Uçar’ın bir tespitini alalım buraya: “Entelektüeller, kendi söyledikleri her şeye kendilerini de kolayca inandırdıklarından ve meselelerin problemli yönlerini bilmediklerinden, kendi fikirlerini şüphe edilemez gerçekler zannetmek şeklindeki hastalığa müptelâdırlar.”
“Gerçekten daha hayalî bir şey yoktur” diyor Dostoyevski. Hangi gerçek veya kimin gerçeği? Filozofların mı, siyaset bilimcilerin mi, peygamberlerin mi, yoksa kapitalist dünyanın gerçekleri mi? Herkes yaşadığı hayatı gerçek zannetmekte masumdur. Anladığınız ve anlattığınız hayatın ve de savunduğunuz görüşün en doğru ve gerçekçi fikirler olduğunu söylerken, biri çıkıp da size Babil Kralı Nabukadnezar’ın rüyasını anlattığında yüzünüzün rengi değişmiyorsa, bildiğiniz yolda yürümeye devam edin. Muhakkak ki ölüm, hepimizi bu rüyadan uyandıracaktır.
Elbet hepimiz “Gerçeği kim söyler?” sorusuyla muhatap oluyoruz. Necip Fazıl’ın tam yerine oturan ifadesiyle, “Bir sorunla ilgili teşhisi iyi koyamazsak, tespitimiz yanlış olur.” Önce teşhis: Hürriyet derdi olmayan kişinin, namus problemi yoktur. Ve ancak namuslu ve hür insanlar, gerçeğin tadını alabilirler. Ve “gerçeğin tadını alan er” Rûmî’nin ifadesiyle, “Davullara bayraklara aldırmayan bir padişahın yoluna düşer.” Ve tespit: Gerçeği bilmek için ona dokunmak, onu hissetmek, onunla vuslat halinde olmak gerekir. Hazret-i Meryem’in yahut Aziz Mahmud Hüdayi’nin bir çiçeğe dokunup, “Sen ne güzelsin. Durmadan Hakk’ı zikrediyorsun.” bilgisi bahsettiğimiz (hakka’l-yakîn) türündendir. Sufîler, kendi ilham ve keşiflerini eleştiren veya yok sayanlara, işte bu yüzden aynen şu cevabı verirler: Men lem yezuk lem ya’ref: Tatmayan bilmez.
Derviş Yunus boşuna mı söylüyor?
Bilmeyenler bilmez bizi
Bilenlere selam olsun
Ekrem Özdemir
– Haber Lotus –
HLotus