Ana Sayfa > Gündem > Vicdani Ret; Sivil İtaatsizlik midir?

Vicdani Ret; Sivil İtaatsizlik midir?

Türkiye’nin içinde yaşadığı siyasi ve hukuki sorunlara çözümler ararken, devlet ve sivil toplum meselelerinin sadece siyasi ve iktisadi boyutuyla ilgilenmiş, genellikle bu ilişkinin kültürel boyutu ihmal edilmiştir. Bu nokta önemlidir, çünkü siyasal kültür, bu bağlamda, genel kültürün bir parçası olarak, siyasal sisteme ilişkin, inanç, duygu ve değerler toplamı olup, kişinin bireysel veya örgütsel siyasal davranışlarının yönlendirilmesinde ve ortaya çıkmasında rol oynar.

Bu tespit çerçevesinde de müzakereye açacağım sorun şudur: Siyasal davranışın yönlendirilmesinde inanç, duygu ve değerler işlevsel bir yere sahipse, ‘Bir eylem ve tutumun yanlış olduğunu düşündüğüm zaman ortaya koyacağım doğru davranışta bunların yeri ve katkısı nedir?’ İşte bu soru, pasif muhalefet (sivil itaatsizlik) kavramsallaştırmasını gündeme getirmektedir.

 

Niçin sivil itaatsizlik?

Antik Yunan’da Sokrates hatta Hititler döneminde kendileri daha yüksek bir yasaya bağlı oldukları için Nabukadnezar’ın yasalarını itaati reddeden Sedrach, Mesach ve Abed-Nego’ya kadar tarihsel geçmişini götürebileceğimiz pasif muhalefet, temelde, bireyin kendi benliğiyle olan ilişki biçimini belirlerken vicdanından hareketle ortaya koyduğu (öznel) kuralların zamanla diğer insanları da etkiyen (nesnel) kurallara nasıl dönüştüğünü görmek çok ilginç olacaktır.

Özellikle ne yapılması gerektiğini söyleyerek davranış prensipleri koymak yerine; neyin yapılmaması gerektiğini söyleyip, aşılmaması gereken sınırlara işaret etme hususunu önemsiyorum; çünkü vicdani, manevi temellerden hareketle yapılan bu sınırlamalar, ehven-i şer mantığının geçersizliğini göstermesi açısından önemlidir. ‘Yanlış ve kötünün iyisini seçmek, kötülükten yana karar vermek demektir’ diyerek ‘Yanlışa -evet- dememek’ ilkesi, hem siyaset hem de dini alanda birçok suiistimalleri ortadan kaldıracaktır.

 

Hukuk ihlallerine karşı bir eylem tarzı: Sivil itaatsizlik

Son dönemlerde yaşanan siyasal gelişmeler karşısında yaşanan; özelde insan hakları; genelde hukuk ihlalleri karşısında modern demokrasilerde sivil itaatsizlik gittikçe önem kazanmaktadır.

Sivil itaatsizlik; ‘içinde yaşanılan sistemi meşrû kabul etmekle beraber yapılan haksız ve adaletsiz uygulamalara karşı yasal imkânların tükendiği noktada şiddete başvurmadan barışçıl, sevgiyle ve vicdani bir şekilde ortaya konulan, yani siyasî ve ahlâk’ motivasyonu olan; ama sistemin yasalarına aykırı; hedefleri belirli ve hesaplanabilir ve düşünülmüş bir plan dahilinde kamu vicdanına yönelik, aleni bir şekilde gerçekleştirilen hareket diye tanımlanabilir.

Sivil itaatsizlik kanuni olduğu varsayımıyla yaşanan hukuksuzluklara karşı, militan bir tavır ve direniş biçimidir; ama son tahlilde, hukuksuzluğu ve haksızlığı gidermeyi hedef aldığı için bir sistem değişikliği talebi yoktur. Yasal olmayan politik bir eylem ortaya konur; ama bu devrim ve isyandan farklıdır, çünkü sorunu, sistem değişikliği olarak değil de, görev çatışması olarak görür. Çatışma esnasındaki tavrı sosyal davranışla, hatta insan davranışın tümüyle eş tutulacak şekilde düşünülmelidir. Bu şekilde bir tavırda, kişinin iç dünyasını oluşturan, inanç ve duygular önemli rol oynar. Bunu söylemek, ‘ortak bir adalet anlayışı’ veya ‘bir Kamu Vicdanı’nın varlığı sorunsalı ortaya çıkar. Kaynağını bir sözleşme veya anayasadan almayan bu tür kavramları herkes tarafından farklı yorumlanma ihtimali vardır. Bununla birlikte, bu metnin tartışma konusu olan, ‘Kaynağını tarihten, dinden, geleneklerden, geçmiş mücadelelerden, diğer bir deyişle, ortak bellekten alan bir kamu vicdanından, kamusal adalet anlayışından söz edilebilir.’

Sivil itaatsiz bir eylem için adaletli olmak ve temel insan haklarını öncelemek, anayasal rejime politik açıdan bağlı olmak gereklidir; haksızlığa uğrayan insanların mağduriyetini gidermek için insanlar arasında bir işbirliği sistemi kurmayı öngören bu tür eylemlerde politik ilkelerin dışında bir referans olmadığı için sadece adalet ve sağduyu ilkelerini temel alır. Böylece hayatın ahlaki temeline yönelerek, herkese katılım önerisinde bulunur. Bu nedenlerden dolayı, sivil itaatsizlik, kendisini, içerisinde gerçekleştiği uygarlığın, kültürün, (temel insan hakları ve özgürlükleri) ideolojisinin bir parçası, hukukun temel ilkelerinin bir koruyucusu ve savunucusu olarak görür.

 

VİCDANİ RET

Bu çerçevede, ‘Bireysel değişim ve dönüşümün sonucunda olası bir yanlışlığa ve/ya kötülüğe ortak olmamak için kamusal alandan çekilmeyi öngören bireysel itaatsizlik nasıl değerlendirilecektir?’ sorusu cevaplanmalıdır. Hannah Arent’e göre, ‘Direnme sorumluluğu kötülüğe ortak olmamakla sınırlı’ olduğu için bu tür eylemlerin sivil itaatsizlik olarak değerlendirilme imkanı yoktur, zira bir eylemin bu niteliği kazanabilmesi için bir gruba dahil olarak kamuya yönelik açık bir çağrı, aleni bir girişim olması gerekir.

Savaşa katılmama veya askerliği reddetme gibi vicdani ret üzerine kurulu bireysel tutumlar, incelenmesi baskı altına alınmasından daha ilginç olabilecek tuhaf bir kişi olarak değerlendirilecektir.

Bu nedenle ‘Dolaylı İtaatsizlik’ denilen bireysel tepkilerin, önemli değişikliklere yol açma ihtimali çok azdır. O halde, Arent’e göre, bu noktada, vicdani ret ile sivil itaatsizlik arasında ayırım yapılmalıdır. Çünkü sivil itaatsizlikte, ‘Ortak bir çıkardan ziyade ortak bir düşünce ve hükümetin politikasına karşı çıkma ortak kararıyla -çoğunluğun desteğinin hükümetten yana olacağını gösteren verilere rağmen- bir araya gelmiş örgütlü azınlıklardır.’

 

Sonuç

Münci Kapani’nin dediği üzere, ‘Hak ve hürriyetlerin korunmasında ve kazanılmasında zaman zaman oldukça etkili olarak kullanılmakla beraber, sivil itaatsizlik, uygulanması hiç de kolay olmayan; aksine son derece çetin olan bir yoldur. Zira baskı ve şiddet karşısında barışçı direniş, şiddete şiddetle karşı koymada olduğundan çok daha fazla yürek pekliği, sabır, fedakârlık ve moral güç ister.’

Bu nedenle olsa gerek, karizmatik insanlara özgü bir yetenek ve tutum olan şiddet dışılık, cesaretin en yükse düzeyine işaret eder. Kişinin uğruna her şeyini feda ettiği bir ‘itikat’ ve ‘tutku’ olan sivil itaatsizlik, hayatın her alanını içine alan bir yaşam biçimidir. Bu hayat tarzında, sivil itaatsiz ediminde bulunan kişi, kendini bütünüyle, kendisinin, muhalifinin ve toplumun yaşamını sevgiyi kullanarak dönüştürmeyi hedefler. Bu nedenle sivil itaatsizlik, zayıf kişilikli insanların şiddet dışı tutum ve davranışlarıyla karıştırılmaması gerekir.

(Bu yazı, Yeni Şafak gazetesinin 23 Ağustos 2003 Cumartesi nushasında yayımlanmıştı.)

Prof. Dr. MEVLÜT UYANIK

HititÜniversitesi

– Haber Lotus –

HLotus

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.