Son günlerde İlahiyat camiası hararetle YÖK Genel Kurulu’nun 15.08.2013 tarihli oturumunda oy çokluğuyla kabul ettiği yeni İlahiyat müfredatını tartışmaktadır.
İlahiyat Fakülteleri için tasarlanan yeni müfredat, ilk bakışta rahmetli Celaleddin Ökten’in aklî ilimlerin İmam Hatip Okullarının müfredatına konulmasına karşı çıkan döneminin din(i)darları ve bürokratlarıyla olan mücadelesini akla getirmektedir. Celal Hoca’nın bütün meselesi, Doğu’yu da Batı’yı da bilen, bilginin sağladığı güçle her türlü kompleksten arınmış olan ve çağının bütün sorunlarıyla başa çıkacak donanıma sahip bir entelektüel yetiştirmekti. Dinî ilimleri tedris edenlere ölü yıkayıcılığı rolünü biçenlerle mücadele eden Celal Hoca, bu eğitimin taliplerine dünyayı anlayacak, yorumlayacak ve yeniden kuracak birer entelektüel adayı olarak bakıyor ve onlara bu hedefe uygun bir müfredat öneriyordu.
Bu mücadeleden onlarca yıl sonra, dinî düşüncedeki bunca birikimimize rağmen, anılan toplantıda Yüksek Din Eğitimi verecek Fakültelere böyle bir müfredatın uygun görülmesi üzüntü vericidir! Sağduyu sahibi hiçbir insanın, kendisine başka alanlarda büyük hedefler koyan bir ülkenin, İlahiyat Fakültelerinin müfredatından Felsefeyi ve Sosyal Bilimleri budamasının ve Kelamı kötürümleştirmesinin mantığını anlaması kolay olmayacaktır. Bu yeni program, Ebû Hanîfe’den başlamak üzere, İmam Mâtürîdî’yi, Eşârî’yi, Kindî’yi, Farabî’yi, İbn Sina’yı, Bâkillânî’yi, Gazalî’yi, İbn Arabî’yi, İbn Rüşt’ü, Fahreddin Razî’yi; hülâsâ tarihte eşsiz rolünü oynayan İslam medeniyetini inşa ederek Müslümanların yüzünü ağartan ilim ve hikmet geleneğini yok saymak değil midir? Bu ilim, hikmet ve irfan geleneğini öğrenciye taşıyan ilimlerin müfredattan ya kaldırılması ya da kredi sayılarının azaltılması, uzun erimde bir zihin ve zihniyet krizi yaratacaktır.
“Müslümanların işlerini müşavere ile yürüttüklerini” söyleyen ilahî beyan, herkesi ilgilendiren konularda vesayeti reddetmekte ve ortak aklın işletilmesini emretmektedir. Her türlü bürokratik oligarşiyle mücadele eden hükümetin bu haklı mücadelesinden güç alarak Yüksek Öğretim Kurulu’ndan; bu yeni müfredatın askıya alması ve meselenin muhataplarıyla iştişarî toplantılarla yeni bir müfredat geliştirme çabası içine girmesi beklenmektedir. Bir medeniyet perspektifi olan ve bu medeniyetin sağlam bir din ayağının olması gerektiğini bir zorunluluk olarak gören ülke akademyasına yakışan budur.
Prof. Dr. Şaban Ali Düzgün
– Haber Lotus –
HLotus
Kaleminize sağlık hocam.Böyle bir kararın sinyallerini çok önceden vermişlerdi ama bu kadar keskin olması şaşırttı. Hadis ehli iş başında Rey’e ne hacet!Bu yoldan dönülmezse çok yazık olucak.
Teşekkürler Sn. Hocam, ilim adamına yakışan da böyle söylemektir. Tebrik ederim.
Hocam hassasiyetiniz için teşekkürler, ancak bu kadar yetmez . Bu yanlıştan dönülmesi için daha çok ses vermemiz gerektiğini düşünüyorum. Zira artık “ben yaptım oldu” mantığından bıktık. Bizimkiler yapıyor diye ses çıkarmamamız bekleniyor herhalde, ama yanlışa yanlış dememek de o yanlışa ortak olmak demektir.
Şaban Ali Düzgün Hocamızın ifade ettiği hususları destekliyor, adım attığı için teşekkür ediyorum. Eğer bu, dikkate alınması muhtemel bir tepkiyse, onu ortaya koyuyorum, tekrar istişare için yeni müfredatın askıya alınmasını teklif ediyorum.
Saban Ali bey,
uzun zamandandir hissedilen, su an karari verilen, hür düsünceyi öldüren yeni bir ilahiyat anlayisinin Türkiye’deki siyaset ve ilmin karmasik iliskisini göstermektedir.
Bilimi tabularla ve korkuyla sinirlayan bir anlayis elbetteki Türkiye ve dünyadaki sorunlarla yüzlesemez, zamanin meydan okumasina cevap veremeyen arkadaslarimiz bu yaptikariyla bir korku ve sovunma teolojisinin altina imza attiler.
Temeli korku ve savunma anlayisi olan bir bilim olamaz, bu yeni müfredat Türkiye’de daha bilim olamayan Teoloji bilimlerini uzun bir süre daha önüne ciddi bir duvar örülmüs oldu,
bu endiselerle yaziniz icin tesekkür ediyorum.
Prof. Dr. Ednan Aslan
Viyan Üniversitesi-Din Egitimi Bölüm Baskani
yüreğinize sağlık hocam