Bağışlamak; bizim İnsan-ı kamil olma yolunda yani Yaradan’ın bize ulaşmamız için gösterdiği noktada önemli bir adımdır. Bize karşı yapılan bir kusuru bağışladığımız takdirde biz tevekkül ve tekamül yani teslimiyet ve gelişim haline ulaşmış oluruz. Bir nevi bağışlayan insan, kendisine yapılan kusurun nereden geldiğinin idrakı ile Yaradan’ın bize gösterdiği yani insan olarak adlandırılmamızın ötesinde (İnsan suresi) bize bildirdiği noktada; “OL” dediği İnsan-ı kamil noktasında bulunmuş olur. Çünkü Rahman iyiliğe ve kötülüğe bakmaksızın herkese merhametini sunarken bizler her şeyin O’ndan yani ALLAH’dan geldiğini, bize karşı yapılan kusurun O’nun izni ile olduğunu akıl yolu ile idrak edip; Rahman’ın sözünü dinler hale geldiğimizde, Rahman’dan Rahim olan’a doğru yolculuğumuzu ruhsal olarak devam ettiririz.
Rahman olandan Rahim olana yani kendisinin yani Rahman’ın sözünü bilip, uygulayanlara açtığı bir kapıdır ki bu, yolculuk da ölüm sonrasında bir takım nimetler sunma halidir. Rahim olan ALLAH Vedud’dur, sevgide ulaşılacak en yüce gaye ( bknz: HUD SURESİ :11-52) çok sevgilidir.
Ölüm, Rahman’ı idrak ettiğimiz yerden dosdoğru ilerleyerek Rahim olan ALLAH’a her türlü ego ve nefs, savaşın bittiği yer ve “OL” dendiği andır ki; İnsan artık oluverir. William Shakespeare’in;
“OL’mak ya da OL’mamak işte bütün mesele bu!” sözü ile vurgu yaptığı gibi İnsan, ölüm halinden yaşama geçmiştir. İşte bu sebeple “İnsan Sevdiğinde Yaşar”…
Yol , içimizdedir, ruhsaldır ve ulaşacağımız nokta yüreklerimizdedir. Akıl ile idrak’ın yüreklerimize indiği yerdir.
Savaş; ruhsal’dır, Ölüm ruhsal’dır (ego, nefsin bittiği an). Bu bedensel ölümün dışında ruhsal ölüm; ruhsal savaşın kazanıldığı andır. Biz bağışlarız bağışladığımızda yolculukda bir adım daha ilerlemiş ve kusurları örtmede “gece” gibi olmuş oluruz . Biz, yükü hafiflemiş olarak ilerlerken kusurunu bağışladığımız kişiyi Affetmek ALLAH’a mahsustur.
Biz; Rahman olan ALLAH’dan Rahim olan ALLAH’a ilerlerken; yani ruhsal ölümümüzden sonra (her türlü kin, öfke, nefs, ego sonlanmasından sonra) bize, yüreklerimize dökülen Lütfu’nun varlığını hissederek kıyam ederiz (Ayakta durmak). Ruhsal diriliş budur…
“ OL” demiştir sevgili, Yol’u dosdoğru ilerleyenlere… Elif’de , Mevlana’nın Sema’sında olduğu gibi biz bir noktada başlar, bir noktaya varırız ve Sevgisini yüreğimize kabulümüzle ; bir elimiz yukarıda iken; diğer elimiz aşağıda Sevgi olanın gönderdiği davetiye ile Aşk ile yanan yüreklere Yol’u gösterir ve döneriz bir yörünge etrafında tavaf halinde, Rahman olan ile Rahim olanın birleştiği noktada..
Bu Yol ve Yolculuk her birey ve her insan içindir ki (İNŞİKAK SURESİ: 6); ruhsal olarak halden hale geçme yolunda… Davetiyede şu yazılıdır;
“NE OLURSAN OL GEL; UMUTSUZLUK KAPISI DEĞİLDİR KAPIMIZ”…
Sonsuz ve uçsuz bucaksız sandığımız Evren’i çepeçevre kuşatmış olan Yaradan’ın etrafında kendi ekseninde döndüğü anı biliriz ki; Evren, hem genişler, hem daralır doğum anında olduğu gibi.
İşte bu sebeple; MEVLANA; “Kadın bir Nur’dur sevgili değil. Kadın yaratıcıdır, Yaratılmış olan değil” sözüyle kadının ruhsal üstünlüğüne vurgu yaparken ve YUNUS EMRE; RAHİM olan ALLAH’A ölmeden ölerek yani nefsini öldürerek kavuşurken şu söz tüm varlığı ile ve ışığıyla açığa çıkmıştır; “CENNET, ANALARIN AYAKLARI ALTINDADIR”.
Pınar Sabancı
– Haber Lotus –
HLotus