Site icon

Müslümanların İslam Korkusu

Aşk’ın şaşmaz bir kanunu vardır: Her kim ki bir başkasını, aşkı var eden Allah’tan daha çok severse, en büyük darbeyi sevdiği o kimseden yer. Çünkü bir insana en büyük acıları ancak ve ancak en çok sevdikleri yaşatabilirler.

Ve böylece aşk, o nankör insandan intikamını almış olur.

Haddine varan her şey zıddına döner. Ve nefret devriminin ardından aşk ülkesi yerle bir olur. Mutluluk mu, dostluk mu, aşk mı?.. Hepsi dudakta bal, midede zehir ve çölde bir an görülüp de kaybolan serap…

Şöyle der Kur’an: Onların durumu gökten sağanak halinde boşanan ve içinde yoğun karanlıklar, gök gürlemeleri ve şimşekler bulunan yağmura tutulmuş kimselerin durumuna benzer. Yıldırımların verdiği dehşetle, ölüm korkusundan, parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Fakat Allah kâfirleri çepeçevre kuşatır. Şimşek nerdeyse gözlerini köreltecek. Önlerini aydınlattı mı ışığında yürürler, (şimşek sönüp) karanlık çökünce de dikilir kalırlar. Allah dileseydi kulaklarını sağır, gözlerini kör ederdi. Allah gerçekten her şeye kadirdir. (Bakara, 19 ve 20. ayetler)

Allah’u Teala mühlet verir, ama asla ihmal etmez ve intikamını er ya da geç alır. Zira O’nun bir adı Halim (sabırlı) iken diğer bir adı Müntekim (intikam alıcı)’dir.

Ne acıdır ki insanların çoğunun hayatı bir aldanmalar kısır döngüsü içerisinde gelir geçer. Bilmem kaçıncı aldanmadan sonra yıllardır kafa tuttukları Azrail’i karşılarında görürler ve o da kafalarını koparır. Et ve kemik bir tarafa fırlatılır. Ruh ise hesap verecektir…

Sözü İslamofobi (İslam Korkusu)’ye getirmek istiyorum. Allah’ın verdiği bedenle Allah’ın dininden korkuyormuş insanlar. Diyorlar ki Avrupa ve Amerika’da oldukça yaygınmış bu korku. Oysa ben, Müslümanlar arasında gördüğüm İslam korkusunu hiçbir yerde görmüş değilim. Belki siz de görmemişsinizdir. Zira hiçbir Batı ülkesinin televizyonları “kurban ibadeti”ni vahşet olarak lanse etmez. Ama bizim kimi Müslümanlarımız sabah sucuk, öğlen döner, akşam sarma yer ama iş kurban kesmeye gelince, “hayvanlar da kesilir miymiş!” muhabbetlerine başlarlar. Hatta kesilecek hayvanların dini inançları var mıymış, diye tartışmaya bile girerler. Hani biraz yoklayın hafızanızı Soner Yalçın ve Bekir Coşkun tayfasının neler yazdıklarını anımsayın. Anguslar Müslüman mı, falan diye soruyorlardı. Yahu angus ineğinden Müslüman olur sizden olmaz, diyen biri bile çıkmadı, çıksaydı keşke.

Her geçen gün birileri mahkeme kapılarında sürünüp “zorunlu din dersi”nden kurtulmaya çalışıyorlar. Allah’ın verdiği beden ile Allah’tan kaçmak bana garip geliyor şahsen. Lakin o insanları da anlıyorum, Allah anlatılırken içten içe haftada kırk dakika kriz geçirenleri biliyorum. -İlahiyatçı olduğum için arada bir din derslerine girmişliğim vardır- Bu kadar germemeli insanları. Hani Arnavutköy’de bir din dersi öğretmeni ücretsiz Kur’an dağıtmıştı diye 28 Şubat sürecinde adamı meslekten ihraç etmeseler de sürmüşlerdi ta Fizan’a… Normalde sürülmezmiş diyorlardı, ama şikayetçi vatandaşımız çok değerli bir generalimizin akrabasıydı.

Gelmiş geçmiş tüm küstahların rütbelerini söküp er kişi ya da er hatun niyetine gömdüren Azrail’e hayran olmamak elimde değil…

Sahi en son ne zaman bol yıldızlı bir generalimiz toprağa verilirken cenazesinde yüzlerce insan yer almıştı? Valla ben oldum olası görmedim böyle bir şey. Bir tek Eşref Bitlis… O da inançlı bir vatansever olduğu için şehit edilmemiş miydi?..

Bizim çakma Müslümanların İslam korkusunu örneklendirmeyle bitiremeyiz. Namaz kılan öğrencilere katil muamelesi yapmak mı dersiniz, başörtülülere cüzamlı muamelesi yapmak mı dersiniz, pisuvara işemediği için fişlenenleri mi dersiniz, işportacı kılığında ev ev dolaşıp etek boyu ölçme cinliğini mi dersiniz, ezan sesinden rahatsız olanların müftülüğü işgal etmesini mi dersiniz…

Valla ne derseniz deyin, Allah’ın verdiği dil ile konuşan, Allah’ın verdiği akıl ile düşünen ve Allah’ın verdiği nefes ile hayatta oldukları halde Allah’ın kurallarını küçümseyenlerin dediği gibi demeyin. Çünkü O Allah ki bir gün aklınızı da ruhunuzu da söküp alacak. İşte o gün artık hiçbir şey diyemeyeceksiniz zaten.

Bediüzzaman Said Nursi’ye 2. Dünya Savaşı oluyorken, soruyorlar, “neden bu savaş ile ilgili hiç konuşmuyorsunuz?”

O da der ki, “asıl mesele iman hakikatlerini anlatmaktır. Bir insanın imanının kurtulması ve onun cennete gitmesi en büyük meseledir!”

Ne acı ki insanlar neyi kaybettiklerinin farkında değiller. Bir gün geride bırakacakları mal-mülk için ömür tüketirler. Dini emirleri uygulamadıkları gibi uygulayanları da küçümserler, onlarla mücadele ederler. Hadi gerçekleri anlatanları sustursanız bile hakikatin kapısına kilidi vurup da onu hapsedebilir misiniz? 14 yüz yıldır bir harfi bile değiştirilemeyen Kur’an’ın bir harfini değiştirebilir misin? Ölümden sonraki Cennet ve Cehennemi yok edebilir misin? Hesaptan kaçabilir misiniz?

Sahi babalar henüz böbrek altı bezlerinde hormonlar üretmemişken, neredeydiniz? Pis bir sudan yaratılmış değil miydiniz? Mezardaki kemikler mi diriltilecek, diyorsunuz? Yahu dünyaya gelmeden önce neredeydiniz?

İşin garibi bizim İslam korkusu taşıyan Müslümanlara sorsanız, sizden daha Allah dostu olur da çıkarlar. Onlar sütten çıkma ak kaşıktırlar. Anadan doğma günahsızdırlar. Yahu bu ne çelişkidir. Kitabını okumadığın, emirlerine karşı geldiğin birini nasıl sevmiş olursun?..

Her ne ise…

Aklı olan herkes özgürce yaşayacak kendisine bahşedilen hayatı. Ve kimi alkolü sevecek, hem de ölümüne… Kimi parayı sevecek, hem de körü körüne… Kimi bir kadını ya da erkeği sevecek cicim ayı bitinceye… Kimi makamını sevecek koltuk çürüyünceye… Kimi kelimeleri sevecek sayfalar tükeninceye… Nihayetinde hepsi son bulacak ama sadece bir şey hep baki kalacak: Her şeyi bahşedene adanan aşk…

Ve bu aşk her savaşı kazanacak… İnançlarının gereğini yapmayan Münafıklar ve Müşrikler yine kaybedecekler…

Münafık demişken Kur’an’da geçen sadece bir özelliklerini yazayım:  Münâfıklar namaza kalkarken üşene üşene kalkarlar, müminlere gösteriş yaparlar. Yoksa aslında Allah’ı pek az hatırlarlar. (Nisa, 142. ayet)

Ve son söz yine Kur’anın:

Bu Kur’an, Rabbülâlemin tarafından indirilmiştir. Şimdi bu kelamı mı siz küçümsüyorsunuz? Bu nimete teşekkürünüz, onu yalan saymanız mı olmalıydı! Haydi görelim sizi, can boğaza geldiğinde, o vakit can çekişenin yanında bulunan sizler bakar durursunuz. Biz ise, ona sizden daha yakınız, ama siz göremezsiniz. Haydi bakalım eğer âhirette vereceğiniz hesap yoksa ve iddianızda tutarlı iseniz, çıkmakta olan o ruhu geri döndürsenize! (Vakıa, 80-87)

 İsa Yılmaz

– Haber Lotus –

HLotus
Exit mobile version