Ana Sayfa > Genel > “Gayb Ricalin Gördüm… Selam Ettiler Bana”

“Gayb Ricalin Gördüm… Selam Ettiler Bana”

“Yağmur damlaları

Yapraklar üzerinde kalan damlalar

Musluklardan tek tek akan damlalar

Gözlerden akan damlalar

Seyredin… Seslerini dinleyin. Amma her kişiye suyun sesini duymak nasip olmaz.”

Dr Münir Derman, işte su hakkında bunları diyor. Nam-ı diğer “Melek Hoca”. 1910 yılında Trabzon’da doğmuş. Dört yaşından itibaren Buharalı hocası Ömer İnan Efendi’nin manevi eğitiminde ilerleyip, hocasından feyz almış. Dokuz yaşında ise hafızlık tacını takmış. İrfani geleneğin ocağında yetişmiş. Etrafında çoğunlukla, derin sohbetinden istifade etmek isteyenler bulunmuş. İlkokulu özel Fransız Okulu’nda bitirip liseden sonra üniversite öğrenimi  için   devlet bursu ile   Fransa’ya gönderilmiş,  önce Felsefe-Psikoloji  tahsili yapmış ; sonra Tıp Fakültesi’ni de bitirerek doktor olmuş.

Mısır’da El-Ezher’e  de kaydolmuş ve ilahiyat tahsil yapmış.

Askerlik yıllarında Kore Savaşı’nda  bulunmuş, burada askeri doktor olarak hizmet vermiş.

Bu yıllarda bir süre Japonya’da da bulunmuş.

Yurda dönünce A.Ü. Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde Felsefe dalında  öğretim üyesi olup kısa süreli bir görev ifa etmiş. Sonra bu görevinden ayrılarak Tıp doktorluğu hizmeti için Doğu Anadolu’da görev almış.

“Gayb Ricalin gördüm selam ettiler bana… Edeb içinde divan durdular.

Kulağıma Fethiye salâtın okudular… Kırklar sonra söylediler bana…
Üçler, Yediler sonra Dörtler buz gibi su ikram ettiler bana…”

Kendi cümlelerinden de anlaşılacağı gibi, kendisine birçok manevi mertebe ihsan edilmiş. Kitaplarında bildiklerini değil, sadece müsaade edileni söylemiş. Bu arada hemen belirtmeliyim ki, üstadın kitaplarına ancak ciddi bir arama neticesinde ulaşılabiliyor. Yeni baskıları yok. Benim bulabildiklerim 1978 baskı. Kitaplarından bazılarının arka kapağında “kitap isteme” için verilmiş telefon numaraları faksa düşmekte. Ekseri sahaflar adını, şanını çok duymuşlar. Ancak eserlerine rast gelen nadir. Üstadı tanıyan sahaflarsa genelde tek cümle ile özetliyorlar: “Muhammedi melametiliğin son temsilcilerinden… vesselam.” Eserlerinden en bilineni “Su”. Toplam üç ciltten oluşmakta. Eseri okuyup bitirdiğinizde, ab-ı hayat olan su hakkında daha bir farklı düşünmeye başlıyorsunuz. Ve dudaklarınız bardağa bir başka dokunuyor. Üstad kitapta suyu her boyutuyla ele almış. Bilimsel boyutunu anlatıyor öncelikle… Tek tek. Mana boyutunu ise izin verildiği kadarıyla… Arada bir sanki okuyucunun yorulduğunu bilirmişcesine, “haydi şimdi yerinden kalk, git ve bir bardak su iç” gibi tavsiyelerde bulunuyor.

Üstadı okurken, kelimenin virgülünü veya cümlenin noktasını hiç önemsemiyorsunuz. Fakat birtakım mana bütünlükleri, kitabı elinizden bırakmanıza engel oluyor… “Kirli su yoktur, kirlenmiş su vardır…”

Işıkları ve isimleri baki olan nice “Anadolu Fenerleri” gibi, o da Ankara’nın yakın bir köyünde medfun. Vasiyetlerinde: “Dünyaya garip geldim, garip gitmem lazım. Garibin yeri tenhadadır.” Demiş ve sessiz bir köy kabristanına gömülmek istediğini belitmiş. 2.Aralık.1989 tarihinde Hakk’a yürümüş. Sevenleri ve talebeleri karlı bir Ankara gününde, şehrin kuzeybatısında, Memlik köyü yakınlarına mübarek bedenini defnetmişler.

Mezarının hemen yanında bir kabir kitabesi mevcut. Kitabede ise yine kendi yazdığı ve vasiyeti üzerine buraya konulan bir metin var:

 “KABİR TAŞIM

 Bir gövde borcum var toprağa

Verdim borcumu.

Ruhumun toprağa borcu yok benim. 

Arama toprakta beni, ben başka yerdeyim.

Toprağım temizdi, temiz teslim ettim borcumu.

Bu kabir ruhumla gövdemin ayrılış yeri.

Burada arama, burada değilim.

Azapta değil, narda değilim.

Sıkıntım kalmadı artık, aç ve yoksul değilim.

Dünyada haksızlık, sefalet, açlık, sıkıntı, dertlerle arkadaş yaşadım.

Şikayet etmedim Rabbimden, bu nedir diye…

Kırklar, yediler, dörtler, üçlerle arkadaş idim.

Hızır’la buluştum, konuştum, dertleştim, dünya yüzünde…

Şikayet etmedim kendi halimden.

Nefsinle uğraşma bu savaş değildir.

Kabirde azabın esası budur.

Bırak nefsini kendi  haline. 

Uğraşma onunla yakışmaz sana.

Gövde, nefis, ruh başka başkadır.

Yekdiğerine karıştırıp çengelleme onları.

Nefis dünyada kalır, gövde toprakta

Ruh gider aslı olan Rabbine

Burada arama burada değilim.

Azapta değil, narda değilim.

Sıkıntım kalmadı, aç ve yoksul değilim.

Gövdemi verdim toprağa borçlu değilim.

Nefsimin de derdi dünyada kaldı.

Üzme kendini, ben de senin gibiyim.

Rabbimin yanında uçar gibiyim.”

İşte Dr Münir Derman Hoca İle Alakalı Birkaç Anekdot:

Münir Derman’ın Necip Fazıl’a Bir Mektubu

21.09.1975

“Necib Bey,

Çok uzaklardan, mezarlıklardan, ihtiyarların oturduğu sapa yerlerden bir kır çiçeği safiyetiyle size sesleniyorum.
Sizi bundan 41 sene evvel Galatasaray’ın karşısında “Senyuan” denilen garip bir pastahane vardı, orada görmüştüm.
Başınızda bir bere vardı.
Garip ve yabancı olarak yalnız dışını gösteren bir genç olarak orada tesadüfen oturuyordum.
Bilmem neden size o zaman için acımıştım… Ve dua etmiştim, duam kabul oldu…
Abdülhakim Efendi’yi Eyüp’te ziyarette bu duayı kendisine söylemiştim, “oldu oğlum, bir gün inşaallah olur.” demişlerdi.

Geçenlerde bir işçide Esselam isimli kitabınızı gördüm. Vasiyet kısmını okudum. Gözlerim doldu.
Benim 70 tane 70.000 benim vardır. Size ananızın sütü gibi 7 tanesini bağışladım, şimdiden sizin olsun…
Size akıl vermek hayalimden geçmez bile…
Yalnız şunu söylemekten kendimi dizginleyemedim. Dışınız ile görünen içinizi kimseye göstermeyin.
Namsız nişansız yaşadım, yaşıyorum.

…………………………………….

Bu küçük mektubu Abdülhakim Efendi’yi geçenlerde rüyada gördüm. Size bu sebeple yazmak arzusu duydum… Bizden hakkın selamı üzerinize olsun.”

Münir Derman

                           ***                                ***                                ***

 Latif  Yıldız Anlatıyor:

 Fransızca, Almanca, Rusça, Arapçayı mükemmel bilir konuşurlardı.

Bu dillerin kültür ve edebiyatları hakkında derin bilgi sahibi idiler.

Yabancı dillerin yanı sıra bilhassa Fizik, Kimya Matematik gibi fen bilimlerinde, astronomide şaşılacak derecede bilgiliydiler.

Eskişehir’de Akademide öğretim üyesi olarak ders vermişlerdir.
Manevî ilimlerde ise O, velâyet ve tasarruf sahibi ilmî ledün sultanı ârif-i billah…. Zamanın son Velîsi… Büyük sultan…

Eserleri başka kitaplardan derleme değildir. Bizzât kaynak. Velâyet-i Resûlullah kendi gönül havzından fışkıran mübârek bilgilerdir.
Notlarını titizlikle hazırlar yanlışsız olması için dikkatle yazdırırlardı.
Derman hazretleri hiç bir maddî servete sahip değildi.

Almanya’dan döndükten sonra, Ankara’da bir otel odasının mütevazi şartlarında yaşadı son demlerini… Evi yoktu.

Eşi ile birlikte yalnız başına, eski tanıdığı dostlarıyla yetindi.
Ömürlerini ağır rıyâzat ve çilelerle, büyük sıkıntılar, dertler içinde insanlardan uzak, namsız nişansız bir kul olarak geçirdiler.

Çok az yer, pek az uyur, suyu çok az içerdi.

Günde bir iki lokma veya bir zeytinle yıllarca oruç tuttular. Tarikat kurmamışlardır.

Ancak vaazlarından ve doktorluğundan kendisini tanıyan ve hakiki seven sayılı kimseler ona yanaşmışlar ilminden istifade etmeye alışmışlardır.

HAKK’ın heybetini taşıdığı mübârek bedeni daima güzel kokar, insanı tesir altına alırdı…
Peygamber ve Ehl-i Beyt sevgisi hücrelerine kadar yayılmış görünür bir ahlâk idi onda…
Nokta kadar şikâyet-bıkkınlık taşımayan sükûn ve teslimiyetin göründüğü tertemiz bir simâ…

Ağır sıkıntılar çileler ve dertlere rağmen yüz buruşturduğu, of bile dediği görülmemiştir.
Tıbbın çâre bulamadığı felçli bir çocuğu, görmeyen âmâ bir genci himmetleriyle iyileştirdiler.

Bunun gibi sayılamayacak kadar menkıbe hâline gelmiş çok hadiseler olmuştur.
Yanaşılması güç, kendisini ele vermeyen, içini göstermekten uzak duran, celâlli yapısının altında, derya gibi sevgi, merhamet ve şefkat görünürdü… Çok celâlliydiler.

Bazen gürler konuşurlar fakat aynı zamanda da gözlerinden yaşlar akar yine konuşurlardı.
 

                                ***                         ***                         ***

 “Hiç İle Kırk Oluruz

Hiç ile Kırk oluruz… Üç kişi bir de ben, bir de hiç bir taife teşkil ederiz. Gezeriz… Hem Kırk’ız, hem Dörd’üz hem Hiç’iz biz…
Bulunduğumuz yerde Kırk oluruz biz…
Çünki biz Kırk’larız da ondan…
Elini tutmak istediğimizde şükrün mukabili değil de Bahane ararız biz…
Birinde bahane bulduğumuzda ben ile üç kişi ve Hiç görünürüz…
Elini tuttuğumuzu içimize alırız heman Kırk oluruz ve İki görünürüz… Ondan sonra ister görünür ister görünmeyiz biz…
Biz her yerdeyiz, her yer bizdedir…
Gündüz cismani, gece ruhani işlerimizle meşgulüz biz…
Bizi görürler… Bulamazlar… Zira gaflet ve şüphe bulutlarıyla örtülüyüzdür…  Bin  bir renkte  görünmeğe mecburuz…
Vazifemiz çok ağırdır… Âfatları bahane ile biz önleriz… Biz yer yüzünde bahane arayıcısıyız… Biz bahane ile Kırk kişi olduk…
Bizi bazen Veli, bazen meczup, bazen zındık görürler… Bu hal bizim sükun ve huzurumuzu bozmamak için Allah’ın bir vergisidir…
Bu kadar çeşit içinde sebat edip şüpheyi silen elinde bahane bulunan bizden faide görür… Bizden faide gören şükrün tadını bilir…
(…)
Kendi kendine itimad eden, şüpheleri kıran bahane aramağa başlar… Bahane habersiz yakalanır… Saklanır, günü geldiğinde senden o bahaneyi sorarlar,
o zaman el tutulur… Bizim duamız bize yaramaz başkasına yarar… Çünki Biz Allah için dua ederiz nefsimiz için değil… Kıymet de buradadır…
Onüç senedir Kırklardanım… Kırkların Yedinci, en genciyim…
Türkiye’de üç kişi vardır Kırklardan… Üç Suriye, Üç Mısır, Dört Irak, Yedi Medine, Altı Mekke, iki İspanya, iki Hindistan, Bir Kafkasya, Bir Salamon adaları, Bir Cava, Bir Çin, Bir Güney Afrika, Bir Güney Amerika, Dört
tanesinin de yeri söylenemez… Bunların yerleri icabında derhal değişir.
Hali hazıra göre söylüyoruz…
(…)
Kırklar da görünür dünya ile, görünmez ruhani alemi yekdiğerine rapteden  köprü  gibidirler…  Yekdiğerleriyle Kırklar   izni   ilahi   ile kendi   telsizleriyle   her   an konuşabilirler… Yekdiğerlerini her an görebilirler…
Mekan, Lâmekanı setreden bir perdedir…. Perdeyi kaldırdığın zaman mesafeler yok olur…
Çok tuhaf söylüyoruz; cidden tuhaftır… Bu kelime gafletin ta kendisidir. Size tuhaftır, fakat asıl hakikat budur…
(…)
Kendi kendine sual: “-Bu da Kırklardan olduğunu söylüyor doğru mu? Yok canım…”
Cevap: Kırkları sen boynuzlu, kuyruklu veya başka türlü mü zannediyorsun?…
O da kul.. Amma Kul…
Şüphe yolundan çıkmayana birşey vermezler…
Şüphe; inanmanın zelzelesidir. Hepsini yıkar yerle bir eder…
Kırkları kaçırdın elinden. Allah’a ısmarladık…
(…)
Hakikati herkes anlarsa dünyada kul kalmaz… Dünyada o kadar Veli’ye ihtiyaç yok…
Sen yine bildiğine devam et… Bizim sözlerimiz başka mıntıkanın lakırdılarıdır. M.D.”

HLotus

5 thoughts on ““Gayb Ricalin Gördüm… Selam Ettiler Bana”

  1. Ceyhun hocam, kalemine sağlık. Bir insan ancak bu kadar güzel anlatılabilir.Dr. Münir Derman!ı duymuştum ama evliyaullahtan olduğunu bilmiyordum. Allah mekanını cennet eylesin. Allah senden razı olsun..

  2. Hem maddi hem de manevi ilimlerde bir derya olan Hakk dostu Doktor Münir Derman hazretlerini tanıttığınız için çok teşekkürler…

  3. Münir Derman Hazretlerinin kitaplarının temini için Necmettin bey ile iletişime geçebilirsniz. 0536 318 11 95

    Kitaplarını varisi olan kızı bastırmakta ve Ankara’dan göndeirlmekte. Kendileri çok güzel bir şekilde ilgileniyorlar. Hepsine teşekkürler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.