Esma-i Hüsna’da yer alan 99 isim, sadece zikir ve dua aracı değil aynı zamanda Allah’ın zatı, sıfatları ve fiilleri hakkında önemli bir bilgi kaynağıdır. Örneğin Sâni (sanatlı bir şekilde yaratan), Bedî (Örneksiz yaratan), Hallak (Her an yaratan) ve Müdebbir (Her şeyi sebepleri ve tedbirleriyle yaratan); Tanrı’nın yaratma kudretinin varoluşun ve kâinatın tüm boyutlarını kapsayacak kadar çok yönlü ve katmanlı olduğuna işaret eder.
Divan şairleri, mutasavvıflar ve İslam filozofları, yaratıcıyı Kur’ân’da Allah’a nispet edilen isimlerin yanı sıra farklı isimlerle de teşbih ve tenzih etmişlerdir.
“İnnallahe cemilun yuhibbul cemâl” yani “Allah güzeldir, güzel olanı sever.” sözünü düstur edinen divan şairleri, güzelliğin kaynağı ve aynası olarak gördükleri Allah’ın vasıflarını ve zatını layıkıyla övebilmek için gazel ve kaside türündeki şiirlerde farklı mazmunlar kullanmışlardır.
Felsefede ve tasavvufta mazmunların yerini mefhumlar almıştır. Temel olarak varoluşun sırlarını / sınırlarını, insan-tabiat-kâinat üçgeninde irdeleyen mütefekkirler ve münevverler, Antik Yunan’da ortaya çıkan temel kavramları, kendi disiplinleri ve inanç sistemlerine göre tahlil, tetkik ve teşrih etmek için mevcut mefhum ve medlulların birçoğunu yeniden isimlendirip sınıflandırmış; literatüre / ıstılaha da birçok yeni kavram ve terim kazandırmışlardır.
Yazının bundan sonrasında felsefe ve tasavvuf tarihinde yer etmiş yirmi mazmun, mefhum ve tabir, kısa açıklamalara yer verilecektir. Mademki İslam’ın ilk emri “Oku”dur, Allah’ı başka isimlerle yani farklı düşünce ve inanç sistemlerindeki kavramlarla okumak, fâniliği ve ebediyeti, kâinatı ve doğayı, eşyayı ve öteki’yi, hülasa özümüzden taşıp varoluşumuzu kaplayan / kapsayan her düşünceyi, hissi, özneyi ve eylemi, “başka bir göz”le okumaya kapı açan anahtarlardan biri olabilir.
- Vacibülvücud: [Zorunlu Varlık] “Varlığının sebebi bizatihi kendisi olan varlıktır. “Her icadın bir mucidi vardır.” önermesinde icat ile “Mümkün Varlık”, mucit ile “Zorunlu Varlık” kastedilir.
- el-Hamilülevvel: [İlk Özne] Özne, fiili işleyendir. Yaratmak, sonrasındaki tüm fiillerin de dolaylı ya da doğrudan faili sayılacağı için Allah, İlk Özne olarak kabul edilmiştir.
- Mebdeyievvel: [İlk Kaynak] Tasavvufa göre güzelliğin ve aşkın, İslam felsefesine göre ise aklın kaynağı Mebdeievvel’dir. “Allah önce aklı mı yoksa aşkı mı yarattı?” mütefekkirler ve hükema arasında yıllarca tartışılan konularında başında gelmiştir.
- Sebebievvel: [İlk Neden] Platon’un “idealar âlemi”ni gerekçelendirirken ortaya attığı “İlk Neden” kavramının. Latince karşılığı Causa Prima’dır.
- el-Vahidevvel: [İlk Bir] Allah’ın bir ve tek oluşu, onun eşi benzeri olmayışına delalet eder. Vahdetivücud inancına göre O’nun dışında her şey fâni olduğu için hakikatte mevcut olan tek varlık O’dur. “İlk Bir” ismi, “Ehad” ve “Vahdaniyet” kavramlarına tekabül eder. Özellikle 15. yüzyıldan sonra daha sık kullanılmaya başlanan “Ferdivahid” de aynı anlama gelmektedir.
- Cevherilâmekân: Cevher, öz ve varlık manasına gelir. Allah’ın cisimden ve mekândan münezzeh oluşu ise “lamekân şeklinde nitelendirilir.
- Mevcuduıtlak: Varlığı, başka bir varlığın mevcudiyetine bağlı olmayan, kayıtsız şartsız, mutlak olan anlamına gelir.
- Camiulezdad: [Zıtların Birliği] İslam inancına göre kâinattaki her şey zıddıyla kaim olur. Örneğin karanlık, aydınlığın karşıtı olsa da ikisinin de varlığı birbirine bağlıdır. Sıcak-soğuk, kötülük-iyilik, diri-ölü gibi hem somut hem soyut tüm unsurlar da bir bütünlük arz eder. Örneğin iyilik ancak kötülüğün var olabildiği bir düzlemde anlam kazanır. Bu bağlamda, esmayıhüsnada yer alan Muiz (Yücelten) – Muzill (Rezil Eden), Bâis (Dirilten) – Muhlik (Helak Eden) gibi isimler, çelişki ya da oksimoron değil bir bütünün lazımıgayrımüfarık yani birbirinden ayrılması mümkün olmayan parçalarıdır.
- Küntükenz: [Gizli Hazine] Tasavvuftaki en önemli kavramlardan biri olan Küntükenz hem Molla Sadra, İbn-i Arabi, Sadreddin Konevi gibi âlimlerin hem de divan şairlerinin eserlerinde geniş yer bulmuştur. Bu terim, “Kâinat neden yaratıldı?” sorusunun tasavvufi yanıtı olan “Ben gizli bir hazine idim. Bilinmek istedim. Bilinmek için kâinatı yarattım.” kutsi hadisinde geçer. Kenzimahfi de aynı anlama gelir.
- Mahıemraz: Hastalıkları yok eden, şifa veren demektir.
- Vahibussuver: Varlıklara suret veren, onlara şahsiyet kazandıran anlamına gelir.
- Mukallibülkulûb: Kalpleri hâlden hâle çeviren. Yaratıcı kullarını üzüntü-sevinç, fakirlik- zenginlik, idbar-ikbal gibi hem menfi hem de müspet hallerle sınar. Kalplerin hâlden hâle çevrilmesi, kulun sabrının, takvasının, imanının ve ihsanının imtihana tabi tutulmasıdır.
- Karibimüteal: Yakın ve Üstün Olan. Yakınlık Allah’ın Cemal, üstünlük ise Celal sıfatına dâhildir.
- Sabitimuharrik: Hareket etmeyen hareket ettirici. Allah, hareketten ve değişimden münezzehtir. Buna karşın, kâinattaki her hareket, her değişim, onun kontrolünde ve gözetimindedir.
- Deryayımuhit: Her yanı çepeçevre kuşatan deniz. Divan edebiyatında Allah deniz yani varlığın kendisi ve tamamı iken âşık “kemterinaçiz” yani hiçbir hükmü ve önemi olmayan bir damladan ibarettir. Fenafillah makamında, âşığın ve arifin Allah’ın zatında yok olması, damlanın denize dönmesi, onda akması şeklinde yorumlanmıştır.
- Fevkattam: Tamın Üstünde. Tıpkı Rabbülrabb (Rablerin Rabbi) isminde olduğu gibi fevkattam mefhumuyla da Allah’ın sayı, sınır, mukayese kabul etmeyen bir azamete sahip olduğu dile getirilir.
- El-Vahidülkesir: Bir / Çok. Tek manasına gelen Ehad ve her şeyi kendisinde toplayan anlamındaki Cami isimlerinin bütünlüğüne işaret eden bu kavram ilk kez İbnü’l Arabî tarafından kullanılmıştır.
- Kendini Düşünen Düşünce: Plotin’in “Sudur” olarak da bilinen “On Akıl” teorisinde, Aristoteles’in metafiziğinde ve Farabi’nin felsefesinde, Allah, bizatihi akıl olmasının yanı sıra aynı zamanda akleden ve akledilendir. Onun kendi zatını düşünmesi ile İlk Akıl ortaya çıkmıştır. Faal Akıl adıyla da bilinen Onuncu Akıl ise yerküreye ve insana en yakın, Allah’a ise en uzak akıldır. Bu teoriye göre kâinatta var olan ve gerçekleşen her şey, bir anlamda Allah’ın düşüncesidir. Tasavvufta ise kâinat Allah’ın kendi cemalini seyrettiği bir ayna olarak nitelendirilir.
- Failimuhtar. İstediğini yapmakta özgür olan. İnsan her ne kadar, yaratıcı tarafından akıl ve irade ile taltif edilse de hem kendi varlığının hem de içinde yaşadığı âlemin sınırlı mahiyette oluşu, onu mutlak özgürlükten mahrum kılar. Cüzi iradeye sahip olan insan, her zaman istediklerini seçme ve yapma imtiyazına sahip değildir. “Ameller niyetlere göredir.” hadisinde de insanın eylemlerinden çok niyetlerinin önemli olduğu vurgulanmış, kulun yaptıklarından değil yapmak istediklerinden ve yapmaya çalıştıklarından sorumlu olduğu ifade edilmiştir. Külli irade ve külli akıl olan Allah ise istediğini yapmakta tamamen özgür olan tek varlıktır.
- 20-Hû: Allah isminin kısaltılmış şekli olan Hû, aynı zamanda Allah’ın mutlak surette gaybi olan hüviyetini ve mahiyetini teşkil eder. Bazı kaynaklarda “zat” olarak geçen bu mertebede tecelli ve temaşa yoktur. Bu nedenle Hû’nun künhüne varmak muhaldir.
[TDK referans alınarak neşredilmiştir.]
HLotus