Kırmızı Kapaklı Defter
1-Küçük bir bulut geldi çok uzaklardan rüzgârla, aklımın köşesine yerleşti birden. / -bir nesneyim belki de / -Kara bulutlar, sessiz ovalar, dingin sular akar zihnimden. Yıkıcı kalabalıklar, nesnenin esrimesi, 1946 İstanbul insanları, yağmur, kar, dağlar ve ovalar, nehirler, nesneler. –bodrum günceleri. -1919 öğlenden sonrası. –gövdenin esrimesi. –ressam. Tek bir çizgi. –renklerin, seslerin ve kokuların arkadaşı… -Bir patika. Daha çok şose. /-dar sokak. –yüzü, Cumhuriyet’in ilk günleri. –bir ağaç tanıdı bir anlamı olmalı, dedi. –yaşam ölümündür. –işte kurşun kubbeler şehri İstanbul’da. / İnsanlar sokak sokak / ev / ev. / ve sarı uzun cesur işçiler. /bir şehirdesin ki kimse seni tanımaz.
-1918 kuşları. -28 ağustos 2008 –kuru yaprakların hışırtısı. –bir İstanbul kitabı- -akşamüzeri serinliği.-delta ve çocuk. –güzel ırmak. –kuşların doğum gününde olacağım. –avluya düşen gölge. –dün dağlarda dolaştım evde yoktum. –şairin kanı. –atlas. –kül. –deniz eskisi. –şiirin gizli tarihi. -İstanbul –günaydın yeryüzü. –Türkiye şarkısı –Köroğlu. -Galile Denizi. -çivi yazısı. –otağ. –Mısırkalyoiğne. –Âşıkhane. –Şenlikname. –taşbaskısı.
2-bitkileri öğreniyorsun, otları, çiçekleri, bir de taflanı. Başlıyorsun incelemeye tutup iki ucundan. Bir pelin yaprağını koparıyorsun sonra, öz suyu çıkıyor eline. Bir dalı kanatıyorsun yininden. uzun incecik bir söğüt dalını, damarlarını sayıyorsun.
…
Gövdeni öğreniyorum. Memelerini, gözlerini / Dudaklarını öpüyorum. “Bunlar dudakların.” diyorum. / Sırtına, kasıklarına, koluna sarılıyorum. / Haritasını çiziyorum aklıma birden. / Dünyanın en güzel etini öğreniyorum. / Öz suyu çıkıyor elime, böyle böyle öğreniyorum. / Sonra damarlarını sayıyorum bütün gün. / O zaman anlıyorum çoğalıyorum dudaklarından. / Kalemi ve kâğıdı elime alıp durmadan çalışıyorum. / Tutup bir pelin yaprağına anlatıyorum bütün bunları.
3-Ve yüzünü alıp çıktım. / Öğleye doğruydu. / Dünyada sizinle İstanbul olmak varmış. / Üç kişi oturmuş çay içip göğü okuyorlardı. / “Günler kısaldı, hava kâğıt gibi!” dedim. / Bir yaprak sıyrılıp düşüyor ağaçların arasından. / Sevgilim, işte eylül bitmemiş şiirler gibidir. /Ağzın ağzımın içindeydi içimin harını boşalttım. / Ben senin krallığın ülkene yetiştim bilmez miyim?/ Sonra yeniden kente çeviriyorum gözlerimi. / Sen ki eski kentleri seversin eski sokakları.
4- Ne yazsak zamanı yazarız. / (oradan bakıyoruz). –Ara zamanları siler şiir. –Cenindir şiir. –zor olan şiirin hayatını yaşamaktır. – Bir şiir yazılıp yeryüzüne çıkmışsa dünyada bir şeyler değişmiştir. –kekemedir ozanın dili. –bir yeryüzü tanığıdır ozan.
5-dipleri sevdim, en dibi, uç dibi, daha da dibi. Dip oldum elbette. Olmadı kitapların kuyusuna indim. İnsanlar tanıdım… Duygular… Yeryüzü… Gökyüzü… Suyun bilinçaltı…
-Ölümü tanıdım. / Mayıs ayının ılık günleri yüzüme çarpınca: / (Ben daha korkunç aşk ayaklanması oluyorum. / Kör bir dilencinin sesinde… )
-/ Gün geceyi uyandırıyor, açıyor perdesini. / Ve ben senin sıcak sularına ağmışımdır
…
Gök indi inecek. / Ben gözlerimi uzun uzun yürüdüm.
…
-Ne yapıyorsunuz kuşlar göklerde? / Yeryüzü kitabına çalışıyoruz, birlikte.
…
/– “Kuş seslerine kulak ver.” dedim… Başkalarıyla iyi arkadaşlıklar kurayım, dedim…Kaçmak, kaçmak, kaçmak istedim.
“Saat beş!” deyip uyandı gözlerim. / Sarmaşık rüzgârda oynadı durdu camda.
…
6-Daha sonra ortaya çıkacak metnin kahramanları, kendilerine yabancılaşarak sahnede; karmaşık bir imgenin atmosfer içinde rollerinin ne olduğunu unutacaklardır.
-Bilincim, başka bir eylemin arkasından her gün sürükleniyor.
7-yaşadığı dünyaya yabancı kalmış, iç içe geçmiş iki yabancıyım. Bu iki yabancı eylemin, hareketin, rüyanın özü…
–istek yoksa ten ölüdür
-Sahi, yüzünde kaç nehir yaşıyor? –Sen varken kötü bir şey yoktu,
…
Sen gel bizi yeni vakitlere çıkar.
8-“Pek çok olay geçti başımdan.” dedim… -Birlikte iyi pazarlar! Bol bol çay kahve içelim, güzel sohbetler edelim.
9-“Velhasıl iyi olalım.” dedim. İyi şiirler aradık eski kitaplardan. Şiir ikindilerinde, öğrenci defterlerinde… –gün kitabını açıyor, / düşünür artık uzaktaki bir evi.
-“bir vadiyi uyandırıp döndüm.” Sığırcıklara bir göğü gösterdim,
10–Ebemkuşağına bakıyordum, inimde… Döndüm. –ölüm. // yolcuklara çıkmayı beceremedim, kalmaya da imkân kalmamıştı. Biri: “gitme” der miydi ki bir gün bana… // “Sonra herkes mutlu olmak ister,” dedim, “mutluluğu başka şeylerde arar.” dedim…
11--tanrı mı var olup da var olmayan varlık.
Şanlı beden / sevgili çakal.
12-Yağmura çıktık uzun uzun, yeryüzünün yaşına çalışıyorduk.Dünyayı değiştirmeye çıkalım birlikte, birbirimize birer armağan alalım…
-Yağmur tipiye dönüyor birden içimin karanlık kuyularında, /… /// / / dışarıdaki gürültülere karışarak kendimi unutmak istiyorum. Sıkılarak boğulduğum boyaları sıvanmamaktan dökülmüş odamın ruhuna bilincimi teslim etmiştim çoktan. Hâlbuki daha dün karar vermiştim artık daha fazla zaman harcamayacaktım bu mekânda. /
Tutunmak istedim. Kaçtım. /-sonra sinemaya, şiire, insana, dedim… Tutunmaktan niye kaçtım? Korktum elbette… Bir korkak oldum. Korka korka dünyayı oydum. Böyle böyle yaşadım. Hatta en sevilene ve sevgimize en iyi karşılık verene tutunayım, dedim.
–bir zamanlar yalnızlık güzeldi Mısır’da
…
Kuşlar kalkıyor aya irini üstünden / .
…
Ben uyandım bir aşk demekti bu dünyada.
-Zaman bizim değildir; dedim. //- sevgililerin ayrı ayrı öldükleri, her zaman bölünmüş olarak doğduklarına tutunayım.
13–Bir bulut geldi karanlık bir sözcükle çekip gitti. // Olmadı, ömrüme bak, dedim. En çabuk öfke gider, dedim. Ne kadar görkemli yıkıp yakmışsa o denli çabuk gider.
-Dün akşam şarabı çok kaçırdım herhâlde. “Düşünürken buldum kayayı.”
14-/ Ve yüzünü alıp çıktım. Öğleye doğruydu. / Dünyada sizinle İstanbul olmak varmış. / Üç kişi oturmuş çay içip göğü okuyorlardı. / Günler kısaldı, hava kâğıt gibi! dedim. / Bir yaprak sıyrılıp düşüyor ağaçların arasından. / Sevgilim, işte eylül bitmemiş şiirler gibidir. / Ağzın ağzımın içindeydi içimin harını boşalttım. / Ben senin krallığın ülkene yetiştim bilmez miyim? / Sonra yeniden kente çeviriyorum gözlerimi. / Sen ki eski kentleri seversin eski sokakları.
15—Yürüyorduk bir deniz kıyısında. 1962 sabahı. Kapalı. Sisli. Felçli bir çocuk yüzü gibi dünyaya ve ölüme mi ne? / Gün düşmüştü. Çan çalarak ve ateş yakarak… Göğe. / Duyar gibi bir yıkıntıyı. Yürüyor muyduk? -Üç adam. Birden bir alana çıkıyoruz. Galiba hiç konuşmuyoruz. / Gök ağdı gerimizde! Ben sıkıntıyım! Mı diyordur. / Hep eksiklik duygusu veren… Ürperten ve donduran… / O gün yavaş yavaş bıraktı sakalını, bıraktı uzasın. / Gider sonra yüzünü yıkar, balıklarını kızartır.
16- Ben ki seninle aştım yaşları usulca. / Ne kadar bir su suysa o kadar… işte öyle / En eski ölüleri -ve bir batığı uzun uzun… / Gibi sessizce yaşamış kendi dışında her şeyi. / -Bir dalın kıvrılışını; seyyar bir fotoğrafçıyı. / Duru mu duru ve daha sessiz ve o kadar. / Bir yaprak bir yaprak ne kadar yapraksa öyle. / O kadar! -Beyaz bir gül olursa biliyor musun? / Ben ki seninle bir şiirde bir satırı aştım. / Bir suya bakarken, -bir suya… İşte öyle. /
17-Aşklara uğradım. …/ yarım kalmış sevişmeler bir gün tamamlanır mı bilmem bir tamlayanı vardır elbet, dedim. /// Seviştim, kırmızı ülkenle, unutmam. / Kırmızı. Korkunç. İnce ince yüzünle. / Terimizle ıslandı kırmızı denizler. / Koyuna sevdanın. Gövdendeki aşkla. / Kırmızı kırmızı elmalarınla. / Korkunç / İnce ince gövdenle…/ Kırmızı. Korkunç. / Deli taylar gibi bir güldür oraların. / Korkunç dudaklarınla. Boyuna aşkım. / Kalır bir gün bir yalım güzelliğin. / Krallığıma. Kırmızı. İnce. Korkunç.
18-Matematikte yutan eleman gibi hayattı tümleyen elemandır aşk’ dedim. /
…
Anlam sıkıcıdır, demiş şair.
…
-Bir şiirin gövdesine yerleşerek onun iç ritminde nesnelere yaklaşmak. Nesnelerin ve hayatın öz benliğinde aynaya tutmak…
19-Yeryüzü kendi lisanında kendini anlamsız ifade eder. İşte, edebi karakter çıkmış olduğu merdiveni devirmeye çalışır. Tam burada bulur şiiri, yer altı suları gibi. Yeryüzü karşısında iddiası yok, onu sadece betimlemeyerek bir yüklem bulmaya çalışır. Yeryüzünün gövdesini, omurgasını ve ruhunu bilinçten bulmak için…
17–unutkanlıkla dolduruyorum belleğimin çukurunu. Bellek, onun içine yuvarlanmış ne varsa düşlere bölmüş.
18-Şekilsiz gölgeler kalsın geriye. Kulaklarını sımsıkı kapa öyle bağır evrenin sonsuzluğuna. Başka bir zamansızlık damardan akıyor. Odaya güneş girmiyor. Vücudunda parlayan kara güneşler. Sesler, hırıltılar, in cin top oynuyor dar vakitlerde.
her şey, her şey ayı gözleyen Babil’le başladı.
Adlar onu izledi. Adlandırınca, her şey sıkıcı oldu. Sessizlik bozuldu. Büyük sessizlik.
19-Unutmam her şey dünyanın bir ucundan tutuyordu. Baktım, zaman adını alınca tanınmaz oldu. Adını bir türlü usunda tutamıyordu bir kuş. Sıra dağlara geldiğinde, adlarını bilmiyordu hiçbiri.
21–Suyun kalabalığıyla / Yaşadım / Her yerde. / Su umudu biliyor.
22-Nereye böyle kuşlar? / -İlhan Berk’in “delta ve çocuk” kitabını okumaya.
23-Güvercinler el elle İlhan Berk okuluna devam ediyor.
24–Güneş cebinde / Bütün gün kuş avladım
25-İlhan Berk: -İşte İstanbul’un 1944 insanları
26-Ağzın ağzımdaydı / çünkü-ağzının ilk hatırasıyım.
27-Sen bir ağaçsın:-kubbeler şehri İstanbul’dasın.
28— Sen nerelisin? / -Ben Akdenizliyim.
29-Aşk: beyaz bir çocuktu / İlhan Berk’in şiirlerinde. /
30–Yaz tatile çıktı. / evde yok.
şiir bağışlamaz: ya vardır ya yoktur.
HLotus