Ana Sayfa > Edebiyat > Yanlışın Cenazesi

Yanlışın Cenazesi

Hasan da nerede kaldı diye düşünürken Nuriye bir taraftan süsleniyordu. Bu sefer şenliğe onu da götüreceğine söz vermişti.

Sarılar köyünün şenlikleri meşhurdu. Onların köyünde Sarılar’ın hiçbir şeyi sevilmez ama şenliği ballandıra ballandıra anlatılırdı. Hasan bu sefer onu kandırmasa iyiydi. Traktörünen gitmek canını sıkıyordu. Sadece canını mı elbisesine de zarar veriyordu. Hem her zaman mı böyle giyiniyordu canım.

Hazırlanıp Hasan’ın kahvehaneden gelip onu arabayla alacağı köşeye doğru yol aldı. Karşıdaki kadınlar ona bakıp gülüşüyorlardı. Fısıldaşarak alay ettiklerini fark etti.

“Ne o kız acıkta bir şey mi gördünüz?”

“Ne oldu Nuriye, kimi beklersin?”

“Hasan’ı beklerim kimi olacak… Tövbeee!”

“Sen biraz daha bekle belki gelir. Hasan Ağa çoktan Sarılar’ın yolunu tuttu.”

Ağlayacaktı. Dişlerini sıktı. Bu kancık karıların ağzına laf vermek olmazdı. Sinirle evin yoluna döndü. Yine traktöre kalacaktı.

Köyün kadınları Salim’in traktörüne doluşup şenliğe giderlerdi. Ancak o hep kocasının Toros’uyla gitmeye özenmişti. Hasan bulduğu ilk arabayla Sarılar’ın yolunu tutar, Nuriye’yi yanına almazdı. Bu sefer gideceğine söz vermişti. Ancak yine sözünü tutmamıştı işte. Tüm yol boyunca zoruna gitti bu durum.

Hasan çoktan -her zaman olduğu gibi- semaha girmiştir. Hz. Ali zamanından beri hasret çekmiş gibi, güvercinmişçesine döne döne semaha duruyordur. Ah alacağın olsun Hasan. Beni köyün kadınlarına yine rezil ettin, diye söylene söylene Sarılar’a da az kalmıştı. Traktör, toprak yolda çukurlara girip çıktıkça kadınlar üstüne doğru kaykılıyor, o da elbisesini çekiştirmek zorunda kalıyordu. Sürekli elbisesini düzeltmesi ve traktördeki kadın kalabalığı içindeki sıkıntıyı daha da büyütüyordu.

Köye yaklaşırken yükselen dumanları görünce kadınlar bir şamataya tutuştu. Belli ki mangallar yakılmış; kuzular çevriliyordu. Köyün erkekleri komşu köylerden gelenlerle birlikte çoktan kafaları bulmuşlardır. İçlerinde tanıdıkları kadınlar da vardı. Kim bilir, neler neler giymişlerdi. Sarılar’ın kızları, aileleri fakir olsa da güzellikleriyle komşu köylerin adamlarını kendilerine âşık ederdi. Bu yüzden de birazdan görecekleri şenlikte kendilerinden daha güzel kıyafetler giyeceklerini düşünen kadınlar şimdiden kıskanmaya başlamıştı. Bir tek Nuriye oralı olmadı. Hasan’ın kumarı vardı. Bankaların kredileriyle de başı dertteydi. Ancak kadında gözü yoktu neyse ki. Allah nefsini bir tek bununla sınamamıştı. İçi rahatladı. Kaçak bir gülümsemeyle uzakları seyre koyuldu. Bir yandan kadınlar gülümsemesini fark etti mi diye çaktırmadan kontrol etmeyi unutmadı.

“Nuriye aba sen ne gülüyorsun kendi kendine?”

“Kız sanki biz yabancı mıyız? Her seferinde ‘Yok beni Hasan götürecek.’ diyorsun. Gel işte bizimnen, götürüyor ya Salim.”

“Kör olasıca adamlar da erken gidince ne yapıyorlarsa. Baksana kadını güzel elbisesiyle traktör tepelerinde kodu gene.”

“İyidir Hasan’ım… iyidir de işte erkekleri biliyonuz. Büyümezler. Yaptı yine yapacağını. Canı sağ olsun.”

Traktör ansızın durunca kadınlar düşeyazdı.

“Salim Ağa yavaş olsana öldürcen bizi.”

“Salim Ağa motur mu bozuldu?”

Seslere kulak veremedi Salim. Donup kalmıştı. Gördüğü manzaranın kâbus olmasını istedi. Keşke birazdan karısı Salim uyan horluyorsun, deseydi.

Sarılar’da şenlik olmamış; Sarılar tümüyle yakılmıştı. Hamile kadınların karınları deşilmiş, küçücük çocuklar duvar diplerinde öldürülmüştü. Öldürmekle kalmamışlar tüm insanları da ateşe vermişlerdi. Yerde duran ölü kadınların kızların başında beyaz tülbent, vücutlarından sızan taze kanın kırmızısı ile birleşiyordu. Sarılar’ın kadınları ölürken de güzeldi.

Erkekleriyse silaha davranamadan öldürülmüş, belli ki kadınlarına siper olmuştu. Hasan’ın beraber askerlik yaptığı Bıyık Hüseyin de meydandaki ölüler arasındaydı. Bir başkası direğe bayrağı asacakken öldürülmüştü.

İlk şoku atlatan Nuriye meydandaki ölüler arasında Hasan’ı aradı. Tanıdığı insanların ölülerini görünce takati tükenmişçesine duraksıyor, elini kalbine götürerek ağlıyor sonra aklına Hasan’ı gelince bir başka ölüye geçiyordu. Saatlerce neredeyse her ölüye baktıklarını düşündüler, baktıkça çaresizce ağladılar. Hava kararmaya yakın muhtarın yerindeki telefon geldi akıllarına. Dışarlıklı damatlardan Mustafa bağlatmıştı bu telefonu. Mühendisti Mustafa, mühim adamdı. Şimdi ise katledilmiş bir adamdı Mustafa. Tüm köy severdi. Komşu köylerde. Toplu cenaze töreninde utanıp komşu köyler gelemeyecekti. Yaşayan yakınlarının yüzlerine nasıl bakacaklardı ki? Mustafa’nın ise yüzü tümüyle yanmıştı.

Telefonla jandarmayı aradılar. Jandarma ertesi gün öğlen geldi. Geldiğinde köyün kahvehanesinde uyuyakalmış buldu Salim’i, Nuriye’yi ve kadınları. Jandarmanın yanında hiç beklenmedik biri daha vardı…

Hasan otostop çektiği arabadan yanlış yerde inmişti. O gün Sarılar’a hiç gelmemişti. Karşısında gören herkes afalladı. Mutlulukla şaşkınlık birbirine karışmıştı. Önce Hasan davrandı. Nuriye’ye önce sarıldı. Kadın konuşacak gibi olunca “Sonra anlatırım.” dedi.

Bugün Hasan’ın cenazesi vardı işte. Sonra anlatırım dediği o anın üzerinden yıllar geçmişti.

Hasan bir şeyler geveledi ama Nuriye “Deli deli konuşma, tövbe de…” demekten ileri gidemedi.

Kara sakallı, kara giysili, kara tüfekli ve karanlık adamlar Sarılar yolunda önünü kesip “Biz seni tanırız, buralarda gezinme.” demiş. Hasan da korkudan soramamış bile. Dediğine göre bu gördüğü adamlar üç harfli taifesindenmiş. Esteüzübillah. Tabii canım. İçine öyle bir ürperme düşmüş. Başka ne olsundu?

Zaman zaman bunu anlatınca Nuriye alay eder, Hasan da çaresiz “Ben askerde komandoydum.” diye altta kalmamaya çaba sarf ederdi.

O gün Sarılar’a traktörle gidenlerin haricinde herkesi de inandırmıştı karşısına çıkanların cin olduğuna. Zaman zaman duyulmuyor değildi cin düğünleri de. Cinlerin türlü türlü eziyetleri vardı. Nasıl ki insanın kötüsü var. İnançlıysan bilirsin, cinin kötüsü olmaz mı canım?

Bunları dinleyen gazeteci de kaydı kapatıp Hasan’ın mezarına üç kürek toprak attı. Ölmese tanışıp bir de kendisinden dinlemek isterdi. Bu haberi yayınlatacak gazete de bulamayacaktı gerçi. İçi sıkıldı. Taziye evinin yolunu tuttu.

Editör

Merve Yezda Bingöl

HLotus

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.