İster modern insan Homo sapiens diyelim ister teolojik olarak ilk insanlar Âdem ile Havva diyelim; bu ilk insanların ortak bir bilince sahip olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki bu; ölümlülük bilincidir. Ölümlü –ya da fâni- olduğunun bilincinde olan insanın ilk işi, ölümsüzlük arayışı gibi gözüküyor. Cennette yasak meyveyi yiyen Âdem ve Havva’nın bu yönelimi, saptamayı doğrular niteliktedir. Ölümsüzlük arayan, onu neredeyse bulup çıkarmaya, uzun yolları aşmaya, devlerle ve türlü yaratıklarla savaşmaya hazır olmalıdır. Tıpkı en yakın arkadaşı Endiku’nun ölümüne tanık olan, tarihin ilk kahramanı Gılgamış’ın ölümü tanıyıp ondan korkması ve ölümsüzlüğü araması gibi.

İnsanoğlunun en eski sözel yaratısı olan Gılgamış Destanı, Sümerler yazıyı icat ettiklerinde kil tabletlere aktarılarak kalıcı hâle getirilmiş ve böylece insanlık tarihinin ilk yazılı eseri ortaya çıkmış oldu. İnsan kültürünün bundan böyle yazılı eser vermeye başlamasıyla yazılı tarihi anlayabiliyorsak eğer Sümerlerin tarihi ve medeniyeti, insanlığın da tarihidir denilebilir. Bu yüzden Gılgamış’ın ölümsüzlük arayışını okurken hem ilk edebi metni okumanın heyecanını hem de ölümlülük karşısında duyumsadıklarını hissetmedim diyemem.

Tabletlerin bazıları kırık veya okunamaz olduğundan dolayı bu destansı şiirde eksiklikler olsa da on iki tablet kendi içinde bir bütünlük taşımaktadır. Öncelikle şunu söylemek gerekir ki Sümerler MÖ 5000’li yıllarda Aşağı Mezopotamya’da görülmüş bir halktır. Çok tanrılı inançları vardır. Gılgamış ise Bağdat ile Basra arasındaki bir Sümer yerleşkesi olan Uruk kentinin kralı.
Gılgamış Destanı’na, özet olarak şu şekilde değinebilirim:
Gılgamış; Uruk kentini görkemli surlarla çevirili olan Uruk kentinin acımasız, bir o kadar güçlü kraldır. Buna karşılık Gılgamış’la başa çıkması için Tanrıça Aruru kilden bir adam yoğurur ve ona Endikuadını verir. Yabanda hayvanlar arasında büyüyen Endiku bir kadın tarafından ehlileştirilerek kente getirilir. Gılgamış’la kapışan Endiku onu yenemez keza Gılgamış da galip değildir ancak aralarında kısa sürede meydana gelen bir dostluk meydana gelir ve çok yakın arkadaş olurlar.

Bir gün Gılgamış, sedir ormanına gidip (bugünkü Amanoslar) oranın dev bekçisi Humbaba’yı öldürmek ve Uruk’a kereste getirmek istemektedir. Bunun üzerine Gılgamış ve Endiku gerekli hazırlıkları yaparak yola koyulurlar. Yolda korkulu düşler gören Gılgamış’ı Endiku bu konuda cesaretlendirir. Uzun bir yolculuktan sonra ormanın eteklerine varırlar. İki arkadaş Dev Humbaba’yı öldürmeyi başarır ve kestikleri sedir ağaçlarını Fırat üzerinden taşımaya başlarlar. Uruk’a vardıklarında Tanrıça İştar, Gılgamış’ın yakışıklılığına vurulur. “N’olur, benim kocam ol” diye onu ikna etmeye çalışsa da Gılgamış onu geri çevirir. Tanrıça buna çok öfkelenir ve Gök Boğası’nı onun üzerine salar.

Boğa öyle bir boğadır ki bir puflamasıyla içinde üç yüz Uruk yiğidinin sığacağı bir çukur açılmaktadır. Ama iki arkadaş boğanın da hakkında gelir ve onu öldürür. Tanrılar bu duruma çok kızar ve Endiku’yu Gılgamış’a yardım ettiği için cezalandırırlar. Bunun üzerine Endiku hastalanır ve ölür. Gılgamış arkadaşının ölümü karşısında çok üzülür uzun süre yas tutar. Daha sonra korkunç bir ölüm korkusuna kapılır ve “ölümsüz yaşam”ı aramaya karar vererek yollara düşer. Gide gide görünüşleri korkunç Akrep Adamlar’ın beklediği Çatalbaşlı Dağ’a ulaşır. Oradakiler, ona yolculuğunun nedenini sorarlar ve sebebini öğrendikten sonra dağa girmesine izin verirler. Gılgamış uzun ve zorlu bir yolculuktan sonra birçok güçlüğün üstesinden gelerek Utnapiştim’in bulunduğu Ölümsüzlük Ülkesi’ne, Dilmun’a varır.

Utnapiştim, Gılgamış’a Tufan serüvenini anlatır çünkü Utnapiştim, yaşam tohumunu ve çeşitli canlıları gemisiyle Büyük Tufan’dan kurtaran kişidir aynı zamanda tanrılarca ölümsüz yaşam verilen tek kişidir. Utnapiştim, Gılgamış’ı gücünü görmek için yapacağı sınavı şöyle izah eder:
“Denizin dibinde bir ot var. İnip onu bulabilirsen ölümsüzlüğü elde edersin.” Bunun üzerine Gılgamış denizin dibine iner ve otu bulur, yukarı çıkarır ama büyük bir talihsizlikle -çok geçmeden- onu Yer Aslanı’na (yılana) kaptırır. Ve Gılgamış hastalanarak ölür.

Bugün, adına “uygarlık” dediğimiz yazılı bilgi birikiminin ilk biçimi, Sümerlerde geliştirilip çevreye yayılmış görünüyor. Sümerlerin bulduğu ilk yazı, belirli değişimler geçirerek Fenikeliler aracılığıyla Yunanlara ve oradan tüm Batı’ya yayılmıştır. Akdeniz çevresinde oluşan semavi üç dinin –Hristiyanlık, Yahudilik, İslamiyet- temellerinde Sümer inançlarının çok derin etkileri de bulunmakta. Ben, inançların bu ortak noktalarından tespit ettiğim birkaç noktaya değineceğim*:
1.Tablet 80. dize: Kilden (çamurdan) yaratılışla ilgili:
“Ellerini yıkadı, bir tutam kil alıp çölün ortasına bıraktı,
orada yarattı yiğit Endiku’yu, o kaya parçasını.”
2. Tablet 121. dize: Kurban kesmek.
“Uruk’ta kurban kesilirdi her zaman;
insanlar arınsın diye.”
4. Tablet 18. dize: Okuyup üflemek.
“ ‘Dağ, bana bir düş getir, uğurlu bir düş!’ dedi.
Enkidu Gılgamış’a okuyup üfledi.”
6. Tablet 96. dize: Cehennem.
“İnerim Yer altı Ülkesi’ne, cehenneme,
salarım ölüleri oradan, yesinler diye sağları.”
7. Tablet 95. dize: Yas tutmak, kirli saçlarla gezmek.
“Mutlu kullarımı yasa büründürecek senin için
kirli saçlarla gezecek senin ölümünden sonra.”
11. Tablet: Büyük Tufan. Bu kısmın başlangıç bölümündeki yaklaşık iki yüz dize Büyük Tufanı ve Utnapiştim’in gemi inşasını, çeşitli canlılardan gemiye alıp Tufan’dan kurtuluşu anlatmaktadır.

Ayrıca çeşitli inanışlarda görülen veya ilginç bulduğum bazı bilgiler şunlar:
3. Tablet 23. dize: “Ve tapınakta yetişmiş Tanrı kızları.”
(Tanrı Kızları: Sümer ve Asur tapınaklarında buraların giderlerini karşılamak için fuhuş yapmakta olan genç kadınlar bulunurdu. Bu fuhuşun bir amacı da bunu yapan kişinin tanrıyla bütünleşmesini sağlamaktı. Bu kadınlar sokağa çıktıkları zaman bu özellikleri anlaşılsın diye başlarını örterlerdi. Çevirenin notu Syf :32)
4. Tablet 23. dize: Büyülü Çember. Koruyucu bir çember.
“Sonra onu yatırdı;
çevresine büyülü bir çember çizip.”
6. Tablet 74. dize: Kurbağaya dönüşmek.
“Sen bu sözleri duyunca
vurdun, Tallalu’ya döndürdün onu”
(Tallalu: Akadca kurbağa.)
*Türkiye İş Bankası Yayınları Gılgamış Destanı 19. Baskı Çeviri: Sait Maden
HLotus