Ana Sayfa > Köşe Yazıları > Ve Bir Soru: Bekir Coşkun’un Suçu Ne?

Ve Bir Soru: Bekir Coşkun’un Suçu Ne?

Albert Camus, Düşüş adlı romanında kahramanının ağzından Avrupalılar için şöyle der: “Her zaman söylerim, bana kalırsa bizim hemşerilerin iki azgınlığı vardır: biri fikir, öteki zina (…) Ara sıra geleceğin tarihçileri bizim için ne diyecekler, diye düşünüyorum. Modern insanı anlatmaları için iki cümle yeter: Çiftleşir ve gazete okurlardı.”

Modernleşme sokağına paldır küldür dalmış, karşısına çıkan her şeyi ceplerine doldurmuş Türk insanı da korkarım ki aynı düşünceler ile tarihe geçecek. Yalnız birkaç fark ile: İyi sevişme sahnesi izler. Gazete okumaz, sadece resimlerine bakar ve bir türlü fikir üretemezlerdi…

Amcasının eşi ile birlikte olan Behlül faciasından sonra gündem şimdi de “Fatmagül’ün suçu!” ile çalkalanıyor. Televizyoncular, “arz talep meselesi,” diyorlar. Onlara göre halk bunları görmek istiyor. Görmeden ölse gözü açık giderler. Kanıtları da tavan yapmış reytingler.

Demek ki bizim gittikçe küçülen geniş ailelerimiz yanlarına ergenlerini de almış, üçlü koltuğa kurulup, duvarı kaplarcasına devleşen plazmalara kilitlenmişler.

Bu kadarı ile de yetinmeyip, bir başka kanaldaki Kılıç Günü dizisinin eşcinsellerine bakmışlar…

Neresinden bakarsanız bakın dizi dizi rezalet almış başını gidiyor. Her akşam bir başka kanal, bir başka utanç sahnesi…

Aklımıza takılan soru: Acaba halk bunları gerçekten istiyor mu? Ve bu dizilerden hayatlarından kesitler görüyorlar mı?

Yapılan araştırmalar hiç de iç açıcı değil. Resmi kayıtlara göre: Türkiye’de kadınların yüzde 35.6’sı bazen yüzde 16.3’ü sık sık aile içi tecavüze uğruyor. Neredeyse her iki kadından biri tacize uğruyor.

Tabi bir de bunun gayri resmi tarafı vardır. Birilerinden çekindiği için günahını saklama gereği duymuş. Karnındaki bebeğini kürtaj ile aldırmış…

Daha geçen gün gazetelerde yer alan bir habere göre liseli bir kız, kürtaj ile bebeğini aldırıp pencereden aşağıya atmış.

Münferit vakalarla genellemeler yapmak zor olsa da tecavüze uğradığı için töre cinayetine kurban giden ya da intihar eden kızların dramını unutabilir miyiz?

Ya ülkemize gelen turistlerin yapılan anketlere göre rahatsızlık duydukları ilk şeyin “taciz” olduğunu!..

Lisede çıkan kavgaların yüzde doksanının “kız meselesi” yüzünden meydana geldiğini…

Babasının kız yurduna yazdırdığı üniversite öğrencilerinin erkek evlerinde sabahladıklarını. Ve sayılarının hiç de azımsanmayacak derecede olduğunu…

Halk arasında ahlaki anlamda bir bozulmanın yaşandığı su götürmez bir gerçek. Lakin kitle iletişim araçları sayesinde bu bozulmanın önüne geçmek, insan haklarına saygı duymayı, onurlu ve erdemli olmayı öğretmek yerine; neden yangına körükle gidilsin ki?

Neden bazı gazeteler Kurtlar Vadisi’ndeki şiddet sahneleri karşısında gösterdikleri kınayan tavrı, “tecavüz” sahnelerine karşı da göstermesinler ki?

İçimden bir ses, “boşuna beklersin,” diyor.

Medyanın bu konuda taraf tuttuğu aşikar. Hatırlarsanız Kurtlar Vadisi dizisi Show Tv’de yayınlandığı sıralarda, Doğan Medyası müthiş bir saldırı politikası yürütüyordu. Neredeyse, sokakta kavga eden her gencin öfkeli yumruklarının sebebi olarak Polat Alemdar karakteri gösteriliyordu. Hatta Hürriyet’te çalışan bir gazeteci Necati Şaşmaz’ın asker kaçağı olduğunu bile yazmış, yalanı ortaya çıkınca işinden olmuştu. Bir süre sonra Kurtlar Vadisi Kanal D’ye geçince, Polat Alemdar karakteri haber bültenlerinde aniden örnek insan, diye tanıtılmaya başlanmıştı.

Bir şeylerin ikiyüzlü yürütüldüğü çok açıktır. Gazetelerinde, özellikle de bu gazetelerin internet sayfalarında “pornografik” yayınlar yapan, sonra da “tecavüze, tacize” uğramış insanları acımasızca, vurun kahpeye, dercesine teşhir eden bir yayıncılık anlayışından ne bekleyebilirsiniz ki?

Hadi onlardan umudu kestik. Ülkede bu yayınları denetleyen bir mekanizma olmalı değil mi? Eğer varsa böyle bir mekanizma, lakin iş işten geçtikten sonra sadece ceza yağdırma işlevi görüyorsa, ne işe yarar ki!

Görünürde en sağlıklı yol anne ve babaların çocuklarını bilinçlendirmeleri. Oysa balık yine baştan kokmuş galiba. Hem televizyon karşısına geçip, hem de, “kızım bakma!” demek ne kadar tutarlı olabilir? Sen çocuğun gözünü kapat, ama kendin nefes nefese izle…

Dizi dizi rezalet de sürüp gitsin böylece…

Bekir Coşkun’un Suçu Ne?

Söz medyadan açılmış, hazır “tecavüzcü Coşkun” edebiyatını da tamamlamışken, bir de Bekir Coşkun’u yadedelim.

Hani duymuşsunuzdur. Hürriyet’ten sonra şimdi de Habertürk’teki köşesinden sürüldü.

Tanımadınız mı?

Yahu, hani şu, muhafazakâr Türk halkına, “bidon kafalı, göbeğini kaşıyan adam” gibi tabirlerle saldıran yaz-ar.

Şimdilerde Emin Çölaşan modunda takılıyor. “Kovuldum Ey Halkım,” sendromunu yaşıyor. Ve “ilk beni bertaraf ettiler!” diyerek sine-i millete yalvarıyor. Suçu ekmeğini yediği patrona atmaktan daha onurlusunu (!) yapıyor. İktidarı hedef gösteriyor.

Ben hep şuna inanmışımdır. En büyük değişimi halk yapar. Geçen referandum bunu çok iyi gösterdi. Yazar Coşun’u kovduran da kendisine hakaret edilmesini yıllarca sineye çeken halk olmuştur.

Bugün NTV’deki bir programda Hürriyet’in eski Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, Bekir Coşkun’un kovulması karşısında duyduğu üzüntüyü dile getiriyordu. Onu her sabah okumaktan çok büyük zevk alıyormuş.

Yahu adama sormazlar mı: Madem bu kadar zevk alıyordun bu adamdan, neden bir yıl evvelinde kovdun kendi gazetenden?!

Sonuç olarak dizi dizi rezaleti de bitirecek olan halktır. Yoksa bu film böyle gelmiş böyle gider.

Fikir üretemeyen senaristlerimiz biraz Monte Kiristo’dan, biraz Gossip Girl’den, biraz da eski Türk edebiyatından çalar çalar piyasaya sürerler.

Yetmiş milyon bizi izliyor, derler ya hani…

 İsa Yılmaz   

– Haber Lotus –

HLotus

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.