Filistin’de yaşanan zulme baktığımda bir süre sonra aklıma gelen; bizde, “Doğu’da ya da daha dar kapsamda Türkiye’de böyle şeyler yaşandığında derli toplu fikir beyan edebilen var mı?” sorusuydu.
Birçok sosyal bilimcinin çalışmalarında yer verdiği Jürgen Habermas dahi entelektüelliği bir tarafa bırakıp burada taraf oluyordu ama bizde bu sorunla ilgili Namık Kemal’in Ernest Renan’la girdiği tartışma kadar bile tartışmaya girebilecek insanımız yoktu.
Cumhuriyet’ten önce başta Şinasi, Namık Kemal ve Ziya Paşa gibi isimlerle başlayan gazetecilik serüveni Türkiye özelinde düşünmeyi derli toplu hâle getirdiğimiz ilk dönem olarak hesap edilebilse de İslam’ın Orta Çağı, Batı’nın Orta Çağı’nın aksine düşüncenin mantığa oturtulduğu ve bugün için bize rivayet gibi gelen büyüleyici bir başlangıçtı. Bugün Batı –aslında- Helenistik bakış açısını İslam’ın Orta Çağı’ndaki düşünürler vasıtası ile bir başka deyişle onların süzgeciyle görebiliyor.

Burada Orta Çağ demişken bir toplum veya -daha geniş bir ifade kullanacak olursak- medeniyet, refah dönemlerinde düşünerek mi bunu sağlıklı bir şekilde dile getiriyor diye sormadan edemiyoruz.
Dünya, Batı ve Doğu olarak beraber düşünüldüğünde aslında Sanayi Devrimi ile birlikte coğrafya fark etmeksizin savaş hâlinde. Hâl böyle olmasına rağmen bazı toplumlar ekonomik ve siyasi yönden en güçsüz oldukları zamanlarda dahi düşünürler çıkartabilmiştir.
Burada kastım yazar veya şair olup zaman zaman bir şeyler düşünüp bunları yazıya dökenler değil. Düşünmeyi bir meslek nevinden bir “şey”cesine tüm hayatına yayabilen ve varlığının ereği hâline getirebilenlerdir.

Tanzimat ile birlikte başlayan bizim aydınlanmamızda Şinasi başta olmak üzere birçok Tanzimatçıyı düşünür sayabilir miyiz öyleyse?
Cumhuriyet’e geldiğimizde Cemil Meriç, belki de bize has bir düşünürlüğün kapısını aralayan önemli isimlerden olmuştur. Zaman zaman Tanpınar da medeniyetimize dair yazıp çizmiştir.
Yukarıda “düşünür” olarak ben Cemil Meriç’i daha çok düşünme eylemini kendisine iş edinmiş biri olarak buluyorum.
Ancak Cemil Meriç dahi belli kesimler tarafından benimsenebiliyor. Kaldı ki onun için solcular daha çok para verseydi solcular için de yazardı diyen dahi var.
Hoş, Tanpınar’ın kendisi para için milletvekili olduğunu dahi belirtiyor. Bugün kalmadı bu dürüstlük!
Daha günümüze gelirsek bir şekilde akademide yükselmiş, adının önünde “prof.”, “dr.” gibi isimler olan ama aslında literatürdeki şeyler hariç yeni bir şey söyleyemeyen kişiler düşünceleriyle baş tacı ilan ediliyor.
İlk Çağ filozoflarıyla mukayese edersek bu son saydığımdansa Şinasi’ninki dahi daha el emeği bir düşünürlük oluyor.

Oysa yazılı basında herhangi bir toplumsal sorun yaşandığında daha çok, acaba “filan kişi bu konu hakkında ne demiş?” diyebileceğimiz insanlar olmalıydı. Bunun yerineyse televizyon kanallarını ve sosyal medyayı apartman dairesinden bozma üniversitelerden alınmış unvanlarıyla birtakım kimseler dolduruyor. Bu kişilerin fikirleri de aslında belli düşünce kuruluşlarının ya da siyaset mühendislerinin onlara sufle verdiği şeylerden öteye gitmiyor.
Çok şey mi istiyoruz diye düşünüyorum bazen. Dünya çıldırmış gibi bir yöne doğru giderken bu kaosu kozmosun iyiliğine çevirecek kimse görünmüyor.

Doğu’da anahtarlar var. Ancak anahtarların hangi kapıyı açacağını kimse bilmiyor.
Batı nakil etti. Sonrasında belki akıl etti. Bugünkü çıldırmışlığın faturasını ise insanlık ve en çok da çocuklar ödüyor.
Bu arada yukarıda bahsini açtık ama yarım kalmasın. Henüz Jürgen Habernas’a bu topraklardan kimse düşünmenin araçlarıyla felsefenin cephesinden cevap veremedi.
HLotus