AYTAÇ ARS’ın Kaleminden
Ayanısabite, İslami literatürde; hem şeyh-i ekber (en büyük şeyh) hem de şeyh-i ekfer (en kafir şeyh) olarak ilan edilecek kadar en uçlarda cevelan eden İbn Arabi’nin keşfettiği ve sistemleştirdiği bir kavramdır. Umuruademiyye, arzımadumat ve daireivücut olarak da nitelendirilen ayanısabite’ye kısaca “varlık dairesi” diyebiliriz.
Varlık, İslam felsefesinde ve tasavvufta madum (namevcut), muhal (var olması imkânsız) mümkün ve zorunlu olarak dörde ayrılır.
Yaratılan her şeyin ve herkesin varlığı da yokluğu da bir olduğu için mevcudatın tümü mümkün varlıktır. Nedenler zincirinin tıkandığı yerde, “ezeli” ve “ebedi” sıfatıyla kaim olan, kün fe yekün emriyle bilimsel terminolojide Big Bang’i, tasavvufi ıstılahta varlıkdairesini başlatan ise Zorunlu Varlık’tır.
Ayanısabite ise mümkünler âlemindeki varlıkların, zorunlu varlık’ın ilmindeki sabit suretleridir. Suretler; her ne kadar hem kendi içindeki dairede hem de sonsuz akıştaki dairelerin etrafında, ebediyete kadar sonsuzla birlikte deveran etse de onların “olmuş”, “olmakta olan” ve “olacak” tüm hâlleri, ihtimalleri ve dönüşümleri, ilahi ilim katında “bilindiği” için bu şekilde nitelendirilmektedir. Yani burada “sabitlik” varlığın katı ve donuk edilgenliği değil, anbean değişiminin kadim ilim tarafından tasdik ve takdir edilmesidir.
Dört Taayyün
Taayyün kelimesinin anlamı, belirme, ortaya çıkmadır. Tasavvufta ise Allah’ın zatında (yani peygamberlerin bile erişemeyeceği en yüksek mertebesinde, en gizli özünde) mevcut olanların zuhur etmesi anlamına gelir. Ayanısabite dört taayyünden oluşur. Bunlar, mevcudatın varlık sahasına inmesi ve hiçlik larvasından sonsuzluk imago’suna erişmesidir.
1- Lataayyün
Zorunlu Varlık’ın zatında zatı ile zatı için tecelli ettiği mertebedir. Bu mertebede hem “tecelli” hem de “tedelli” söz konusudur. Tecelli, “varlaşma”, “tedelli” ise zatın tenezzül etmesi yani madumların mümkün olabilmesi için özünden taşması, pinhandan ayana doğru zuhur etmesidir.
2- Taayyünievvel
Bu merhaleye “şuunisabite” de denir. Taayyünievvelde şeyler, mündemiç oldukları için birbirlerinden ayırt edilemez.
Eşyalar yok değil, olmamıştır. (Henüz)
Eşyalar var değil, olabilir. (Her an)
Örneğin 2029 yılında doğacak olan ilk bebek madumdur. Yoktur fakat “şey”dir. Çünkü bebeğin, o tarihte doğacağı –Zorunlu Varlık- Allah tarafından bilinmektedir. Öyleyse bebek, “şey” olarak madum, imkân ve potansiyel olarak mevcuttur.
3- Taayyünisani
Bu mertebede şeyler artık birbirinden ayrılmaya ve ayırt edilmeye başlar. Her bir zerrenin birbirinden tamamen farklı olması (örneğin her insanın parmak izinin farklı oluşu), ayrı varlık renklerine ve kokularına sahip olmasından ileri gelir.
Taayyünievvelde incimad (donmuş) hâlde bulunan varlık, taayyünisanide imtidad (yaygın) hâldedir. Yaygın olmak / yayılmak, büyümek ve tekâmül etmekle eş değerdir. Ayanısabitede her varlık, istidadına yani yaradılıştan ve doğuştan gelen yeteneklerine göre gelişir.
4- Taayyünihariciye
Kendisi bâtın, sureti zahir olan ayanısabitenin son mertebesi. Yani Kâinat, Dünya, Güneş, deniz, gökyüzü; yani aşk, ilim, resim, müzik, tabiat, her şey ve hepsi.
Bu mertebede;
İmkânlar, mümkün,
Madumlar, malum,
Mevhumlar, mevcuda dönüşür.
Ex Nihilo Nihil Fit – Hiçlikten Hiç Çıkar ve var olan bir daha hiçliğe karışamaz.
Çünkü Ayanısabite, Allah’ın kendi cemalini sırlarla kaplı Kâinat aynasında seyretmesidir. Bakılanın, “bakışta bakan”ı görmesi, varlığın Zat’ın dairesinde ebediyete kadar sonsuzla birlikte deveran etmesidir.
O, gözünü bir saniye kırpsa ya da başını başka bir yöne çevirse tecelli durur, varlık donar. Fakat O, görüneni görünmeyenlerin aynasında görmeyi sürdürdükçe kadim an yani sürekli yenilenen ama asla yinelenmeyen sonsuz şimdi, yepyeni renkler, biçimler, tınılar, suretler ve hakikatlerle akmaya, dönmeye, doğmaya, doğurmaya ve yaratmaya devam eder.
(Daha geniş bilgi için TDV İslam Ansiklopedisi “A‘YÂN-ı SÂBİTE” maddesşnden istifade edebilirsiniz.)
HLotus