ARDA CEVAHİR
Arapların, Farsların ya da Türklerin, Batı’nın modern teknolojisini kullanmaktan başka çağdaş yaşamla ne bağı vardır?
Dünyanın geri kalanını dize getirmiş kahramanlardan ibaret bir tarih bilinci çevresinde, üstyapılar yerine kişilere saldıran şu terörizm dediğimiz kin dalgasını büyütüp beslemekten başka ne yapmaktadır Orta Doğulular? Hep bir küffar topluluğu, faşist yığını, bölücü takımı vardır yok edilmesi gereken. Kendileri, şükür ki Âdemoğlunun en ayrıcalıklı soyu olup Allah’ın vatan kıldığı cennetlerde doğmaktadırlar, Allah, en kutsal inancı kendilerine kader kılmıştır, kâfir doğmak da vardı işin bir yanıyla.
Petrol desen fışkırır, gaz desen milyon kere maşallah, berikiyse üç denizle çevrili açık hava müzesi mübarek!
Ne var ki bunca zenginlik bu uluslara tavşan uykusu uyutmaktadır, aç yırtıcıların çevrelediği cennet bahçesi tehdit altındadır. Tezinden geci yok birlikler oluşturmalı, kıtalar hazırlanmalı, Haçlı karşısında ulusal bağımsızlık ruhu seferber edilmelidir. Haçlı, her şeyiyle saldırmaktadır: Topu tüfeği, medyası mafyası, masonu misyoneriyle. Azıcık gözümüz dalsa paslı hançerini boynumuza sürtecektir.
İtibarı, askerî geçitte füze selamlamakta gören Orta Doğulu, töreler ve törenler terbiyesinden geçmiş evlatlarıyla gururlanmakta, ecdadının küffara kan kusturmuş onuruyla kutsanmaktadır. Onun için şu gotik katedrallerin, şehirleri sulamış Roma kemerlerinin hiçbir değeri yoktur. O, sadece katedral, bir ibadethane görür, bilim ve sanat Kur’an’a uygun değilse ya kâfir icadı ya komünist oyunu ya da mason lobisidir. Düşmanlar da bölüşülmüş gibidir. Cihatçı Arap için başdüşman Yahudi iken laik Türk için komünisttir. Arka çıkan olmadığından komünistin hâlli basittir ama Yahudi, dünyanın dört bir yanına ahtapot kolu gibi yayılmış zenginleriyle devletleri kolayca ayartmaktadır.
Arap için mesele, bu baş düşmanla toprak çatışmasının ötesinde, Yahudi’nin yeryüzünden silinmesi zorunlu öz varlığıdır. Bütün Yahudi erkekler kısırlaştırılır, son Yahudi bebesi de ceninken öldürülebilirse birkaç on yıla dünya temizlenecektir. Arap, toprak meselesini dünya sahnesinde kostüm gibi taşımaktadır. Asıl davaysa kökenseldir. Bir somun ekmekten başka yiyeceği, üstündekinden fazla giysisi bulunmadığını düşündüren yoksul Filistinlilerin İsrail askerlerince itilip kakılan sahipsizliği, başka memleketlerde yürek dağlasa da Arap için bulunmaz nimettir. Bu yolla o, tüm Filistinliler ayrı ayrı altın madenine sahip de olsa iki ayrı devlet olunup barış içinde geçinilse de gıdım yumuşamayacak Yahudi nefretini haklı çıkarmaktadır. Çünkü o “Yahudi”diyse kendisi de “İslami”dir ve İslamlık da Allah katında İslam’a uymayanı katletmekle yükümlendirilmiştir. En başta da Yahudileri!
Evirip çevirdiği masonik dolaplar bir yana, Yahudi, Arap için fitnenin ta kendisidir. Yılanın başı küçükken ezilmeliydi ama bir yol serpilip gelişti işte. Bu, iyi mi iyidir yoksa Haçlı icadı internet eliyle deistleşen, ateistleşen yeni nesil genç Filistinlilere cihat ve öldürme tutkusu nasıl aşılanabilir? Rousseau’nun bir cümlesinden, Shakespeare’in bir sonesinden daha değerlidir roket fitili. Böylelikle Arap, dünyayı İslam düşmanı ilan ederken namazı kılıp zekâtı vermediğinden Allah’a ve Peygamber’ine savaş açmış dünyanın geri kalanını düşman ilan edenin İslam olduğunu düşünmez bile. Yahudi, savaş alanında payına ilk düşen olduğu için şimdi onunla boğuşmaktadır, sırası gelince Hillary Clinton da burkaya sokulacaktır. Hasan el-Benna’nın talebeleri kimsesiz Filistinlilere önderlik etmektedir.
Filistinliler; kadın çocuk İsrail askerinin elinden kaçıp kurtulmaya çalışırken bize varlığının bir veçhesiyle, kıstırılmış ve kurtarıcısı bulunmayan o acınasılığı ile görünür. Oysa kaçırıp kurtardığı aynı zamanda kinidir de. Silahlara olduğu kadar kitaplara, tutsaklığa olduğu kadar özgürlüğe de duyduğu kin. Yahudi, tüm Filistin’i ona bırakıp dünyanın öte ucuna da gitse sönmeyecek Yahudi nefretidir çığlık çığlığa öfkesinin nedeni. Ona göre Yahudi, uzaya da gitse bir karış toprağı hak etmeyen vatansızdır. Kedi aslanı boğmaktadır, Filistinli direnişçiyi dişlerini yerinden sökercesine hiddetlendiren budur.
Hem Yahudi kimdir ki! Allah emriyle lanetlenmemiş midir bunlar? Allah’ın azapla müjdelediği bu topluluk mu kaderimizi tayin edip bize istikamet çizecek? Böyle düşünmekle Arap, bunca hasımlığın ortasında Filistinlilerin toprak davasının yitip gittiğinin farkına varmaz. Ya göç edecek ya savaşacaktır, her iki şıkta da yok olmayı ya da yok edilmeyi seçecektir. Böyle olmasını kendi seçmiştir, Filistinliyi kalkıp kendi yükümünden arındırmakla ona sadece acıma besleriz. “Herkesin bir vatanı var, Filistinliler insan değil mi?” sözü burada edilir. Entellektüelin aldandığı nokta da budur. O, hümanizm gereği, durumu bir sınıf, ezen ezilen ikiliğine indirgedi mi çözümün hallolduğunu sanır. Böylelikle nesnel baktığını, giderek bir tür diyalektiğe vardığını düşünür, şema bellidir. Mesele, ezen ve ezilen iki dünyanın çatışmasıdır. Bu durumda, diyelim Amerika, İran’a saldırdığında, Molla Rejimi safında yer tutacaktır. Oysa bakalım ki İranlı Molla ya da Filistinli kendi durumunu böyle kavrıyor mu? At sahibine göre kişner. Gerek İranlıyı gerek Filistinliyi bağlı olduğu gelenekten soyutlayıp ezen ezilen düzlemine çekmek için bin asır gerekir. Onun gözünde ancak bir tür ezen vardır o da şeriat düşmanıdır, o ancak tek bir koşulla, Müslüman oluşuyla ezilendir. Kaldı ki o, ezilen gibi soyut evrensel bir tanıma indirgenmeyi de istemez. Kalın çizgilerle alnına kazınmış yazgısının anonimin ardında silinip gitmesine rıza gösteremez. Peru’da da ezilen vardır, dünyanın filanca yerinde de. Onun için insan yalnız “Müslüman”dır, kâfirin cenaze namazı da kılınmaz ya! Dengeler ancak Müslüman-kâfir olarak kurulabilir, öteki türlü diyelim, Yahudi dünyanın başka yerinde ezilen olduğunda kılını kıpırdatması gerekecektir.
Entellektüel, bu durum karşısında yalnızca sorunun tahliline yönelmektedir. Doğrudur ki ezilen Filistin halkı kendi mülkünde kiracı konumuna düşürülmüştür ve yine doğrudur ki bu hak savaşının hakkı yenmiş tarafıdır, savaşmak zorundadır. 47’deki BM kararına, İsrail’in bağlı kalmayıp fırsat buldukça toprağını elinden aldığı, sınır genişlettiği de doğrudur ki bunun da ne ahlaki ne insanî yanı vardır. Fakat zorbanın iktidarı altında ulusalcı olmak, onunla aynı zorbalığa ortak olmaktır. Hamas’ın füzeleri vatan savunması adına ateşlense de düşüncesi tam tersi yönde Filistinliyi vurmaktadır. Filistin halkı, dayak yiyip saçından sürüklenen kadın görünümünden öteye geçememektedir. Eh, füzeler ateşlendikçe de İsrailoğullarının barış meleği olacağını beklemek de budalalık olur.
Bize öyle geliyor ki Hamas’ın da İran’ın da temel korkusu, halkının aydınlanmasıdır. Müslüman tebaa, bilim okumalı ama bundan hemen ilim üretmelidir. Ama bu ilim de kendi dışındaki herkesi suçlayacak bir bilince odaklık ederse geçerli olacaktır. Kan düşmanıyla eşit olmadığı fikriyle yetiştirilen nesiller, hasmıyla hak eşitliği üzerine anlaşmaya varabilir mi? İnsanın evrensel varlık olduğu düşünümden yoksun kılınan bir toplum, evrensel hukuka dayalı bir düzen tasarlayabilir mi? Böyle olursa yoksul Filistin halkı, başdüşmanı konumundaki Yahudi karşısında eli böğründe kıvranmaktan nasıl vazgeçebilir? Yahudi, Nazi karşısında kıvranıyordu, Filistinli ise Yahudi’den önce kendi ırkdaşlarınca ezilmektedir. İnsan özgürlüğü terimi, yoksul Filistinlilerin kulağına hiç fısıldanmamış gibidir.
22.04.2024
Arda Cevahir
HLotus