Her düşünce adamının açmazları vardır. Bu, Batı terminolojisinde de Doğu terminolojisinde de böyledir. Çünkü; düşünceler uyumsuzluktan ve çelişkilerden beslenirler. Konumlandırma ihtiyacından…
Ayrıca, düşünürlerin de sizin gibi yürüyen varlıklar olduklarını unutmayın. Delirebilen, sınıra gelen, öfkelenen, sakinleşen, yanlış yapan…
Bazen buhrana kapıldıklarını, hatta depresyona girdiklerini, intihara teşebbüs ettiklerini, parasızlık çektiklerini, hastalandıklarını, yaşadıkları deneyimlerin onları yardığını/sivrileştirdiğini yahut köşelerini yumuşattığını aklınıza yazın.
Kimse Tanrı değil. Bunu Cemil Meriç’te görebilirsiniz bazen. Hatta, Kemal Tahir de notlarında Musahipzade Celal için kötü ifadeler kullanır. Lakin; bence her ne olursa olsun Türk tiyatrosunun çekirdek yazarlarındandır, özüdür Musahipzade Celal. Ama, Tahir de Türkiye’nin önemli romancılarındandır. Onu da Yalçın Küçük ağır şekilde eleştirir.
Bugün Necip Fazıl Kısakürek’e de saldırmaya başladılar. Tesadüftür ki, Menderes’ten para alanlar arasında adları geçen Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun, İbrahim Çallı’nın mektuplarından hiç örnek verilmiyor.
Bir de, Habertürk ”Necip Fazıl’dan yalvaran mektuplar” diye şişirme, gaza getiren bir başlık atmış. Siz de bunun neden yapıldığını daha alımlayamıyorsunuz; belki de, alımlamak işinize gelmiyor. Habertürk gerek gazetecileri, gerek analistleri, gerek yazılı basınıyla bu halkın kodlarıyla inanılmaz derecede zekice oynuyor. Neyi, nasıl pazarlayacağını biliyor. Kimin adını öne alıp, kiminkinin üstünü örteceğini…
Türk edebiyat dünyası, hatta dünya edebiyatı bir bütündür. Birbirine muhalif, birbirinden farklı mücadeleler vermiş, birbiriyle uyumsuz birçok aydınla, entelektüelle doludur. Necip Fazıl Kısakürek’in dünya görüşü, bazı çevreler tarafından sahiplenilişi onun ”poetika”sının gücünden bir şey kaybettirmez. Aynı bedbahtlığı, karşısına koyduğunuz Nazım Hikmet’e de yaşattınız. Adamın düşüncelerini evirte çevirte ve pazarlaya pazarlaya, sıkıştıkça kapitalizm düzeyinde kendisini öne süre süre suyunu çıkarttınız. Anlamak için de, anlamamak için de büyük takıntılar yarattınız.
Hilmi Yavuz’la İsmet Özel karşı karşıya gelince, taraf olma ihtiyacı hissediyorsunuz. Onların kendi aralarındaki iletişim, -analiz etmeksizin- sizi anlık refleksler düzeyinde etkiliyor. Şimdi’de kalıyorsunuz. Bana ”İsmet’çi misin, Hilmi’ci misin?” diye sordular. ”Af buyur, Türk takımı mı bunlar?”, dedim. İşi buraya kadar indirgeyen kafalar var.
Özü değil, şekli dikkate alıyorsunuz. Sizden olmayan, iyi bir şey de söylese dinlemiyorsunuz. Sizden olan yanlış yapsa, ortalama bir yapıt ortaya koysa göklere çıkartıyorsunuz. Hatta, o argümanla bir de sizden olmayanın üstüne saldırıyorsunuz. Bana hangi şairi/ şairleri, yazarı/yazarları okuyacağımı allamesi gelse, üstüne kitabı/analizleri de çıksa, kimse empoze edemez. Şiirle, edebiyatla, düşünceyle olan deneyimleme kişinin kendisine, alımlamasına, tecrübelerine, duygu dünyasına, okuma sıklığına/şekline, hayatla bağlarına, konumuna, konumlandırma ihtiyacına, gönül tellerine aittir.
Bu ayrışma yüzünden ülkeyi de eritip bitirdiniz, tekeller/uzlaşımsız öbekler oluşturdunuz. Bir kez daha anlaşılmıştır ki; en iyi olan, kişinin kendi tecrübeleri, kendiliği, iç sesidir. Okuma yalnız bir eylemdir. Yazmak da… Yazdıktan sonrası da, diğer okuyucuların yalnızlıklarına sunulmadır.
Kalabalık, o her türlü kalabalık -niteliği ne olursa olsun- niceliğe evrilmeye mahkumdur!..
Neslihan Yalman
– Haber Lotus –
HLotus
Kalemine sağlık Neslihan Yalman. Yine ötekileştirme, yine bizden değilcilik ama kendi çıkarları doğrultusunda – Demokrasinin buralara uğrayacağı yok, fikir özgürlüğü zaten hak getire.Bu ayırım yapanların bugün bu saftayken yarın dönekçe başka saflarda yer alacağından adım gibi eminim, asıl kendi duruşu olmayanlar ötekileştirenlerdir.
İyi ve başarılı bir değerlendirme Neslihan hanım, kutluyorum sizi..Kalabalıklar için müennestir derler ve böylesi bir derekede seyredenlerin nitelikten yoksun perspektiflerini fâş etmek anlamında oldukça manidar bulduğum şeyler söylemişsiniz. Taraf olunmalı evet,değilse ahlaklı olmanın ne demeye geldiğini ne kendimize ve ne de bir başkalarına izah edemeyiz. Fakat ahlaklı olalım diye de taraf olmayı,bilmeye konu edilen meselenin aslına ya da künhüne vakıf olmaksızın öncelersek, futbol takımı tutan bir fanatikten farkımız kalmadığı gibi, ahlaksızca bir tutumun da yürütücüsü olmuş oluruz. Yani kaş yapayım derken göz çıkartmak deyimine uygun bir iş yapmış oluruz. Mesela ben, Hilmi Yavuz’un ahlaksızca bir tutumun yürütücülüğünü üstlenerek İsmet Özel’i muhatap aldığı bilgisi bir arkadaş tarafından ıttılaıma arzolununca ve bir tv proğramında da İsmet Özel’in haklı olarak Hilmi Yavuz’a söylediklerinden dolayı İsmet Özel tarafında olmayı seçmenin ahlaklı olmayı seçmek anlamına geldiğini bilerek İsmet Özel tarafında olmayı seçtim. Çünkü birileri bir şeyler söylemiş ve ben de söyleneni anlamışsam anladığım şeyin yanında olmam gerekir, şayet ahlaklı olmayı öncelemişsem…