Bu kapitalist tüketim sistemi size sürekli ne olmanız gerektiğini ve bunu nasıl yapmanız gerektiğini söyler. Sizi “olmadığınız, olamayacağınız bir kişi olmanız için” özendirir ve ilginizi sürekli ayakta tutar. Kurslara katılmanızı, sertifikalar almanızı, etkinliklerde rol almanızı teşvik eder; bu girişimlerin size daha iyi bir gelecek, daha iyi bir sosyal yaşam sunacağını söyler. Ama hiçbir daha iyi bir geleceği, daha iyi bir sosyal yaşamı size vermez. Sadece içinizden bir iki örnek seçip onları ödüllendirir ve siz “o yaptı, ben de yapabilirim” motivasyonu ile çırpınıp durursunuz. Sistem size ihtimal satar, duygu satar. Önemli olan sizin bu duyguya sahip olmanızdır yani, onu satın almakla kendinizi, onu yapmış gibi hissetmenizdir. Sizi öyle bir koşuşturmaca içine sokar ki siz, durup nefes alacak zaman bulamazsınız. Aslolan da budur; sizin durup nefes alacak zaman bulamamanız yani düşünmemenizdir. Ama yaptığınız her şeyi sizin “düşündüğünüzü” ve yaptığınız tercihlerin sizin “tercihiniz” olduğunu hissetmenizi sağlar. Siz bir an bile şüphe etmezsiniz bu kararları bir başkasının almış olduğundan. Paranoyakça olduğunu düşünmeyin, içinde bulunduğumuz sistemin saat gibi işlemesini sağlayan en önemli motor duygu budur; “siz tercih ettiniz.” İşin tuhaf yanı, bu sizin tercihiniz olduğu için kimseyi suçlayamazsınız. Kesinlikle “kendinizi” gözden geçirmeniz gerekiyor.
“Sıkılmak.” Sistemin önemli kavramlarından biridir. Her hareketiniz, her girişiminiz sıkılmamak içindir. Bu hareket demektir ve bu hareket sizin enerjinizi boşa akıtacaktır. Kendisini, olabildiğince, el verdiğince sistemin dışında tutmaya gayret edenler asla bu kelimeyi kullanmazlar, zira sıkılmazlar. Sıkılmak tüketim sisteminin içinde olmak demektir. Alış veriş yapıyor olmanın nasıl rahatlatıcı olduğunu söylememe bile gerek yok. Peki alış veriş için para kazanmak? İşte çarkın dişlileri arasına girmiş durumdasınız. Para kazanmak kötü değil elbet. Başlangıç noktası çok kıymetli; nedir kadim paradoks? “çalıştığımız için mi para kazanırız, para kazandığımız için mi çalışırız?” Yanlış olan bu paradoksun içine sıkışmaktır zira her iki durumda doğru değildir. Her iki kabulden de uzak durmak kendi içinize dönmenizin, sistem dışına çıkmanızın başlangıcıdır. Aslolan değer üretmektir. Kapasiteniz oranında değer üretmek. Kendinizi gerçekleştirmek. Ya da üretilmekte olan bir değerin bir parçası olmak.
Korku, çağın vebası gibidir. Yanılmıyorsam Hitchkok söylemişti; “korku bulaşıcıdır.” Sistemin bir diğer enstrumanı “korku”dur. Korku kavramını enine boyuna inceleyip deşifre etmek gerekir ki, bu önemli bir çalışma konusudur. Sistemin en güzel kullandığı korku, “yalnızlık korkusudur.” Sistem yalnızlığı en kötü durum/seçenek olarak karşınıza koyar. Yalnızlığınızdan kurtulmak için size sayısız seçenek sunar. Çelişkiye bakın ki, siz yalnızlıktan kaçtıkça/kurtulmak istedikçe daha da yalnızlaşırsınız. Zira bu kaçışlar sizi oyalayan, enerjinizi boşa akıtan, bir sonuç elde edemeyeceğiniz eylemlerdir. Hâlbuki yalnızlık esastır. Olması gerekendir. Sizin yalnız olmanız gereklidir. Kendinizi anlayabilmeniz, öz denetim yapabilmeniz, ne olup ne olmadığınızı bilebilmeniz için yalnız olmanız gerekir. Düşünmeniz gerekir. Kıyas yapmanız gerekir. Bilme isteğinde olmanız gerekir. Okumanız gerekir, başka hikayelerde kendini gerçekleştirmiş olanların bunu nasıl yaptığını anlamınız gerekir. Yalnızlık esastır, temeldir, gereklidir, korkulup kaçılacak bir şey değildir. Bilakis arzu edilen aranandır. Durun bir dakika, nefes alın; kim olduğunuza, nerede durduğunuza bir bakın! “O kim ki?” demek yerine, “ben kimim? Ne istiyorum? Ne yapıyorum” deyin!
İnsanın unuttuğu en önemli şey, şimdiki zamanda yaşıyor olmasıdır. Hepimiz şimdiki zamanda yaşarız ancak bu bilinçten çok uzakta olduğumuz için ya geçmişe ait (gereksiz takıntılarla dolu) bir labirentin içinde ya da geleceğe ait (çoğu kez boş bir hayal) bir labirentin içinde kaybolmuş durumdayız. Şimdiki zamanda yaşadığımız bilincini doğru algılayıp anlamamız gerekiyor. Bu bilinci, yani şimdiki zaman bilincini, önemle ve hassasiyetle oluşturmamız gerekiyor. Geçmişin zihnimize yapışıp kalan ezberleri (bu ezberleri nasıl ayıklarız ve gerekli olanları nasıl ayırırız bu da ayrı bir çalışma alanı) her davranışımızda kendini gösteriyor. İstediğimiz sonuçlara gidemiyor olmamızın nedeni bu ezberlerden kurtulamıyor olmamızdır. Bu da şimdiki zamanı doğru algılamamızı engelliyor. Korkular ve ezberler şimdiki zamanı ıskalatır, bu neredeyse tartışmasız gibidir. Bilincin ne olduğunu öğrenmeliyiz ve bilincimizi doğru oluşturup (bu “doğru” kavramı ileride tartışılacaktır) önemsemeliyiz. Geldiğimiz noktada yaşananlar ve yeni keşiflerle birlikte, iki dünyanın varlığı ortaya çıkmış durumda: 1-maddenin dünyası, 2-bilincin dünyası. Maddeye olan o sarsılmaz inancımızı gözden geçirmeliyiz. Zira maddenin dünyası şimdiki zaman algımızı fazlasıyla zorluyor ve belki de yanlış mecralara akmamıza neden oluyor.
Sistem bir şeyi sık tekrar etmenize izin vermez. İlgi alanınızı hemen değiştirir çünkü sık tekrar başarının anahtarıdır. Sık tekrar hayatın kendisidir. Sistem sürekli “farklılaşmanız” gerektiğini söyler size, buna özendirir. Diğerlerini, “farklılaşarak” etkileyeceğinizi, diğerlerinin gözünde varlığınızı bu şekilde kanıtlayabileceğinizi gösterir. En önemli enstrumanı da kelimelerdir. Kelimelerle oynamanız, onları eğip bükmeniz, “komik” unsurlar çıkarmanız sizi farklı ve ilgi çekici kılar. Söylediğiniz zaman, yaptığınıza inandırır sizi. Çünkü kimsenin aklına gelmeyeni söylemek, diğerlerini etkiler ve onu yapabileceğiniz duygusu uyandırır. Halbuki yapamazsınız. Söylemekle yapmak aynı şey değildir. Bu yüzden kelimeleri gelişi güzel kullanamazsınız. Zira her kelimenin yarattığı bir etki vardır. Kelimelerle oynamanız, tuhaf cümleler kurmanız sizi farklılaştırmaz, ancak farklı olduğunuz duygusu yaratır çünkü herkes (büyük çoğunluk) buna inanmış durumdadır. Kelime oyunları yapmak, ilginç cümleler kurmak farklılık yaratmaz sadece sizi popüler kültüre eklemler, o büyük sığlığa dahil eder. Sistemin de istediği budur. Böyle yapan birkaç kişiyi ödüllendirir ki, kitleler bu ödülün peşinden koşsun. Tamamen kendi istekleri ve tercihleri doğrultusunda. Büyük yutturmaca doğrusu.
Size ne olup ne olmadığınızı söyleyenlere inanmayın! Ne olduğunuz “bilincini” siz belirleyebilirsiniz. Hayatında bir şey başaran kişi, bunu inandığı, sevdiği ve yapabildiği için başardığını söyleyecektir. Sistem için başarısız olmanız esastır. Sizin başarısızlığınız sistemi sürükler, sistemi harekete geçirir, sistemin devamını sağlar. Neyi nasıl yapıyorsanız, kendinizi gözlemleyerek bunu anlamaya çalışın. Olmadığınız, olamayacağınız bir hayalin peşinden gitmeyin. Giderseniz sistemin kurbanı olursunuz. Bunun için başlangıç zeminini oluşturmak gerekir. İşte “Ana İlkeler” bu başlangıç zeminini oluşturur, bunlar; 1-yalan söylememek, 2-dedikodu etmemek, 3-vicdan-merhamet sahibi olmak, 4-hak-hukuk gözetip adaletten şaşmamak, 5-güzel ahlak sahibi olmak. (sürecek)
Ali Necip Erdoğan
– Haber Lotus –
HLotus
Sevgili kardesim Ali,
aslinda kadim bir dostunu yeniden bulan birisinin yüregindeki sevincin etkisiyle ne yazacagini bilemeden sadece acele etme duygusuyla yaziyorum.Yazini su gibi ice ice pes pese iki defa okudum.Belki entelletüel anlamda elistiride veyahut methiyelerde bulunmam gerekiyor.Ama inan yapacak durumda degilim.Umarim bu yazim ve e-mail adresim sana ulasir. Sonrasi mi? Sonrasina Allah Kerim.
Gal Salamat Ali Gardas…
sevgili kardeşim, can dostum adem,
nasıl memnun oldum anlatam. e-mail adresini
site yöneticisi kardeşimden alacağım.
yazını daha bugün gördüm.
en kısa sürede sana yazacağım.
Allah’a emanet ol! ali.