Okullarda kılık kıyafet serbestliği önümüzdeki yıldan itibaren başlıyor. İlkokula başladığım 1989 yılından bu yana bu tartışmaların varlığını hatırlarım (elbette çok daha öncesi de vardır). O yıllarda yaygın kanaat, kıyafet serbestliğinin aileler arasındaki ekonomik gelir farklılığının bu şekilde açıkça ortaya çıkacağı ve bunun çocuklar üzerinde negatif etki oluşturacağı yönündeydi.
O günün koşullarıyla haklı bir gerekçe olduğunu düşünüyorum. Zira bundan 20 küsür yıl önce her kıyafet her yerde bulunmuyor, bulunan da hatırı sayılır bir fiyata satılıyordu. Hal böyle olunca tek tip kıyafet pek çok sıkıntıyı bir nevi kamufle ediyordu. Bir önlük 3-5 liraya herkes tarafından alınıyor, sorun da olmuyordu.
Ama eğitim hayatının birilerinin gözünde dolar işaretlerine dönüşen sinerjisi tek tip kıyafetleri bile zaman içerisinde “lüks” haline getirdi. Bir anne, tekstil cenneti türkiye’de 15-20 liraya çocuğunu giydirebilirken falanca okulun mecburi kıyafetini ancak ve ancak falanca mağazadan 80-100 liraya almak zorunda bırakılıyordu. Öğrenci milletinin her sene boy attığını hesaba katınca aynı masraf defalarca yapılıyordu. Sınıf farkı olmasın diye var olan tek tip düzeni kendi ekonomisini oluşturmuştu böylece.
Bu ülkede 5-6 yaşındaki çocuklar podyumlarda mankenler gibi “kültürümüz ve inancımızla uzaktan yakından alakası olmayan bir şekilde” yürürken onları ayakta alkışlayanlar, yaşıtları başörtüsü takıp ilahiler söylediğinde “anaaaam memleket ortaçağ karanlığına gömülüyor” zırvalarıyla ortalığı yakıp yıktılar yıllarca. Şimdi de benzer çarpıtmaları kıyafet serbestliği üzerinden yapmaya çalışıyorlar.
Devletin görevi benim evladımın nasıl düşünmesi ya da nasıl giyinmesi gerektiğini belirlemek değildir. Devlet bana imkanlarını sunar, ben de bu devlete “hainlik etmeyecek” evlatlar yetiştiririm. İnsanların ne düşündüğünün, hangi kıyafeti giydiğinin, hangi inanca sahip olduğunun ne önemi var!!!
Hala 28 şubat zihniyetiyle yol alanlara sadece şunu sormak istiyorum:
Sen kimsin!